1- Genel Açıklama

Sanık hakkında müstehcenlik suçundan açılan kamu davasında Aydın 3. Asliye Ceza Mahkemesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 226. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan “doğal olmayan yoldan” ibaresinin Anayasanın 12, 17, 20 ve 42. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmesini istemiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.226/4’e göre, “Şiddet kullanarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır”.

Yerel Mahkeme;
Yapılan yargılama, toplanan deliller, iddia, sanık savunması, bilirkişi raporu, hazırlıkta tutulan tutanaklar ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, Aydın Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne yapılan ihbarda sanığa ait… iletişim isimli iş yerinde müstehcen görüntülerin başkalarının kullanımına sunmak amacıyla, satışa arz ettiği ve depolandığından bahisle yasal prosedüre uygun olarak sanığın işyerinde yapılan aramada sanığın üzerinde kendisine ait çok sayıda porno içerikli görüntülerin bulunduğu Sandisk marka 8 gb kapasiteli flashbelleğin ele geçirildiği, sanığın alınan ifadesinde kendisine ait flashbellekte bulunan porno içeriklerini kendisinin izlediğini, para karşılığı çoğaltıp satmadığını, işyerinde kullanmadığını ve porno içerikli filmleri internetten indirdiğini belirttiği, konusunda uzman teknik bilirkişinin şüpheliden ele geçirilen flashbellekte yapılan inceleme sonucu tanzim ettiği rapora içeriğine göre, görüntülerin birçoğunda doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışları içeren görüntülerin bulunduğunun saptandığı, bu şekilde sanığın kendisine ait işyerinde müşterilere görüntüleri satmak amacıyla porno görüntüleri içeren flashdiski yanında bulundurduğu ve depoladığı anlaşıldığından sanığın üzerine atılı suçu işlediği iddia edilerek cezalandırılması talep edilmişse de, doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranış ibaresini yoruma açık olduğu, her yargı mensubunun bu ibareyi nasıl yorumlayacağı, nasıl bir hukuki anlam yükleyeceği net olmamakla birlikte konuya ilişkin gelişmiş toplumların ve uluslararası sözleşmelere ilişkin müktesebat nazara alındığında, cinsel ilişki biçimlerinin yasaklar kapsamına alınarak cezai müeyyide bağlandığına ilişkin yasağa rastlanmadığı, yetişkin iki karşı cinsin rızası ve istemleri dahilinde bu tarz ilişki yaşamalarının suç teşkil etmemesi açık olduğu halde, buna ilişkin görüntülerin görsel olarak izlenebilir halde olmasının suç teşkil etmesi de ayrı bir çelişki doğurmakta olup, bu nedenlerle TCK m.226/4’te yer alan doğal olmayan yoldan ibaresinin, Anayasanın 12, 17, 20 ve 42. maddelerine aykırı olduğu kanaati ile yargılamanın durdurularak, dava dosyasının Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

2- Anayasa Mahkemesi’nin İncelemesi
Anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında düzenlenen suç seçimlik hareketli suç olup, sözkonusu hareketlerden birinin yapılması suçun oluşumu için yeterlidir. Buna göre, itiraz konusu “doğal olmayan yoldan” ibaresi, anılan seçimlik hareketlerin hepsi için geçerli olan ortak hüküm niteliğinde bir ibaredir.

Anayasaya aykırılık sorunu;
Başvuruya konu olan kararda “doğal olamayan yoldan” ibaresinin her ne kadar Anayasanın 12, 17, 20 ve 42. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istense de, 6216 sayılı Kanunun 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural Anayasanın 2, 13 ve 38. maddeleri yönünden de incelenmiştir.

Demokratik toplum düzenine ilişkin davranışlar ölçütünün değerlendirilmesinde İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarından faydalanılmıştır. İHAM, müstehcenlik kavramı ile ilgili genel ahlaka dayalı meşru sınırlama nedenini incelerken, ilgili toplumda geçerli genel ahlak kurallarının esas alınmasının doğal olduğu kabul etmiştir.

“Genel ahlak” kavramına ilişkin açıklanan sınırlama ilkeleri gözetildiğinde, kuralda yer alan “depolama” biçimindeki seçimlik hareketin, bireysel kullanım için değil, başkalarına yayma veya iletme maksadıyla arşiv oluşturulmasını ifade ettiği, bu anlamıyla başkalarına yayma ve iletme maksadıyla “doğal olmayan yoldan” cinsel davranış içeren ürünlerin depolanmasının cezai müeyyide altına alınmış olmasının toplumun genel ahlakının korunması ve dolayısıyla kamu yararı amacına yönelik olduğu gerekçesiyle kuralın Anayasaya aykırı olduğu söylenemez. Açıklanan nedenlerle; itiraz konusu kural, Anayasanın 2, 13, 20 ve 38 maddelerine aykırılık teşkil etmediğinden itirazın reddi gerekmektedir.

3- “Doğal olmayan yoldan” ibaresinin Anayasaya uygunluğu kararı ile AYM, Türkiye’deki cinsel özgürlüğün sınırını çizmiş oluyor mu?
Anayasa Mahkemesi kararında; “doğal olmayan yoldan” ibaresini, kişiden kişiye değiştiğini kabul etmekle beraber, tüm demokratik toplum düzenlerinde doğal yol olarak kabul edilmesi mümkün olmayan, demokratik toplumun ahlaki standartları üzerinde olumsuz etkisi bulunan hatta bizatihi kendisinin suç olarak kabul edildiği düzeye ulaşmış cinsel davranışlar olarak ifade etmiştir.

Burada verilen “doğal olmayan yoldan” ibaresinin Anayasa uygunluğunun değerlendirilmesi, “belirlilik” ve “kanunilik” bakımından yapılmıştır. “Belirlilik” ve “kanunilik” açısından yapılan bu değerlendirmede “doğal olmayan yolun”; tüm demokratik toplum düzenlerinde doğal yol olarak kabul edilmesi mümkün olmayan ve demokratik toplumun ahlaki standartları üzerinde olumsuz etkisi bulunan cinsel davranışlar gözönünde bulundurularak belirlenebileceği ve “kanunilik” ilkesine aykırı durum teşkil etmeyeceği belirtilmiştir.

Suçta ve cezada kanunilik" prensibi, hukukun evrensel ilke ve esasları arasında yer almaktadır. Bu prensibe göre birey, önceden neyin emredildiğini ve yasaklandığını net ve öngörebilir olarak bilmek zorundadır. "Hukuk devleti" ilkesi de, bu önceden öngörülebilirliği ve bilinirliği güvence altına almıştır. Soyut yasaklar, gerçek anlamda emir ve yasağın ne olduğunu göstermez ve kamu otoritesinin keyfi kararlar almasını, dolayısıyla da sınırlamalara başvurmasını güçlendirir. Ceza Hukuku ve kamu otoritesi; bireyin özel alanına, yani başkaları ile paylaşmayıp kendisine sakladığı hayatına müdahale etmemeli ve onun şahsına ait yaşam alanına karışmamalıdır.

"İptali talep edilen hüküm metnine göre, doğal yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin görüntü, resim veya sesleri bulundurmak suç değildir. O halde "doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranış" kavramı ne anlama gelebilir? Hüküm gerekçesine baktığımızda, bu konuda bir açıklamaya yer verilmediği görülmektedir.

Anayasaya uygunluk kararı veren AYM; ölçüt olarak, toplumun ahlaki standartlarına uygun olup olmamasını esas almış ve bu durumun “kanunilik” açısından sorun teşkil etmeyeceğini ifade etmiştir. Kanaatimizce bu düşünce ve ölçüt, hem sübjektiflik içermekte ve hem de cinsel tercihler ile kişinin özel hayat alanını kısıtlama konusunda aşırıya gitme ihtimali taşımaktadır.

Bireylerin en mahrem alanlarından biri olan cinsellikle ilgili davranışların doğal ve doğal olmayan şeklinde belirsiz bir ölçütle belirlenmeye çalışılması çok güçtür. Doğal olmayan yol; beklenmeyenin, umulmayanın veya daha dar bir tanımla olağan olmayanın yapılmasıdır. İki insan arasında gerçekleşen cinsel davranışlarda bu ne anlama gelmektedir. Cinsel yaşamda beklenmeyen, umulmayan veya olağan olmayan nedir ve buna kim, nasıl karar verecek? Doğallık ne demektir? Yalnızca erkek ve kadının beklenen şekilde cinsel ilişki kurması ile sınırlı mı anlaşılacak? Bu alana ne kadar karışılabilir?Bu derece bireyin özel yaşamı ile cinsel yaşam alanına girilmesi ve her yere çekilebilecek suç tanımlarına yer verilmesi, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından ciddi sorunları gündeme getirecektir.

“Suçta ve cezada kanunilik” prensibinin bireye sağladığı güvence, önceden neyin yasak olduğunu öngörebilip bilmek olduğu kadar, karar merciinin sübjektif değerlendirmesine bırakılmamış suç ve ceza tanımlamalarının yapılması ve bu yolla bireyin özgür hareket edebilmesidir. Muğlak suç tanımları, neyin yasak olduğunu öngörüp bilmeyi engelleyeceği gibi, karar merciine de çok geniş bir takdir alanı bırakır. Bu geniş alanın yargı kararları ile somutlaştırılmasını ummak iyiniyetli bir düşünce olsa da, bireyin “kanunilik” prensibinden beklediği güvenceyi sağlamaz. Bu nedenle, suç ve ceza tanımları net yapılmalıdır.  
    
Bu tür görüntü, yazı veya sesleri elinde bulunduranın cezalandırılması, bir anlamda o kişinin yaşam biçimine, düşünce alanına ve hatta ifade hürriyetine karışmak olacaktır. Esasında hükümde kamu otoritesi, bir anlamda cinsel içerikli faaliyetlerinin kendisine göre marjinal olanlarını "uyuşturucu madde" gibi yasaklamıştır. Bu şekilde kanun koyucu, toplumu ve genel ahlakı kötülüklerden korumayı amaçlamıştır. Ceza Hukukunda, korunan hukuki yarar ile öngörülen yasağın sınırı ve sonuçları arasında bir dengenin kurulup gözetilmesi çok önemlidir. Çünkü Ceza Hukukunun nihai amacı; kamu otoritesinin gücüne ve fikirlerine güç katmak değil, kişi hak ve hürriyetlerini, yani bireyi korumaktır. Bu nedenle her yasak, neticede bir başka bireyin hak ve hürriyetini korumak için getirilmiştir".
Netice itibariyle, “Doğal olmayan yoldan” ibaresi sübjektif yoruma açık olup, her yargı mensubunun bu ibareyi aynı ölçütte değerlendiremeyeceği açıktır. Böylesine muğlak bir ifadeyle, kendisi suç oluşturmayan bir davranışın ses, yazı ve görüntü kaydının saklanmasının suç sayılması son derece çelişkilidir.

4- Bu karar özel hayatın gizliliği hakkı ile çelişmiyor mu?
Anayasanın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine yer verilmiştir. Maddeye göre, özel hayata ancak; milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması ve başkalarının haklarının korunması sebebiyle hakim kararı ile müdahalede bulunulabilir. Bu karara dayanarak, suç teşkil etmediği halde bazı cinsel davranışların toplumun çoğunluğunca benimsenmediği gerekçesiyle doğal olmayan davranış sayılarak, bunlara ilişkin ses, yazı veya görüntülerin kişinin özel alanında depolanmasının (evleviyetle bulundurulmasının) ceza tehdidi ile önlenmeye çalışılması ve cezalandırılması, kişi özgürlüğüne yapılan, ölçüsüz ve ağır bir müdahaledir.

Bu tür görüntü, yazı veya sesleri elinde bulunduranın cezalandırılması, bir anlamda o kişinin yaşam biçimine, düşünce alanına ve hatta ifade hürriyetine karışmak olacaktır. Esasında hükümde kamu otoritesi, bir anlamda cinsel içerikli faaliyetlerinin kendisine göre marjinal olanlarını "uyuşturucu madde" gibi yasaklamıştır. Bu şekilde kanun koyucu, toplumu ve genel ahlakı kötülüklerden korumayı amaçlamıştır.Bir kişinin izlemek için flashdiskte sakladığı videoların depolanması özel hayata müdahale edilmesi için haklı bir sebep oluşturmaz.

Ceza Hukukunda, korunan hukuki yarar ile öngörülen yasağın sınırı ve sonuçları arasında bir dengenin kurulup gözetilmesi çok önemlidir. Çünkü Ceza Hukukunun nihai amacı; kamu otoritesinin gücüne ve fikirlerine güç katmak değil, kişi hak ve hürriyetlerini, yani bireyi korumaktır. Bu nedenle her yasak, neticede bir başka bireyin hak ve hürriyetini korumak için getirilmiştir.

Her tür cinsel davranışın; yetişkinler arasında ve rızaya dayalı olduğu, şiddet veya zorlama içermediği, toplumun önünde sergilenmediği müddetçe, tamamen kişinin özel alanına ait olduğu ve temel özgürlükler kapsamında kaldığı açıkça ortadadır. Somut olayda sanığın cebinde bulunan flashdiskte yer alan ve “doğal olmayan yoldan” olduğu kabul edilen görüntülerin toplum önünde sergilenmediği, dolayısıyla genel ahlakın ihlal edilmediği gözönünde bulundurulacak olursa, suç sayılmayan davranışa ilişkin görüntünün kişide bulundurması da suç sayılmamalıdır.

5- Günümüzün görsel teknolojik dünyası düşünüldüğünde, bu içtihatla birlikte birçok kişi “müstehcenlik” açısından potansiyel suçlu haline gelmiyor mu?
Teknolojinin hayatımızın ne kadar içinde olduğunu düşünecek olursak, bugün birçok kişinin cep telefonu, bilgisayarı sadece haberleşme aracı olarak sınırlı kalmayıp, her türlü resim, müzik, video paylaşımı ve aktarımı yapılan nesne pozisyonundadır. Aynı şekilde tüm bilgi ve belgelerimizi sığdırabildiğimiz ve her an yanımızda taşıma imkanına sahip olduğumuz flashdisk gibi teknolojik cihazlar da aynı ölçüttedir.

Somut karar da gözönünde bulundurulduğunda, birçok kişi “ doğal yoldan” veya “doğal olmayan yoldan” yapılan cinsel içerikleri ihtiva eden ses, yazı ve görüntüleri toplumla paylaşma amacı gütmeksizin, kendi evinde seyretmek amacıyla DVD veya flashdiskte bulundurmaktadır. Kişinin kendisi için bulundurduğu cinsel içerikli görüntüler bu içtihatla birlikte, hem bireyin özel hayatının gizliliğini ihlal edecek ve hem de kişiyi “müstehcenlik” açısından “potansiyel suçlu” konumuna düşürecektir. Kamu gücünün bireyin hangi evde kiminle, ne şekilde yaşayacağına ve hangi görüntüleri izleyip izlemeyeceğine bu derece müdahale etmesi, genel ahlakı koruma amacından çıkıp “polis devleti” yolunda ilerlediğinin göstergesi olacaktır.

6- “Genel ahlak” ilkesine göre müstehcenliğin sınırı nasıl çizilir?
Genel ahlak; belli bir zamanda, belli bir toplumun büyük çoğunluğunca benimsenmiş, kolayca anlaşılan ahlak kurallarının bütünü olduğu vurgulanmıştır[1]. “Müstehcenlik” kavramı ise, tanımlanabilir olmaktan uzaktır. Şehvet hissine yönelik olup, bu hissi tahrik eden, ar ve haya duygusunu rencide eden şey “müstehcen” olarak nitelendirilebilir. Bu nitelendirme, “müstehcenlik” kavramının objektif olmaktan uzak, değişken bir karakterinin bulunduğunu ortaya koyar[2]. Bu nedenle, dönemden döneme değişkenlik gösterebilen “müstehcenlik” kavramının sınırının “genel ahlak” ilkesine göre çizilmesi isabetli olmayacaktır.

Belirtmek gerekir ki; sosyal düzen kurallarından olan ve yaptırımlarla desteklenen kanun, din ve ahlak kurallarından kaynaklanan yasaklara göre düzenlenemez. Din ve ahlak kurallarının toplum ve hukuk düzeni üzerinde bazı etkileri olacaktır, fakat bu tesir mutlak değildir.

7- Sonuç
Kanunda düzenlenen 226/4 hükmü ile cezalandırılmak istenen husus, psikolojide parafili olarak adlandırılan eylemleri konu alan ürünlere ilişkindir. Parafilik davranış şekilleri oldukça geniş bir alana yayılmış olup, hükümde bunların sadece birkaçı sayılıp, “doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlar” ibaresine yer verilmek suretiyle tüm parafililik davranışları içine alacak bir genişlik kazandırılması amaçlandığı görülmektedir. Benzer düzenleme öngören Alman Ceza Kanunu m.184a, yalnızca şiddet veya hayvan pornografisi içeren ürünleri yasak kapsamına almış[3] ve “doğal olmayan yoldan yapılan her türlü cinsel davranış” gibi soyut ve sübjektif sınırlama içeren bir hükme yer vermemiştir.

AYM kararında, “doğal olmayan yoldan” ibaresinin ne olduğu açıkça ifade edilememiştir. Ahlaki değerler kişiden kişiye ve toplumdan topluma farklı olabileceği gibi, “doğal ve doğal olmayan” cinsel davranışlar algısı da değişebilir. Yargı mensubu kişilerin bu değerlendirmeyi yaparken neyi ölçüt alacağı ortaya koyulmamıştır. AYM, genel bir çerçevede “toplumun ahlaki sınırları, genel ahlak kurallarının korunması” deyiminden başka ifade kullanmamış, itirazı sadece “depolayan” kavramı ile sınırlı değerlendirmiş ve sanıkta bulunan flashdiskte yer alan doğal olmayan yoldan yapılan cinsel görüntülerin, ancak toplum önünde sergilenmek amacıyla bulundurulabileceğini söylemekle yetinmiştir.

Karşı oy gerekçesinde de belirtildiği üzere; kuralda belirtilen cinsel ilişkileri ihtiva eden DVD’leri binlerce miktarda üreten bir fail ile sadece seyretmek amacıyla evinde bulunduran fail aynı ceza yaptırımı ile karşı karşıya kalacaktır. Yani “doğal olmayan yoldan” cinsel ilişki içerme ortak paydası, hem üreten failler ve hem de evinde seyretmek amacıyla bir adet ürün bulunduran failler bakımından aynı etkiye yol açacaktır. Salt bu haliyle dahi iptal istemine konu kuralın, ‘hakkaniyet’ ve ‘ölçülülük’ ilkelerine uygun düşmediği çok açıktır.”

Birey, doğal olmayan yoldan yapılan cinsel ilişki görüntülerini kendisi için depolamış ve görüntüleri kamuya açmamışsa, bu tür bulundurma “özel hayat” sayılmalı ve suç teşkil etmemelidir. Ancak birey, depoladığı görüntüleri başkalarına sunmuş veya kamuya açmış veya sunmak veya açmak için bulundurduğuna dair net tespitler yapılıp deliller elde edilmişse, sırf görüntüleri bulundurduğu için değil, başkaları ile paylaşması veya bunun ihtimal dahilinde olması sebebiyle cezalandırılacaktır. TCK m.226/4’de geçen “bulundurma” kavramı, esasında bu zorlama içeren açıklamamız için sorun teşkil edecektir. Sadece elinde çok sayıda görüntü bulundurduğu veya başka destekleyici delillerle bu görüntüleri başkaları ile paylaşacağından bahisle kişinin cezalandırılmasını kabul etmezken, bu amaçla olmasa bile görüntü bulunduranın cezalandırılabileceği ileri sürülebilir. TCK m.226/4’de iki sorun vardır; ilki, “doğal olmayan yol” ibaresinin muğlaklığı ve ikincisi de, “bulundurma” hareketinin hangi bulundurmayı kapsadığı, yani kişinin yalnızca kendisi için bulundurduğu görüntüleri kapsama riskidir. Mevcut hüküm bu iki riski de taşımaktadır.

Ayrıca TCK m.226/2’de, “şiddet kullanarak”, “hayvanlarla”, “ölmüş insan bedeni üzerinde” ibareleri ile doğal olmayan yoldan yapılan bazı cinsel davranışları saymamıştır. Bu kavramlar ile “doğal olmayan yol” ayrıdır. Hükümde; “şiddet kullanarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya benzeri doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri” değil, “şiddet kullanarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri” ifadesine yer verildiği görülmektedir. Hükümde sayılan bazı cinsel davranışlar, “doğal olmayan yoldan cinsel davranışlar” ibaresinin örnekleri olmayıp, mutlak yasak kapsamında sayılan fiillerdir. “Doğal olmayan yoldan cinsel davranış”, mutlak yasaklı fiiller kadar olumsuzluk taşımayabilir. Bu kavramın ne olduğu, karar merciinin takdir ve değerlendirmesi ile belirlenecektir ki, bu kabul hükmün lafzına da ters düşmez. Kanunun lafzı, onun amaç ve ruhundan önce gelir. Kanun metninde muğlaklık yoksa, karar mercii tarafından kuralda yazılı olmayan uygulamaya başvurulamaz. Bu nedenle TCK m.226/4, yukarıda işaret ettiğimiz sakıncaları dikkate alınıp değiştirilmelidir. Aksi halde hüküm, kişi hak ve hürriyetleri yönünden olumsuz sonuçlara yol açabilir.
 
Son Söz; Laiklik, herkesin bildiği şekilde din ve devlet işlerinin ayrılması değil, hukuk kurallarının bir veya birkaç dinin kurallarına dayandırılmaması, tüm bireyleri dikkate alacak şekilde hukuk kurallarının kabul edilmesi demektir. Sosyal düzen kurallarından olan ve yaptırımlarla desteklenen kanun, din ve ahlak kurallarından kaynaklanan yasaklara göre düzenlenemez. Din ve ahlak kurallarının toplum ve hukuk düzeni üzerinde bazı etkileri olacaktır, fakat bu tesir mutlak değildir. Kamu otoritesi; bireyin özel hayatı, tercihleri, başkalarını ilgilendirmeyen ve etkilemeyen ilgi alanlarına mümkün olduğu kadar kısıtlama ve yasak getirmemeli, kamuya açıp paylaşmadığı yaşam biçimini dizayn etmemelidir. İstisnai yasaklarda da, korunan üstün hukuki yarar olmalı ve bu yasaklar öngörülebilir ve anlaşılabilir, yani somutlaştırılmış olmalıdır.
 
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
 
-------------------
[1] Veli Özer Özbek, Müstehcenlik Suçu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2009, s.17.
[2] Veli Özer Özbek, a.g.e., s.18.
[3] Veli Özer Özbek, a.g.e., s.152, Dipnot: 6.