Mahmut Oral

12 Eylül faşist darbesinin en çirkin yüzü olan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi, darbenin 30. yıldönümünde bu kez AKP mitinglerinde yeniden gündemde. AKP, binlerce kişinin işkencelerden geçirildiği, insan olmaktan utandıran uygulamaların gerçekleştirildiği cezaevini yıkmak, yerine okul yapmak istiyor. Ancak binanın taş duvarlarının yıkılması, 30 yıl önceki anıları silmeyecek. “O okul Diyarbakır’daki tek okul olsa bile çocuklarımızı, torunlarımızı oraya göndermeyiz” diyen işkence mağdurları ise cezaevinin müzeye dönüştürülmesini talep ediyor.

Yeni neslin “cezaevi alt köşesi” veya “üst köşesi” diyerek yalnızca bir durak olarak algıladığı Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde en az 32 kişi yaşamını yitirdi. Cezaevinde işkence yöntemleri 12 Eylül askeri cuntasının vahşetini gösteriyor; dışkı yedirme, köpeğe selam verdirme, canlı fare yedirme, havalandırma sırasında onlarca tutuklunun “tepe ol” emriyle üst üste bindirilerek en tepeye çıkarılan birine de askeri marş okutulması, ranza altına girme emri verilmesinin ardından, dışarıda kalan kol, bacak veya ayaklara kalaslarla ezilircesine vurulması, “kervan ol” komutuyla ardı ardına dizdirilen tutukluların artık yürüyemeyecek hale varana kadar yürütülmesi gibi insanlık dışı uygulamalar... 17 Mayıs’ı 18 Mayıs 1982’ye bağlayan gece Diyarbakır zindan tutsaklarından Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Önen ve Mahmut Zengin, insanlık dışı işkence ve vahşeti protesto için kendilerini yaktı. O andan sonra cezaevinde direniş örgütlendi ve işkenceciler giderek geri adım atmaya başladı.

Tarım Bakanı Mehdi Eker de cezaevinin taşınması için yeni cezaevi yapılması gerektiğini, buna ilişkin projenin Adalet Bakanlığı tarafından hazırlandığını açıkladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Diyarbakır’daki mitinginde cezaevinin yıkılacağını açıkladı. Diyarbakır Cezaevi’nin 12 Eylül ile ilgili toplumsal bellek olduğunu belirten STK’ler, buranın müze olması için imza kampanyası başlattı. Halen de internet üzerinden devam eden kampanyada on binlerce imza toplandı.


‘Artık insanlıktan çıkmıştık’

Hafızalardan silinmeyen işkencelerin mağdurları halen yaşadıklarını unutmuş değil.

Bu işkence tezgâhının mağdurlarından biri şu anda Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Diyarbakır yöneticilerinden Adil Unat. Maruz kaldıkları işkenceleri aradan geçen yaklaşık 30 yıla karşın unutamadığını vurgulayan Unat, şunları anlattı:

“Hakkımdaki ağır iddialara karşın, çıkarıldığım ilk mahkemede 5 arkadaşımla birlikte tahliye oldum. Ama bu benim ve arkadaşlarımın işkence görmesine engel olmamıştı. Cezaevine gitmeden önce 20 gün kadar kaldığım gözaltında soğuk su, askı, falaka, elektrik, haya sıkma gibi o dönem sıradanlaşan işkencelerin hepsini gördüm. Cezaevine geldiğimizde ise cezaevi komutanı Esat Oktay Yıldıran, ‘keklikler geldi’ diyerek bizi karşıladı. Bizi sıraya soktuklarında Yıldıran, elindeki ağır zincirle kafalarımıza vura vura ilk sayımımızı da yapmış oluyordu. İçinde bulunduğum yaklaşık 20 kişilik grubu tek kişilik hücreye tıkayıp üzerimize kanalizasyon bağladılar. İnsanlıktan çıkmıştık artık. Hücrede bir de her gün düzenli dayak vardı.”

Havalandırmaya da yalnızca külotla çıkmaya izin verildiğini belirten Unat, “Dayak, süründürme, üst üste yığılma, kovalamaca hepsi ayrı bir işkence. Görevliler hiç nedensiz ağzınızı açın diyor, ağzınızı açtığınızda ise bir anda gelen darbeyle, dişleriniz ağzınızdan yere dökülüyordu” diye anlatıyor o günleri.

Unat, özellikle görüş günlerindeki işkencelerin ağırına gittiğini belirtiyor ve “Görüşe çıktığımız anlarda kabine gidene kadar o kadar dayak yiyorduk ki, kafaya alınan darbelerden geleni tanıyamayacak konuma geliyorduk. Bir keresinde babam görüşe geldiği halde onu tanıyamamış, kendisine ‘Babam da görüşe gelsin’ demiştim. Dayak yememek için, gelen görüşmecilere bir daha gelmemelerini söylüyorduk” ifadelerini kullanıyor.



Cumhuriyet