31 Ağustos 2015’te “Terörle Mücadele Kanunu Kapsamına Giren Suçların Faillerinin Yakalanmasına Yardımcı Olanlara Verilecek Ödül Hakkında Yönetmelik” Resmi Gazete’de yayınlandı.

 

Söz konusu Yönetmelik, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçların faillerinin yakalanmasına yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere para ödülü verilmesini öngörüyor ve buna ilişkin hususları düzenliyor. Bu Yönetmeliğe göre, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçların faillerinin yakalanmasına yardımcı olan veya kimliklerini bildiren kişilere 4 milyon liraya kadar para ödülü verilecek.

 

Yönetmelik, başta hukukçular olmak üzere çokça kişi tarafından olumsuz anlamda eleştirildi. Zira bu Yönetmelikle beraber, muhbirlik ve hatta deyim yerindeyse komşunun komşuyu yalan-yanlış devlete gammazlaması, bunu yapabilmek için de her türlü izleme -kapı dinleme, perde arasından gözetleme aklınıza ne gelirse artık- yasal hale geliyor. Daha doğrusu ben buradan bir hukukçu olarak bunu anlıyorum. Yani şimdi, yan komşu, pencereden evlerini dikizledim diye hakkımda suç duyurusunda bulunsa, çok rahatça bu Yönetmeliğe sığınabilirim. Derim ki mesela “Ama onların evlerine bir süredir kara kaşlı-kara gözlü esmer adamlar geliyor ve hep beraber Ahmet Kaya dinliyorlar!”

 

İnanın kılıma bile zarar gelmez, dosya kapanır, komşu dikizlendiğiyle ve ettiği şikayetle kalır. Belki, üstüne bana para bile verirler.

 

3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun kendisi de zaten son derece tartışmalıdır. “Terör” ve dolayısıyla “terör suçlusu” tanımlarının ucu fazlaca açıktır. Hal böyle iken vatandaşın ihbar edeceği kişi de Allaha emanettir. Kısacası bu Yönetmelikle birlikte, bir akşam evde öylece tv seyrederken ve hatta şehit haberlerine üzülürken, kapımızın polis tarafından çalınması ve ifade vermek üzere kendileriyle karakola gelmemiz gerektiğini söylemesi ihtimali de bu Yönetmelikle beraber yükselmiş bulunuyor.

 

Abartmış olduğum düşünülebilir fakat maalesef bu ülkede işler böyle yürüyor.

 

Bununla birlikte, bu işin iyi niyetli kısmı. Bir de kötü niyetli tarafı var. O da şu ki; bir işçinin bir ay boyunca, çok zor koşullarda, haftanın 6 günü 12 saat çalışıp da ödül olarak ancak asgari ücret aldığı bu ülkede, kimseye, yan komşuyu –ki gerçekten Terörle Mücadele Kanunu’nda sayılan suçlardan birinin faili dahi olsa- ispiyonladı diye 4 milyon lira vermezler. O 4 milyon lira birine verilecekse dahi o kişi, devletin ispiyona teşvik ettiği bu kişi değildir, başka bir kişidir/kişilerdir. Kimbilir belki de, bu kişilere para vermek için Yönetmelik yapılmıştır.

 

Her neyse biz kötü niyeti bir kenara bırakıp, Yönetmeliğin niçin yasalara aykırı olduğunu yasalarla açıklayalım:

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8/1 maddesi;

“Herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir” der.

 

İkinci fıkrada ise "Bu hakların kullanılmasına resmi bir makamın müdahalesi demokratik bir toplumda ancak milli güvenlik, kamu huzuru, ülkenin iktisadi refahı, düzenin korunması için zorunlu ölçüde, kanunun izin vermesi şartıyla gerçekleşebilir" demektedir.

 

T.C. Anayasası’nın Özel Hayatın Gizliliği başlıklı 20. Maddesi;

“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” der.

 

İkinci fıkra; “Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.” Şeklindedir.

 

Keza 22. Madde Haberleşmenin Hürriyeti’ne ilişkindir ve;

 

“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.



Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.” der.

 

AİHS ve Anayasa ile güvence altına alınmış, özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğine ilişkin bu maddelere baktığımızda, ilk fıkranın hak ve özgürlüğün esas ve dokunulmaz olduğunu belirttiğini, ikinci fıkranın ise istisnai olarak bu hak ve özgürlüğe hangi şartlarda ve nasıl dokunulabileceğini düzenlediğini görürüz.

 

Buna göre söz konusu haklara ancak ve ancak,

 

-  Kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçının gündeme gelmesiyle dokunulabilir.

-  Kanunla yetkili kılınmış resmi makamlar eliyle dokunabilir.

-  Mutlak surette hakim izni/onayı gereklidir.

 

Bu çerçevenin dışına taşıldığı anda, Türk Ceza Kanunu’nun “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” bölümünde yer alan maddeleri(m.132, m.133, m.134, m.135, m.136, m.137) devreye girer ve hak ve özgürlüğe dokunan kişi cezalandırılır.

 

Yönetmeliğe döndüğümüzde ise, devletin sivil vatandaşı (Yönetmelik’in Ödül Verilme Şartları başlıklı 4. Maddesinde; ödüllendirilecek kişinin; suçun işlenişine iştirak etmemiş olması, geçici köy korucuları hariç kolluk, askeri personel veya terörle mücadele ile görevli kamu personeli OLMAMASI gerektiği belirtilmiştir) 3713 Sayılı Kanun kapsamında suçlu sayılabilecek kişiyi yakalamaya ve kimliğini tespit etmeye teşvik ettiğini görüyoruz.

 

Bu noktada çok merak ediyorum; acaba bu sivil vatandaş yukarıda saydığımız özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğine ilişkin AİHM ve Anayasa maddelerini çiğnemeden, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında suçlu sayılabilecek kişiyi nasıl tespit edecektir? Hadi haklara dokunmanın istisnası olarak kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gündeme geldi diyelim, peki ya sivil vatandaş olması/resmi makam olmaması? Hakimin izninden bahsetmiyorum bile.

 

Aslında böyle bir Yönetmelik için bu şekilde açıklama yapmak dahi biraz gülünç kaçıyor. Zira çok basit bir mantıkla bakarsak, suçluyu yakalamak vatandaşın görevi değildir ve devlet vatandaşını parayla bunu yapmaya teşvik edemez. Neticede sen devletsin, ciddi ve soyut bir kurumsun, yasalarla ve toplumun sana verdiği yetkiyle çalışırsın, mafyavari entrikalarla para falan vererek iş yaptıramazsın. Daha nasıl söyleyeyim bilemiyorum gerçekten..

 

Gezi döneminde de polisin sivil vatandaşla para karşılığı işbirliği yaptığı bilinmekteydi. Fakat bu durumun yasalaştırılacağını sanırım kimse düşünemezdi. Her gün “sayısını bilemediğimiz” kadar şehit verdiğimiz şu günlerde, bu tarz yönetmeliklerin, değişikliklerin yürürlüğe sokulması yangına körükle gitmekten başka bir şey değil. Ne diyelim ülkemiz ve hukuk adına, savaş değil barış getiren, yasalara aykırılık teşkil etmeyen, hak ve özgürlüklerin korunmasını pekiştiren yönetmelikler yapılması dileğiyle..

 

 

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Tuba TORUN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)