25.02.1930 tarihinde üç yıl süre ile yürürlüğe giren, daha sonra birkaç defa uzatılan ve son olarak da süresiz hale getirilen 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun esas alınarak çıkarılan, yine birçok defa değiştirilen Türk Parası Kıymetini Koruma hakkında 32 sayılı Karar, Bakanlar Kurulu tarafından 11.08.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe koyulmuştur.

1567 sayılı Kanun ile 32 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının (yeni adı Cumhurbaşkanı Kararı) amacı; Türk parasının kıymetini korumak için, Türk parasının yabancı paralar karşısında değerinin tespitine, döviz ve dövizi temsil eden belgelere ilişkin tüm işlemler ile dövizlerin tasarruf ve idaresine, Türk parası ile Türk parasını temsil eden belgelerin ithaline ve ihracına, kıymetli maden, taş ve eşyaya ilişkin işlemlere, ihracata, ithalata, özellikli ihracata ve ithalata, görünmeyen işlemlere (32 sayılı Kararın 10. maddesinde tanımlanan döviz ödemesini gerektiren işlemler ile 11. maddesinde sayılan döviz kazandırıcı işlemler), sermaye hareketlerine ilişkin kambiyo işlemlerine ait düzenleyici ve sınırlayıcı esaslara yer verilmesi olup, bu maksat çerçevesinde 32 sayılı Karar şekillendirilmiştir.

32 sayılı Kararın “Türk parası” başlıklı m.3/c’sinde; bankalar, ithalat ihracat ve görünmeyen işlemler (32 sayılı Kararın 10. maddesinde tanımlanan döviz ödemesini gerektiren işlemler ile 11. maddesinde sayılan döviz kazandırıcı işlemler) dışında kalan, yurtdışına yapılan ve 50.000 ABD doları karşılığını aşan Türk lirası transferlerine ilişkin bilgileri, transfer tarihinden itibaren 30 gün içinde Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirlediği makamlara bildirmekle yükümlü olup, m.3/d’ye göre de; 25.000 TL’yi aşan Türk lirasının yurtdışına çıkarılmasının yine Bakanlık tarafından belirlenecek esaslara göre yapılacağı ifade edilmiştir.

32 sayılı Kararın “Döviz” başlıklı m.4/a’sında; yurda döviz ithalinin ve yurttan döviz ihracının prensip olarak serbest olduğu, Türk parası için getirilen 50.000 ABD dolarlık bilgi verme zorunluluğunun dövizde de geçerli olduğu hususunun m.4/e’de belirtildiği, m.4/f’de ise 10.000 euro ve eşidini aşan efektifin yurtdışına çıkarılmasının Bakanlıkça belirlenecek esaslar dahilinde yapılacağının ifade edildiği görülmektedir.

Kanaatimizce; yurda döviz girişinin kısıtlanmaması, dövizin gelişini önleyecek ve getireni korkutacak tedbirlere başvurulmaması, ancak dövizin yurtdışına çıkışını sınırlayacak, denetleyecek ve yurtdışına transfer edilecek dövizle ilgili “belgeye dayalı maksat açıklamasının” aranması isabetli olacaktır. Burada bütün amaç; serbest piyasaya baskı yapmadan ve piyasayı tedirgin etmeden Türk parasının kıymetinin korunması, ülkeye döviz girişinin sağlanması, kur dengesinin temini ile Türk parasının alım gücünün ve güvenirliğinin zedelenmemesi olmalıdır.

32 sayılı Kararın 12. maddesinde ülkeye girecek yabancı sermayenin ve 13. maddesinde de ülkeden gidecek yerli sermayenin düzenlendiği, Kararın 14. maddesinde de kişisel sermaye hareketlerine yer verildiği görülmektedir. Kararın 17. maddesinde, yurtdışından temin edilen krediler ile ilgili ve 17/A maddesinde de yurtiçinden temin edilen krediler ile ilgili ayrıntılı hükümlere yer verildiği görülmektedir.

32 sayılı Kararın 20. maddesinde; Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, 32 sayılı Kararın uygulanmasını temin edip sağlamak ve Türk parasının kıymetini korumak amacı ile lüzumlu göreceği her türlü tedbiri almaya, 32 sayılı Kararda öngörülen haller dışında kalan özel durumları inceleyip sonuçlandırmaya, Kararın tatbiki kapsamında her türlü bilgi ve belgeyi gerçek ve tüzel kişilerden istemeye yetkili olduğu ifade edilmiştir.

Kararın 21. maddesinde; kambiyo denetimine yetkili kılınanlara, gerçekleştirdikleri işlemler sırasında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun arama ve elkoymaya ilişkin hükümlerinin tatbik edileceği, denetime yetkili kılınanların ilgililerden her türlü bilgi, evrak ve defter isteyebileceği, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın da döviz işlemlerine ilişkin her türlü istatistiki bilgiyi, bankalar, yetkili müessesseler, kıymetli maden aracı kuruluşları ve ilgili diğer kuruluşlardan isteyebileceği belirtilmiştir.

32 sayılı Kararın çıkarılmasına dayanak olan 1567 sayılı Kanunda; Türk parasının kıymetinin korunması ile ilgili kararların alınmasında Cumhurbaşkanının yetkilendirildiği, Cumhurbaşkanı tarafından Türk parasının kıymetinin korunması ile ilgili alınan kararlara aykırılığın 3. maddede idari suç sayıldığı ve karşılığında idari para cezalarının öngörüldüğü, idari para cezası kararını vermeye cumhuriyet savcılarının yetkili kılındığı, 1567 sayılı Kanunun birinci maddesinin kapsamına giren kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulmasının 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamında suç veya kabahat sayılmadığı takdirde, 1567 sayılı Kanunun 3. maddesinde tanımlanan idari suç ve cezaların tatbiki yoluna gidileceği anlaşılmaktadır.

Yeri gelmişken; tüm meselenin hukuk üzerinden çözülmesi, gerek mevzuatın çıkarılması ve gerekse tatbikinde hukukun evrensel ilke ve esaslarının gözetilmesi, hukuk güvenliği hakkı ile mülkiyet ve zilyetlik haklarının korunması ve bu alanlara müdahalelerin “hukukilik” kriterine uygun yapılması zorunluluğunun gözardı edilmemesi gerektiği tartışmasızdır.

Yazımıza konu 32 sayılı Karara, 31.08.2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 52 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile bir madde eklendiği görülmektedir. Bu Karar hükümleri Hazine ve Maliye Bakanı tarafından yürütülecektir.

52 sayılı Kararın 1. maddesine göre, 32 sayılı Karara geçici birinci maddesinden önce gelmek üzere EK m.1 eklenmiştir. Bu maddeye göre; “Vergi Dairesi Başkanlıkları ve Vergi Dairesi Müdürlükleri, bu Kararın uygulanması kapsamında Bakanlıkça belirlenecek görevleri yerine getirmekle yükümlüdür”.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 1567 sayılı Kanuna göre çıkarılan 32 sayılı Kararda yukarıda özetine yer verdiğimiz yetkilerin dışında bir yetki kullanamayacağı gibi, bu Kararda Bakanlığa verilen görevlerin ve bu görevlerden kaynaklanan yetkilerin dışında hiçbir talimatın ve görevin, vergi dairesi başkanları ile vergi dairesi müdürlüklerine verilebilmesi mümkün değildir. Çünkü “Kanunsuz emir” başlıklı Anayasa m.137’ye göre, hukuka ve kanuna aykırı emrin verilmesi kabul edilemez.

32 sayılı Karara EK m.1’i ekleyen 52 sayılı Kararın piyasada tedirginliğe yol açtığı ve Maliyenin döviz satın alana sopa göstermesi olarak yorumlandığı anlaşılmaktadır. “Hukuk devleti” ilkesine göre hiç kimse, dayanağını Anayasa ve kanunlardan almayan bir görev üstlenemez ve yetki kullanamaz. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması da, ancak Anayasa m.13’e uygun olarak yapılabilir. Türk parasının kıymetinin korunması Hazineye ait iken, 52 sayılı Kararla Maliyenin de yetkili kılındığı söylense de, esas itibariyle 52 sayılı Karar ile Türk parasının kıymetine dair 32 sayılı Kararda ek yükümlülüklerin öngörülmediği, zaten Hazinenin Türk parasının kıymetinin korunmasında geniş yetkilere sahip olduğu, fakat yeni sistemde Maliye ve Hazine Bakanlıkları aynı çatı altında birleştirildiğinden, Türk parasının değerinin korunmasının etkin denetimi için Hazinenin yanında Maliyenin de görevlendirildiği anlaşılmaktadır.

32 sayılı Kararda; 1567 sayılı dayanak Kanunun “normlar hiyerarşisi” kapsamında izin verdiği ölçüde Cumhurbaşkanının ve Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilen Hazine ve Maliye Bakanının Türk parasının değerinin korunması konusunda yetkili kılındığı, ancak bu yetkiler ile yetkilerin dayanağı olan görevlerin temelinin 1567 sayılı Kanunda ve 32 sayılı Kararda yer aldığı, bu sayılanlar dışında Hazine ve Maliye Bakanlığının kimseye ve dolayısıyla döviz satın alana müdahale edemeyeceği, serbest piyasa şartlarına ters düşen ve yasallık içermeyen denetim mekanizmalarını işletemeyeceği, aksi uygulamaların hukuka aykırı olacağı gibi, temel hak ve hürriyetlerin de özünü zedeleyeceği, 52 sayılı Kararla ilgili olarak, Hükümetin döviz talebi ile ilgili bütün önlemlere rağmen bu talepte azalma olmadığını görerek, deyim yerinde ise Maliye sopasına sarıldığı, yani bankadan veya döviz büfesinden döviz satın alan bir vatandaşın kapısının keyfi çalınamayacağı, 1567 sayılı Kanunda öngörülen yaptırım ve 32 sayılı Kararın 21. maddesinde gösterilen denetim usulleri dışında bir denetimin yapılamayacağı, döviz işlemleri ile ilgili denetimlerin ise Türk parasının kıymetinin korunması kapsamında Kanuna ve Karara uygun yürütülmesinin zorunlu olduğu, en önemlisi de mevcut yaptırım ve denetim mekanizmalarının dışında yeni bir yöntemin 52 sayılı Kararla 32 sayılı Karara eklenmediği, burada sadece denetlemekle yetkili kılınanların sayısının artırıldığı, esas itibariyle Türk lirasının kıymetinin beklenenden veya umulandan daha fazla değer kaybetmesi veya bunun muhtemel hale gelmesi durumunda, Türk parasının kıymetini korumakla yetkili kılınanların mevzuatın öngördüğü ölçüde ve şekilde gerekli tedbirleri alıp, yaptırımlara başvurmakla yükümlü oldukları, aksi yönde kararların ve davranışların en hafif ifade ile görevi ihmal olarak değerlendirileceği izahtan varestedir.

Yeri gelmişken; “kara para aklama” iddiası ile paraya elkoyma konusunun netleştirilmesi gerektiği, bu konuda 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 19/A maddesi ile Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Kapsamında İşlemlerin Ertelenmesine Dair Yönetmelik m.4’den kısaca bahsedilmesi isabetli olacaktır. Uygulamada; yedi iş gününü aşan askıya alma veya işlemlerin ertelenmesi yöntemine başvurulduğu yönünde iddialara rastlandığı, oysa Ceza Muhakemesi Kanunu m.128, Bankacılık Kanunu m.166 ve Kaçakçılık ile Mücadele Kanunu m.9’da öngörülen elkoyma tedbiri usule uygun tatbik edilmeksizin, “kara para aklama” iddiasıyla bankada bulunan paraların bloke edilmesinin, mülkiyet ve zilyetlik haklarının özüne ve “hukuk devleti” ilkesine aykırı olacağı tartışmasızdır. Bankada veya buna benzer para teslim alma, gönderme ve teslim etme yetkisine sahip yerlerde bulunan paranın, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından askıya alınma (bloke edilme) süresi yedi iş günü ile sınırlıdır.

5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun m.19/A’nın 1. fıkrasına göre; “Yükümlüler nezdinde veya bunlar aracılığıyla yapılmaya teşebbüs edilen ya da halihazırda devam eden işlemleri, işleme konu malvarlığının aklama veya terörün finansmanı suçu ile ilişkili olduğuna dair şüphe bulunması üzerine; Başkanlıkça şüpheyi teyit etmek, işlemi analiz etmek ya da gerekli görüldüğünde analiz sonuçlarını yetkili makamlara intikal ettirmek amacıyla yedi iş günü süreyle askıya almaya veya bu işlemlerin aynı süreyle gerçekleşmesine izin vermemeye Bakan yetkilidir”.

Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Kapsamında İşlemlerin Ertelenmesine Dair Yönetmelik m.4/3’e göre; “Şüpheli işlem bildirimlerini işlemin ertelenmesi talebi ile Başkanlığa gönderen yükümlüler, işlem hakkında Bakan tarafından verilecek karar Başkanlıkça kendilerine tebliğ edilinceye kadar, işlemi gerçekleştirmekten imtina ederler. İşlemlerin ertelenmesi, yükümlü tarafından şüpheli işlem bildiriminde bulunulan tarihten itibaren yedi iş gününü geçemez”.

Sonuç olarak; 5549 sayılı Kanunun 19/A maddesinin 1. fıkrası ve Yönetmeliğin 4. maddesinin 3. fıkrasına göre, bankalar nezdinde yapılan işlemlerin askıya alınma/ertelenme süresi yedi iş gününü geçemez. Bu mevzuat hükümleri tartışmasız olup, yeniden süre uzatılması veya herhangi bir nedenle yedi iş günlük sürenin aşılması mümkün değildir.

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.