Sayın Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Polis Akademisi tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Yeni Güvenlik Konsepti” konulu konferansta Polis Akademisi yöneticilerine ve öğrencilerine hitaben yaptığı konuşmasında “Lozan” ifadesini kullandığımda birileri rahatsız oluyor, niye rahatsız oluyorsunuz? Lozan’da işte 3 milyon kilometre kareden maalesef bir yerler yine tırmıklandı, 780 bin kilometre kareye kaldık. Burnumuzun dibindeki yerler bizden alındı. O burnumuzun dibindeki yerler bizden alındığında onunla iftihar edenler oldu “Bu sözleşmeden bu anlaşmadan çok başarıyla çıktık” diyenler oldu. Nasıl oluyor Elindekini veriyorsun hala başarılı çıktık diyorsun. Sevr bugünkü Türkiye’yi 7-8 parçaya bölen haritası ile bize biçilen asıl misyonun ifadesidir fakat  milletimiz İstiklal Harbi ile bu taksimi reddedip onun yerine bize yine de dar gelen bir gömlek  olmasına rağmen bugünkü sınırlarımızla iktifa etmemizi kılmıştır. Lozan tartışması işte buradan çıkıyor. Milletimiz İstiklal Harbi’ne başlarken bir hedef belirlemiştir, bu hedef Misak-ı Milli’dir. Lozan’  daki  tüm kazanımları elbette takdirle karşılıyoruz ama bu durum Misak-ı Milli hedeflerimiz arasında olup ta İstiklal Harbi’ni kazanarak yaklaştığımız ama Lozan’da feragat etmek zorunda kaldığımız bazı haklarımızı dile getirmemize mani değildir. Kutsal bir metin asla değildir. Bizi hala Lozan’a hapsetmeye çalışıyorlar. Bizim milletimize sözümüz var. Biz Türkiye’yi  2023 hedeflerine ulaştırmak yani her alanda dünyanın  10 ülkesinden biri haline getirmek için bütün şartları zorlayacağız.“ dedi. 

Lozan’dan önce 3 milyon kilometre kare toprağımız yoktu. Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştık. Osmanlı Delegesi mütareke şartlarının ne anlama geldiğini herhalde anlamamış, anlamadan karşı tarafın bütün şartlarını kabul etmiştir.

İtilaf Devletleri Mondros Mütarekesi  şartlarına göre Türk topraklarını hiç direnişle karşılaşmadan işgal ettiler. Çanakkale’yi dünyanın en büyük donanma ve kara ordularıyla geçemeyen düşman kuvvetleri hiç mukavemet görmeden geçtiler. İngiliz  Donanması İstanbul önlerinde demir attı toplarını İstanbul’a çevirdi.
     
Sevr Anlaşması bu şartlarda  yapıldı. Sevr’de galip devletler isteklerini dikte ettirmişlerdir. Sevr Anlaşması’na göre bakın bakalım Türkler’e nereleri kalmıştı? Lozan’dan evvel söylendiği gibi 3 milyon km kare toprağımız yoktu.    
    
Türk milleti Sevr’i kabul edemezdi, etmedi de.Atatürk’ün önderliğinde istilacılara direnmeye başladı.
    
Millet uzun süren Balkan Savaşı ve 1. Cihan Savaşı sebebiyle yorgun düşmüştü.İstilacılar silahlarımıza ve bütün tersanelerimize el koymuştu. Doğru dürüst silahımız, bir tek savaş gemimiz yoktu. İstiklal Savaşı’mız bu şartlarda yapıldı. Dünyanın hiçbir köşesinde bu savaştan Anadolu’da kurulan yeni Türk Devleti’nin istiklal savaşını zaferle sonuçlandıracağına inanılmıyordu.
    
Atatürk’ün dehası Atatürk’e inanan ve bu inançla varını yoğunu ortaya koyan milletimizin fedakarlığı askerimizin kahramanlığı İstklal Savaşı’nda zafere ulaşmamızı sağladı.
    
Lozan asla küçümsenmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tanıyan uluslararası bir antlaşmadır. O günkü şartlarda ancak Lozan Antlaşması yapılabilirdi. Misak-ı Milli hedeflerinden de vazgeçmiş değildik. Hatay Lozan Antlaşması’ndan çok sonra Atatürk’ün özel çabalarıyla evvela bağımsızlığını kazandı sonra da devletimize katıldı. Boğazların bugünkü statüsü de Lozan’dan çok sonra Montrö Antlaşması ile belirlendi.
    
Atatürk Musul’u da bırakmış değildi fakat 1925 yılında İngilizler’in çıkarttığı Şeyh Sait İsyanı bize Musul’la ilgilenme fırsatı vermedi.
    
Sayın Cumhurbaşkanı “Sanmayın ki PKK’nın esas amacı ülkemizin belirli bir bölgesinde ayrı bir devlet kurmaktır, sanmayın ki Fetö’nün temel gayesi bürokraside, iş dünyasında, eğitimde daha fazla etkin olmaktır” diyor.
    
PKK’ya ve Fetö’ye böyle bakmak yanlıştır.
    
ABD kendi amaçlarına uygun olduğu için PKK’yı da Fetö’yü de kullanıyor ancak PKK’nın da Fetö’nün de amaçları vardır.Onlar amaçlarına ulaşmak için ABD’nin gücünden istifade ediyor.Bu sebeple ABD’nin istediği gibi hareket ediyorlar. Her iki örgüt te T.C. Devleti’ne ihanet etmiştir.
    
Lozan Antlaşması’nda ege denizinde bırakılan küçük adalar vardı.Tansu Çiller döneminde Kardak Kayalıkları’nı işgal etmek istemesi ve kayalıklara bayrak asması sebebiyle Yunanistan’la harbi göze aldık. Yunanistan geri adım attı da savaş önlendi. Şimdi Yunanistan Kardak’tan çok daha önemli 18 adamızı işgal etti ses çıkarmıyoruz.
    
Misak-ı Milli diyoruz, Türkiye’ye verilmiş sözümüz var diyoruz, bizim olan adalar işgal ediliyor sesimizi çıkarmıyoruz. Bu çelişki değil midir?
    
Milletimiz Kıbrıs için de endişelidir.ABD ve AB Devletleri Kıbrıs konusunda taraflıdır.Türkiye ve Yunanistan’ın üye olmadığı hiçbir uluslararası kuruluşa Kıbrıs’ı almayacaklardı.Türkiye AB üyesi olmadığı halde G.K.R.Y.’yi Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla AB’ye aldılar. K.K.T.C. ile G.K.R.Y.  sözde federal bir devlette birlşmek için müzakere yapıyorlar ama daha işin başında yanlışlık var.
    
Müzakerelere G.K.R.Y. Kıbrıs Cumhuriyeti olarak katılıyor.Türk tarafı ise Kıbrıs Türk toplumu olarak katılıyor. Bu yanlıştır.
    
Kıbrıs’ta 2 ayrı devlet, 2 ayrı millet vardır.Kıbrıs Türk Milleti vardır.Buna Kıbrıs Türk toplumu değil Kıbrıs Türk Halkı denir. Müzakere masasına da devlet olarak oturulmalıydı.
    
Müzakerelerde Rumlar Avrupa Hukukuna göre eşit haklardan yani vatandaşlık haklarından bahsediyorlar ama müzakereleri yürüten 2 egemen devlettir. 2 devlet egemenlik hakları yönünden eşit olmalıdır. Rumlar bunu kabul etmiyor, dönüşümlü başkanlığı kabul etmiyor. K.K.T.C.’den toprak talepleri var ayrıca K.K.T.C. topraklarına 100.000 Rum’u yerleştirmek istiyorlar. K.K.T.C.’ye Türkiye’den göç olmasın diyorlar.
    
Son toplantıda Türkiye’nin garantörlüğünü istemediklerini, Türk askerinin Kıbrıstan çekilmesi gerektiğini, bu şartları kabul edilmezse müzakerelerin devam etmeyeceğini söyleyerek müzakereden çekilmişlerdir.
    
Yunanistan Başbakanı Çipras ta A.B.D. Başkanı Obama’nın Atina’yı ziyaretinin arkasından garantörlük antlaşması sona ermeden hiçbir şekilde beşli müzakereye katılmayacağını açıkladı.
    
Türk askeri Kıbrıs’tan çekilirse K.K.T.C. sona erer.1963 Noel’inde Rum çetelerinin bütün Kıbrıs Türkler’ini katletmesine o tarihlerde adada bulunan Türk alayı engel olmuştur.
    
Rumlar’ın yakın geçmişte yaptıkları, Yunanistan’ın Lozan’da bize bırakılan adacıklara oldu bittiye getirip el koyması, ne Yunanlılar’a ne de Rumlar’a asla güvenilmeyeceğini gösterir. Türkiye Ne Yunanlılar’ın ne de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs konusunda anlaşmak niyetinde olmadığını anlamalı, yeniden müzakere masasına asla oturmamalıdır.
    
Kıbrıs Türkiye için önemlidir.Yöneticilerimiz elbette Kıbrıs’ın önemini bilir.Kıbrıs konusunda uzmanlaşmış çok sayıda bilim adamımız da vardır.Bunlar da dinlenmelidir. K.K.T.C. kesinlikle bağımsız devlet olarak kalmalı veya Türkiye Cumhuriyeti ile birleşmelidir. Kıbrıs asla feda edilemez.

Talat ŞALK
Emekli Cumhuriyet Savcısı