Adli tatil dönemlerinde yargıda hizmetlerinde aksama ve gecikmeye neden olan kötü yönetimin temelinde hem "yargı politikasını belirleme" yetkisinin hem de "profesyonel yönetim" görevinin ikisinin birden siyasilere bırakılmış olması yatmaktadır.

Ben, yargı politikalarının oluşturulması yetkisinin mekanizmaları saydam ve sağlıklı olarak işleyen, toplumsal konsensüs sağlayan bir kurul yapısı içinde bağımsız ve tarafsız ama etkin olarak hesap verir olan bir kadroya emanet edilmesini tercih ederim.

Anayasa'mızın ülkemizin yargı politikasını belirleyicilere ilişkin hususlarda "profesyonel yönetim" yönünün "siyasi tercihleri belirleme" yönünden hassas bir şekilde ayıracak şekilde geliştirilmesi gerektiğini düşünürüm.

Yargının operasyonel yönetiminin de kuşkusuz bağımsız, tarafsız ama mutlaka profesyonel kadrolardan oluşturulması ve etkin olarak hesap verir olması gerekir. Bunu sağlayacak bir profesyonel yönetimin yargı siyaseti bakımından siyasi kurula, operasyonel işlemler bakımından siyasi kurul içinde olmayan - örneğin Anayasa Mahkemesi bünyesinde - yargısal bir mercie iki aşamalı olarak yargısal denetim yolu ile hesap verir olması düşünülebilir.

Yargı kadrosunun ve faaliyetlerinin yönetimine mutlaka yönetim becerisi ve tecrübesi olan profesyoneller getirilmelidir.

Profesyonel yönetim, odağına hizmeti veren kadroları değil, hizmetin verildiği toplumu koymalı; topluma sürekli ve kesintisiz olarak yüksek kalitede hizmet vermeyi hedef olarak belirlemeli ve toplumun memnuniyetini böylece kazanmayı amaçlamalıdır.

Hizmetin sürekliliğini, verimliliğini ve kalitesini etkileyen hususlardaki düzenleme ve planlamalar "ben yaptım oldu" anlayışı ile değil "ihtiyaca en iyi nasıl cevap verebiliriz!" yaklaşımı ile yapılmalıdır.

Bütün bunlar yapılırken de insan yönetiminin temel ilkelerinden olan şu özlü sözler unutulmamalıdır:

"İyi şeyler üreten insan kendini iyi hisseder!
Kendini iyi hisseden insan iyi şeyler üretir!"


"Yazarın izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."