“Kaybettikçe alışılır” denir, insanın bukalemun gibi değişen ortama uyum sağladığı ve yeni şartlara göre yaşamını sürdürebildiği söylenir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi vardır. Bu kuruluş felsefesi, Anayasanın ilk üç maddesinde kendisini gösterir. Türk Milleti’nin varoluş değerleri de, bu kuruluş felsefesi ile Anayasada tanımlanmıştır. Bu değerleri zayıflattığınızda veya kaybettiğinizde, özünden taviz veren toplum kimliksizleşir ve yeni kimlik arayışına girer. Bu arayış, kuruluş felsefesinde öngörülen değerler ve etnik bağlılık üzerinden yapıldığında, konu ister istemez toplumun ayrışmasına, vatanın yönetim sistemi bakımından değişmesine ve hatta bölünmesine yol açabilir.

Vatan toprağını “insanın yaşadığı her yer vatanıdır” sözü ile anlam bulan yaşam ve can toprağından ayıran ölçütler; kutsallık, bağlılık, vazgeçilmezlik ve özgürlüktür. Bu nedenle, nereye gidilirse gidilsin vatan özlemi çekilir ve mezarda dahi olsa vatan toprağına kavuşmak istenir. Bir insanı vatanına bağlayan, ruhunda taşıdığı sevgidir.

Bu duygusal içerik taşıyan girişten sonra gündemi meşgul eden birkaç konu hakkında kısa tespitlerde bulunacağız.

- Vatan toprağı; Türk Ceza Kanunu’nun 302. maddesi ile korunan Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine dahil tüm kara, deniz, hava ve diğer unsurlardan oluşan ülkedir.

- Üniter yapı; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk üç maddesi ile çerçevesi çizilen, etnik kimliğe ve ayrışmaya dayanmayan, her açıdan Ülke sathında birlik ve beraberliği öngören, federalizm, federasyon, konfederasyon ve özerkliği reddeden, ancak merkeziyetçiliği de yönetimi bir elde toplamak değil, kamu hizmetleri bakımından yerel teşkilatlara bırakmaktır.

- Türk Vatandaşlığı; Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk vatandaşıdır. Bu tanım; ırk temelli bir düzenleme değildir. Vatandaşlık, kanunda gösterilen şartlarla kazanılıp kaybedilir. Türk vatandaşlığının doğumla kazanılmasında bile, dilerse birey sonradan vatandaşlıktan çıkıp başka ülkenin vatandaşlığına geçme hakkına sahiptir. Coğrafi özelliğe sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı tanımı, “Türk vatandaşlığı” ve “Türk Milleti” kavramlarını karşılayan ve kapsayan bir içerik taşımaz. Ayrıca, etnik kimlik farklılığına dayalı vatandaşlık tanımları da isabetli değildir. “Türk Milleti” ve “Türk vatandaşlığı” kavramları, aidiyet ve tanımlama açısından isabetli ve yeterlidir.

- Hukuk; Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorunu, hukuk güvenliği hakkını ve hukuk düzeninde istikrarın yerleşmemiş olmasıdır. Birey, kanunların düzenlenmesi ve uygulanmasında sisteme güvenmemektedir. Geçmişte verilen yargı kararının bugün değiştiği, bir sisteme bağlı olarak çıkarıldığı iddia edilen kanunlara sürekli müdahale edildiği, kanun ve uygulamada yeknesaklık ile istikrarın sağlanamadığı görülmektedir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorununa girmeye gerek bulunmamaktadır. Yargı mensubunun coğrafi teminatının olmadığı, yargının siyaset üstüne çıkarılmadığı, “hukukun üstünlüğü” kavramının ilke olarak benimsenmediği, yargı kararlarının sübjektif nedenlerle acımasızca eleştirildiği, yargı mensuplarının “şuncu-buncu” olmakla itham edildikleri, bu nedenle kınanmak veya desteklenmek suretiyle baskı altına alındıkları, yargı yetkisinin siyasi amaçlarda kullanılacak bir araç olarak görüldüğü, zamanında ses çıkarılmayan hukuka aykırılıkların meşrulaştırılıp teamül haline dönüştürülmek suretiyle müdahalede geç kalındığı bir ortamda, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı meselesinden bahsetmenin en hafif deyimle doğru ve samimi olmayacağını düşünmekteyiz.

- Parlamenter sistem; Temsili demokrasinin sahip olabileceği en demokratik yönetim biçimidir. Bu sistemin Türkiye Cumhuriyeti’nde isabetli şekilde uygulanmadığı, “Türk Tipi Parlamenter Sistem” adı ile birçok konu ve müessesede olduğu gibi tuhaf usullerin benimsendiği, “lider” ve “hakim parti” esasına dayanan iradenin ön plana geçtiği, %10’luk seçim barajı uygulamasının yanlış olduğu, bu barajın tüm seçmenlere ait iradenin parlamentoya yansımasını engellediği, ön seçimle milletvekili adaylarının belirlenmemesinin siyasi partilerde olması gereken demokratikliğin özünü zedelediği, “temsilde adalet ve yönetimde istikrar” kuralı ile çoğulculuğa dayalı demokrasinin çatıştığı görülmektedir. Bu sorunlar, başkanlık sistemine geçmekle çözülemez. Bütün mesele, demokrasiyi anlamak, hazmetmek ve özümsemektir. 

- Yeni Anayasa; yazılı hukuk sisteminde normlar hiyerarşisin tepesinde yer alan anayasa, yönetim biçimi ile kişi hak ve hürriyetlerini tanımlayıp çerçeveyi çizmesi açısından bir ihtiyaçtır. Ancak anayasa, her sorunun çözüm kaynağı olarak görülemez. Anayasa bir teoridir. Asıl önemli olan ise, kanun ve uygulamalarda hukukun evrensel ilke ve esaslarının pratiğe dönüştürülebilmesidir. Yeni Anayasa, mevcut Anayasanın ilk üç maddesini korumak suretiyle kısa ve öz bir şekilde kaleme alınmalıdır. Ülkenin yönetim biçiminin, kuvvetlerinin, kişi hak ve hürriyetlerini tanımlayıp düzenleyen 20 maddelik bir anayasa yeterlidir.
- Çözüm süreci; Türkiye Cumhuriyeti açısından çözülme süreci olmamalıdır. Düşünmek, açıklamak, eleştirmek serbesttir. Hatta bağımsızlık da isteyebilirsiniz. Her fikrin hayata geçirilmesi mümkün olmayabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ortadır. Kişi hak ve hürriyetlerini gerekçe göstererek, Ülkenin Milleti ile bölünmez bütünlüğünün zedelenmeye çalışılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin coğrafi konumu itibariyle altından kalkamayacağı federatif bir yapılanmanın ve bunun öncesinde özerkliğin dayatılması, bu meselelerin Milletle paylaşılmaması, hukuki zemini ve dayanağı olmayan görüşmelerin bağlayıcı olarak gösterilmesi, çözüm sürecinin halkın iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dışında yürütülmesi,  cebir, şiddet ve tehdide dayalı eylemler devam ederken “toplumsal barış” sözünün dillerden düşürülmemesi, kanunların tatbiki ve hukuk düzeninde kendisini gösteren çifte standart, kamu kudreti kullanıcısı Devletin etkisizleştirilmesi dikkat çekicidir.

“Hukuk devleti” ilkesine göre Devlet; bağlı olduğu anayasa, uluslararası  sözleşmeleri ve kanunları esas almak, hukukun evrensel ilke ve esasları çerçevesinde hareket etmek zorundadır.

Prof. Dr. Ersan Şen

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN
 tarafından 
www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)