Yargılaması devam eden kişilerin masumiyet karinesi gibi  temel haklarının gasp edilmemesi için yönetmeliğe eklenen, kanuna, anayasaya ve uluslararası andlaşmalara aykırı hüküm iptal edilmediği veya değiştirilmediği sürece mağduriyetler yaşanmaya devam edecektir.

İlgili mevzuatta sayılan fiillerden dolayı yargılaması devam eden şahısların ateşli silah ruhsatı verilme ve yenileme işlemleri ilgili birimlerce yapılmamakta ve yargılama bitinceye kadar silah emanete alınmaktadır. Her ne kadar bu uygulama yazılı mevzuata uygun olarak yapılmakta ise de masumiyet karinesine aykırı olduğundan hukuka aykırıdır.

Anayasanın 38. Maddesinin 4.fıkrası; ‘’Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz’’, 90.maddesinin 5.fıkrası ise, ’’Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.   Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri  esas alınır.’’şeklindedir.

Bu Anayasa hükmüyle iç hukukta yer alan kanun ve yönetmelik hükmüyle milletlerarası andlaşma hükümlerinin çatışması durumunda milletlerarası andlaşma hükümlerine öncelik tanınması gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinin 2.fıkrasında; bir suç ile itham edilen herkesin suçluluğu sabit oluncaya kadar masum sayılacağı belirtilmiş, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 11.maddesinin  1.fıkrasında ise, ‘’Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır.’’hükmüne yer verilmiştir. Türkiye gerek 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine gerekse 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraftır.

Anayasanın yukarıda aktarılan 38.maddesinde de düzenlenmiş olan ve kısaca ‘’masumiyet karinesi’’ olarak anılan bu ilke; bir suçtan dolayı kovuşturulan kişinin, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olmadıkça suçlu sayılmamasını ifade eder. Masumiyet karinesi, sanığın kusuru ispat edilmezden önce suçlu gibi  muamele görmesini  engelleyen dokunulmaz bir haktır.

Masumiyet karinesi, yalnızca bağımsız yargı organlarını değil; İdari makamları da kapsar.Bu husus Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında da çoğu kez işlenmiştir. AİHM masumiyet karinesi ilkesinin cezai anlamda bir usul teminatıyla sınırlı kalmayıp, daha geniş kapsamlı olduğuna ve hiçbir Devlet temsilcisinin bir mahkeme tarafından mahkum edilmeden  bir kişiyi  suçlu olarak gösteremeyeceğine (Fransa aleyhine Allenet de Ribemont davası), ayrıca msumiyet karinesinin sadece bir hakim ya da bir mahkeme tarafından değil başka resmi makamlar tarafından da ihlal edilebileceğine  (Litvanya aleyhine Dektaras davası) hükmetmiştir.

6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 7.maddesine göre ateşli silahları şu kişiler taşıyabilir ya da mesken veya iş yerinde bulundurabilirler;

•    Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Yasama Organı Üyeleri ile bu görevde bulunmuş olanlar,

•    Özel kanunlara göre silah taşıma yetkisine sahip bulunanlar,

•    Bakanlar Kurulu Kararı ile silah taşıyabilceklerine karar verilen Devlet, belediye, özel idare ve kamu iktisadi teşebbüsleri memur ve mensupları;

•    Kanunda yazan istisnalar hariç olmak üzere;

•    Emekli subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar

•    Mecburi hizmetini tamamlayarak istifa etmek suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan subay, astsubay  ve uzman jandarmalar

•    En az 10 yıl görev yapıp sözleşmelerinin uzatılmaması  sonucu veya kendi isteğiyle TSK’dan ayrılan uzman erbaşlar,
Kanunda yazan istisnalar hariç olmak üzere;

•    Vali, vali muavini, kaymakam ve bucak müdürlüğünden veya mülki idare amirliği hizmetlerinden ,

•    Hakim, Cumhuriyet Savcısı ve Cumhuriyet Savcı Yardımcısı ile bu meslekten sayılanlardan,

•    Emniyet hizmetleri sınıfına dahil kadrolarda çalışan personelden,

•    MİT hizmetleri mensuplarından,

•    Çarşı ve mahalle bekçilerinden,
Emekli olanlar.

•    Bakanlar Kurulunca çıkarılcak yönetmelikte belirlenecek esaslara göre valiler tarafından verilecek izin vesikasını alanlar.

Kanunun 7.maddesinin  son fıkrasında;  ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlara; affa uğramış olsalar bile hiçbir suretle ateşli silah taşıma veya bulundurma izni verilmeyeceği  kurala bağlanmıştır. Gerek doktrinde gerekse uygulamada kabul edilen görüşe göre ‘’hüküm’’ ve ‘’mahkumiyet’’ kesinleşmiş bir karar anlamındadır. Kanunun lafzından ve ruhundan anlaşılması gereken budur.

Bu yasa hükmü doğrultusunda  hazırlanarak Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan  21.3.1991 tarih ve 91/1779 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 16.maddesinden silah ruhsatı verilmesini engelleyen haller sayılmış, (d) bendinde taksirli suçlar hariç bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlar ile madde metninde sayılan bir kısım suçlardan hüküm giymiş olanlara hiçbir şekilde ateşli silahlarla mermilerini taşıma ya da bulundurma izni verilmeyeceği  verilmiş ruhsatların iptal edileceği kurala bağlanmıştır.

Anılan maddeye 2.12.1999 tarih ve 99/13749 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile eklenen ek fıkrada, bu madde kapsamında sayılan fiillerden dolayı yargılaması devam eden şahısların ruhsat verilem ve yenilenme işlemlerinin, yargı kararı kesinleşinceye kadar durdurulacağı ve yargılama sonucuna kadar silahın ilgili birimce emanete alınacağı kuralına yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi  kanunda silah ruhsatı verilemeyecek kişiler sayılırken sadece ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlar belirtilmiş iken,Yönetmelikte Kanunun kanunun kapsamı genişletilerek yukarıda ifade edildiği gibi, üst-norm  Anayasa ve Uluslararası andlaşmalara aykırı  olarak  kesinleşmemiş kararlar da  ‘’hüküm’’ diye yorumlanmış ; bununla kalmayıp; belirtilen fiillerden yargılaması devam edenlerin de ruhsat verilme ve yenileme işlemlerinin yargı kararı keinleşinceye kadar durdurulacağı düzenlenmiştir. Bu husus yukarıda açıklandığı üzere masumiyet karinesine açıkça aykırıdır.

Yönetmeliğin 16.maddesine eklenen ‘’Bu madde kapsamında sayılan fiillerden dolayı yargılanması devam eden şahısların ruhsat verilme ve yenileme işlemleri, yargı kararı kesinleşinceye kadar durdurulur. Yargılama sonucuna kadar silah ilgili birimce emanete alınır.’’hükmünün iptali için açılan dava  Danıştay’ca silah taşıma ya da bulundurma ruhsatı almanın bir temel hak  ve özgürlük olarak tanımlanamaması, herkese tanınmış bir hak olarak değerlendirilmesinin mümkün olmaması gerekçesiyle reddedilmiştir.  (Danıştay  15. Daire  16.04.2012 T. 2011/2216E. 2012/2122 K.)

Her ne kadar Danıştay böyle bir karar vermiş olsa da temel haklar arasında bulunduğunda şüphe bulunmayan ‘’masumiyet karinesinin’’ ihlaline ya da bu konuda kısıtlama getirilmesine yol açacak nitelikte bir düzenlemenin Yönetmelikle yapılamayacağı da açıktır.

Üstelik maddedeki ‘’…. Yargı kararı kesinleşinceye kadar durdurulur.’’ifadesi nedeniyle, kişi beraat etmiş olsa dahi, kararın temyiz aşamasında olması halinde silah ruhsatı verilmesi  ya da yenilenmesi olanaklı değildir. Bu düzenleme uyarınca kişi, beraat etse dahi, beraat kararının kesinleşmesini  bekleyecektir. Bu durum ceza mahkemesinin  beraat kararına hukuki bir sonuç atfetmek anlamına gelir. Hatta sanık aleyhine  yorumlanmakta ve işlem tesis edilmektedir. Oysa ceza hukukunun evrensel kuralına göre  her zaman ‘’şüpheden sanık yararlanır.’’

Uygulamada idarenin devam eden yargılama nedeniyle silah ruhsatı vermeme işleminin iptali için açılan davalar da mahkemelerce ilgili mevzuat hükümleri gereğince işleminin tesis edildiği gerekçesiyle reddedilmektedir. Bu nedenlerle yargılaması devam eden  kişilerin masumiyet karinesi gibi temel haklarının gasp edilmemesi için yönetmeliğe  eklenen, kanuna, anaysaya ve uluslararası andlaşmalara aykırı hüküm iptal edilmediği  veya değiştirilmediği sürece mağduriyetler yaşanmaya devam edecektir.