I-GİRİŞ VE BİRKAÇ SÖZ

Amme Alacaklarının Tahsil Usul Hakkında Kanun 75. maddesi “aciz hali” ile ilgili hükümleri içermektedir.

Buna göre “ Yapılan takip sonunda, borçlunun haczi caiz malı olmadığı veya bulunan malların satış bedeli borcunu karşılayamadığı takdirde borçlu aciz halinde sayılır.

Yapılan takip safhalarıyla bakiye borç miktarı bir aciz fişinde gösterilerek aciz hali tespit olunur.” Madde hükmüne göre aciz hali tesbit edilen kişi “ aciz fişi ile “ bu durumu belgelendirilmektedir.

Diğer taraftan, aciz fişinde, yapılan takibin safhalarının ve bakiye borç miktarının gösterilmesi gereklidir.Aciz halinde bulunan borçlu hakkında, 6183 sayılı kanununun 48. maddesinde düzenlenen “tecil ve taksitlendirme” durumuda sözkonusu olabilir.

Aciz fişinin düzenlenmesi halinde, borçlunun varsa üzerindeki 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22. maddesinde, yurtdışı çıkış yasağı kaldırılması gerekmektedir (1).

 II-MÜKELLEFİN SOSYAL DURUMUNA UYGUN BİR KONUTUNUN HACZ   EDİLEMEYECEĞİ İLKESİ

Danıştay 4. Dairesince verilen bir emsal kararda, “ binanın özellikleri, borçlunun aile yapısı, konutta ikamet eden birey sayısı, sosyal konumları ve ihtiyaçları gibi ölçüler birlikte değerlendirildiğinde, borçlunun haline münasip olduğu tesbit edilen tek evinin vergi borcu nedeniyle hacz edilemeyeceğine” karar verilmiştir(2).

Olayda, kanuni temsilcisi olduğu şirketin vergi borçları nedeniyle davacıya ait gayrımenkul üzerine konulan haciz işleminin iptali talebiyle şirket müdürü tarafından dava açılmıştır.Daha sonra ilgili şirketin kanuni temsilcisi şirket borcu nedeni ile sahibi olduğu kişisel meskeni için vergi dairesi tarafından konulan hacizin iptali için girişimde bulunarak iptal için dava açmıştır.

Daha sonra Danıştay 4. Dairesi vermiş olduğu kararı ile, borçlunun haline uygun bir tek evinin hacz edilemeyeceğine karar vermiştir.

Gerçektende, 6183 sayılı yasanın 70/11 madde hükmümde “ borçlunun haline münasip evi ancak evin değeri fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere hacz edilerek satılabilir.” gereğince mükellefin böyle bir evi hacz edilemeyecektir.

III- SONUÇ VE ÖZET

Uygulamada 6183 sayılı yasa gereğince haciz ve vergi borcu nedeni ile satılamayacak, hacz edilemeyecek mallar hakkında pek çok yanlış işlemler yapılabilmektedir.Özellikle vergi idarelerinin icra ve satış bölümlerinde bu konuda uygulayıcılara ciddi görevler düşmektedir.

Borçlunun haline uygun evinin (meskenin) haciz edilmesi kabil değildir. Ancak borçlunun sahip olduğu bu evinin değeri yüksek ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktar borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılmasına kanun imkan verebilmektedir. Madde hükmünün uygulanması konusunda alacaklı tahsil daireleri borçlunun aile bireylerinin sayılarına ve sosyal durumlarını dikkate alarak bir sonuca varması ve borçluyu üzmemesi ve de müşkül duruma itmemesi gerekir. Mesken, 6183 sayılı yasa hükümlerine göre teminat zaten gösterildiği için aynı zamanda da meskeniyet iddiası da iskat  edilmiş bulunacağından dolayı borcun ödenmemesi durumunda ise, duruma 6183 sayılı yasanın 56. maddesi hükmüne göre meskenin satılabilmesi yolu açılacaktır. Bir başka husus, bu meskenin varsa kira bedelleri üzerine haciz yürütülüp yürütülemeyeceği konusudur. Kira bedeli de  gayrimenkulun bir iradı olmakla birlikte haciz yapılması açısından gayrimenkulden müstakil olarak değerlendirilmesi mümkün bulunabilir. Yasa borçlunun evini barınma gereksimi nedeniyle hacizden masun tuttuğuna göre, kira bedeli borçlunun haline münasip ev ihtiyacını karşıladığı oranda hacizden muaf tutulabilecektir. Borçlu kira bedeli ile ancak mesken ihtiyacını temin edebiliyor ise, bunun gayrikabili  haciz olduğu düşünülebilir ise de kira bedeli borçluya geçinme ve barınma ihtiyacından daha fazla bir çıkar sağladığı takdirde bu fazlalığın haczi yoluna gidilmesi yasanın ruhuna uygun düşer(*).

6183 sayılı yasanın 70. maddesi hükmü “ hacz edilemeyecek mallar” bahsine 13 madde halinde tek tek açıklanmış bulunmaktadır.Gelir İdaresi Başkanlığının vergi idarelerine açıklayıcı bir yönlendirme ile bu konulara ışık tutması gerekecektir.Özellikle, şirketin borcundan kaynaklanan hallerde ortakların tek konutuna haciz ve satış yapılamayacağı, yine şirket borcu nedeni ile şirket ortaklarına yurtdışı yasağı getirilemeyeceği, ortakların kişisel banka hesaplarına hacz konulamayacağı ve benzeri konularda ayrıntılı bir açıklama getirilmesinde zaruret bulunmaktadır(3).

Diğer taraftan, ortağı olduğu şirketten pay devri yapmak suretiyle ayrılan eski ortaklar hakkında uygulanan ( şirket borcu nedeni ile) hacizler, yurtdışı yasakları, kişisel banka hesaplarına konulan hacizler, özel otomobiline konulan hacizler hiçbir şekilde hukuka uyarlı bulunmamaktadır.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. N. Gaye ALPASLAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.) 
 
------------------
(1) Bkz Tahsilat G.T seri no:395
(2) Dnş.K. 16.10.2006 gün ve E: 2006/3488 – K: 2006/1950      
(3) İzmir 4. İdare Mahkemesi tarafından verilen 8.6.2007 gün ve E: 2005/1456 – K: 2007/843 sayılı kararlarında :” ... davacı şirketteki hissesini 8.8.2005 tarihinde devrettiğine ve hisseyi devr alan yeni ortakların şirketin mali durumunu, borçlu veya alacaklı olup olmadığını bilmesi gerektiğine göre, ortaklık payını devr eden ve artık şirketle bir ilgisi kalmayan davacının şirket borçlarından sorumlu tutulması ve adına yurtdışı yasağı konulması olanağı bulunmamaktadır.”
(*)Maliye ve Gümrük Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemesi Genel Müdürlüğünün 411/156/18117 sayılı mütalaası.