Öncelikle tabi ki somut olaya göre değişmekle birlikte siyasetçiler için öngörülen eleştirilme sınırının diğer insanlara nazaran çok daha yüksek bir seviyede olduğu mahkemelerimiz tarafından kabul edilmektedir.

Mahkemeler, normalde siyasetçi olmayan bir kişiye yapılan ve kamuoyunca bariz hakaret olarak görülmeye müsait iletiler ve paylaşımlar nedeni ile hakaretin söz konusu olduğuna ve  tazminat verilmesine karar verebilirken yada suç olarak eylemi kabul ederlerken; eğer hakarete uğradığı iddia edilen kişi ön planda olan, tanınan bir siyasetçi ise siyasetçilerin bu tarz sert eleştirilere katlanması gerektiği yönünde kararlar verebilmektelerdir.

Türk Mahkemeleri de bu konuya ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin görüşlerini benimsemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği kararlarında (Brasilier c. France, Req.No.71343/01, 11.4.2006, para.41)  “..rahatsız eden, şaşırtan ve gücendiren eleştirilerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek ifade özgürlüğü olmadan "demokratik bir toplum"dan söz edilemeyeceğini” ifade etmektedir.

Örneğin 2012 yılına ait bir davada ön planda olan bir siyasetçiye Twitter üzerinden "Yetim hakkı yiyip, aile yakınlarına menfaat sağladığı, usulsüz ihalelerle siyasi yandaşlarına menfaat sağladığı, hırsızlık yasaları çıkardığı ..." gibi ifadeler ile isnatta bulunan kişinin, ilgili siyasetçinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu siyasetçi tarafından iddia edilmiş ve mahkemeden manevi tazminat talep edilmiştir. Mahkeme talep edilen manevi tazminat miktarının bir kısmının verilmesi gerektiğine karar vermiş ve davalı itiraz etmiş ve dosya temyiz için bir üst mahkeme olan Yargıtay’ın önüne gelmiştir.

Yargıtay “Davacı ve davalının siyasi kişilik olmaları da dikkate alındığında, davacının sert eleştirilere katlanması gerekir” diyerek mahkemenin verdiği kararın doğru olmadığına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını ve Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvurularında alınan kararları da dayanak göstererek  karar vermiştir. (İlgili Karar: Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 2013/1805 K. 2013/19622 T. 11.12.2013)

Diğer taraftan başka bir davada bir kişi twitter hesabından 19.01.2012 tarihinde “...'de İsrail takımı ile oynanan basketbol müsabakasında bir grup gencin "Kahrolsun İsrail" sloganı atması nedeniyle haklarında soruşturma açılması nedeniyle "...suç duyurusu yapanın ... Bakanı olduğunu biliyorsunuz değil mi?" şeklinde bir ileti paylaşmış ve akabinde ise bir süre sonra  "Dava aç, para verelim, ellerimizin kiri, buluruz" şeklinde tweetler atmıştır.

Bu nedenle ilgili Siyasetçi kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu öne sürerek uğradığı manevi zararın ödetilmesini mahkemeden istese  ve Mahkemede tazminata hükmetse de olay üst derece mahkemesi olan Yargıtay’a intikal etmiş ve Yargıtay yine yukarıda bulunan kararda olduğu gibi bu ifadelerin sert birer eleştiri mahiyetinde olduğu ve siyasetçilerin bu eleştirilere katlanması gerektiği gerekçeleri ile ilk mahkemenin verdiği kararın doğru olmadığına karar verilmiştir ( İlgili Karar: Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Esas: 2012/14236  Karar: 2013/12309).

Özetle görüleceği üzere aynı fiil (aynı tweet) muhatabına göre bazen suç olmakta, bazen ise eğer muhatap siyasetçi ise hem cezai anlamda suç teşkil etmemekte hem de hukuki anlamda tazminat hakkı vermemektedir.

Zannımca hukuken hem Türk Yargısı hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin görüşleri bu şekilde olsa da ahlaki açıdan konu tartışmaya müsaittir. Siyasetçileri eleştirebilme hakkının olması yönünde farklı düşünceye sahip herkesin mutabık olduğu evet zahiridir. Lakin ifade özgürlüğü ve eleştirebilme hakkı ile hakaret ile kişisel hakların zedelenmesi arasındaki çatışmada terazinin dengesi nasıl daha iyi sağlanabilir diye yeniden düşünmekte fayda sağlanabilir.

Hakaret etmeden de aynı sertlik derecede eleştirmek mümkün ise hakarete başvurulması eleştiri ve ifade özgürlüğü hakkının kötüye kullanıldığı anlamına gelir mi? Hakkın kötüye kullanılmasını hangi hukuk düzeni korur ki? Bir kişinin kişilik hakları sırf siyasetçi olması hasebiyle göz ardı edilebilir midir? Ya da İfade özgürlüğü hakaret etme hakkını da verir mi? Ya da siyasetçi olmanın ön koşulu bu tarz hakaret sayılabilecek söylemlere muhatap olmaktır zaten diyerek siyaset sahnesine çıkıldığı için örtülü olarak siyasetçilerin şikayet hakkından feragat ettiklerini ve bu durumu kabul ettiklerini söyleyebilir miyiz?

Bütün bu sorular kafaları uzun zaman daha sorgulayacağa benziyor...


(Bu köşe yazısı, sayın Mehmet Fatih YAŞAR tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)