Yargı'da hesap verirliği en yüksek olanlar ilk derece mahkemeleri hakim ve savcılarıdır. Bireysel olarak muhatap oldukları vatandaşa doğrudan ve neredeyse her gün hesap verirler. Kurumsal olarak da teftiş, şikayet, disiplin soruşturması, kariyer ilerleme, tayin ve atama süreçleri yoluyla HSYK'na hesap verirken, kararları da itiraz ve temyiz yolu ile yüksek mahkemelerce denetlenir.

Vatandaşla "yüze bakıyor" olmak küçük yerlerde çok yüksek seviyede bireysel hesap verirlik ve otokontrol sağlayarak kurumsal denetime ihtiyacı azaltır; buna karşın kimsenin kimseyi tanımadığı kalabalık, büyük ve işleri çok olan yerlerde azalan otonkontrol kurumsal denetim ihtiyacını artırır.

Etkin kurumsal denetim bir yandan ilk derecedeki bireysel hesap verirliğin derecesini diğer yandan da yargı hizmetlerinin kalitesini yükseltir, hakim, savcı ve avukatlar arasında seviyeli medeni iletişim ve yüksek mesleki etkileşim gerçekleşir; yargı vatandaşı daha iyi anlayarak ihtiyaca daha uygun hizmet üretirken toplum da yargının görevini yerine getirmesine yardımcı olur; adalet hizmetleri serpilirken, kaliteli, isabetli, sağlam ve öğretici kararlar ortaya çıkar. Sonuçta böyle ortamlarda yargı görevlileri yüksek saygı ve itimat kazanırlar.

1980'lerde Sultanahmet Adliyesinde ve 1990'larda sık gittiğim Ordu Adliyesinde buna şahit olmuştum. Adliyelerin bölünüp, birleştirilerek kişiliksiz devasa saraylara taşınmasından sonra özler oldum.

Denetimin aksadığı, otokontrolün kaybolduğu ve kanun yollarının iyi işlemediği ortamlarda ise yargılamalardaki yetkileri, dokunulmazlık ve bağışıklıkları ile birleşerek hakim ve savcıları keyfiliğe düşme ve neredeyse kendi hukuklarını yaratma tehlikesine sürükleyebilir. Avukatların "kovboylaşmak", "gaddarlaşmak", "kendi bildiğini okumak", "keyfilik", "kendini gelişmeye kapamak", "tarafları ve avukatlarını dinlememek", "benim dediğim doğrudur çünkü kararım onanmıştır!" diyerek "hataları ile övünmek ve böbürlenmek" gibi nahoş terimlerle tanımladığı durumları ortaya çıkarabilir, zamanla görevi ihmal veya başkalarına delege etmeye ve giderek mesleki ve ahlaki bozuşmaya yol açabilir.

Yargı'nın mesleki ve ahlaki bozuşma nedeniyle yetkin, çalışkan ve başarılı hakimlerini kaybettiği olmuştur. Bireysel bozuşma durumlarının etkin denetim yoluyla ortaya çıkarılarak ayıklanması, ayıklandığının da kamuoyuna gösterilmesi yargıya itimadın güçlendirilmesi için zaruridir. "Kol kırılır yen içinde kalır" misali gizli tutulması gerçek "bir" iken "bin tane" daha katılmasına, tüm camiadan şüphe duyulmasına ve itibar kaybına neden olur.

En sevindirici olanı ise hakim ve savcılarımızın yüksek ahlaki ve evrensel değerlere, vicdani sorumluluğa ve yüksek adalet duygusuna, ülkemizi ilerletme ve çağdaş uygarlıklar seviyesine çıkarma ülküsüne ve kararlılığına sahip olan Anadolu Çocukları olmasıdır. Gelişmekte olan ülkelerin hepsinden daha iyi işleyen bir yargıya sahip olmamızı ve adalet adına gerçekleştirilenleri onlara borçluyuz.

İçlerinden biri olmaktan gurur duyduğum bu temiz ve saf Anadolu Çocukları Yargımızı daha da iyileştirecek ve mutlaka çağdaşları seviyesine getirecektir.


"Yazarın izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."