MESUT HASAN BENLİ

ANKARA - Genelkurmay arşivlerinden 30 yıl aradan sonra gün yüzüne çıkan ‘işkence ve gözaltında ölüm’ dava dosyalarında cezaevlerindeki işkence önemli yer tutuyor. Dava dosyalarına giren dilekçelerde tutukluların avukatlarının gözleri önünde şiddet gördüğü belirtiliyor. Ankara Beşevler’de bulunan Eğitim Enstitüsü’nün ‘kızlar tutukevi’ne dönüştürüldüğü belirtilerek burada yaşanan işkence avukatların şikâyetleriyle ortaya çıkıyor.
İbrahim Eski isimli genç, Ankara Emniyeti tarafından 9 Kasım 1980 günü gözaltına alındı. Eski, iki gün sorgulandıktan sonra 9 Kasım 1980 tarihinde saat 01.30 sıralarında Altındağ’a yer gösterilmesi için götürüldü. Polislerin dava dosyasına giren ifadelerine göre polisler evde arama yaparken Eski, evin önündeki taraçadan atlayıp kaçmaya çalışırken düştü ve ağır yaralandı. İbrahim Eski, kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesi’nde iki gün hayat mücadelesi verdi. Ancak 11 Kasım 1980 günü ‘beyin kanaması’ sonucu öldü. 

Yüksekten düşmüş
Ölüm raporlarında Eski’nin kafasının arka kısmına aldığı darp sonucu öldüğü belirtildi. Ancak Adli Tıp Kurumu ölümün düşme sonucu olacağını belirten bir rapor hazırladı. 12 polis hakkında açılan davada tek bir mahkûmiyet çıkmadı.
Arşivlerden çıkan dosyalardaki belgelere göre 12 Eylül döneminde işkencenin sadece Emniyette gözaltında yaşanmadığını, tutukluların konulduğu cezaevlerinde de sürdüğünü ortaya koyuyor. Dava dosyalarında giren bir tutanak, okulların cezaevi haline getirildiğini açığa çıkarıyor. Belgelere göre üç avukat, ‘kızlar tutukevi’ haline dönüştürülen Ankara Beşevler’deki Eğitim Enstitüsün’de bulunan müvekkillerini 13 Mayıs 1981 tarihinde ziyarete gitti. 

Gözlerimizin önünde dövdüler
Tutulan tutanakta avukatlar karşılaştıkları uygulamayı şöyle aktarıyor: “Tutuklular Birgül K., Sevim Ö. ve Meral B. ile görüşmek için kaydımı yaptım. Tutuklu müvekkillim Meral B. ile görüşmekte iken Meral B., tutukevinde polis ve askerler tarafından dövülmesinden ötürü, vücudunda meydana gelen morluk ve çürükleri gösterip olanların nasıl geliştiği konusunda bilgi veriyordu. Müvekkilim ile konuşmamızı dinlemekte olan polis ve asker tarafından terslendi ve akabinde demir parmaklıkları arasında bulunan diğer bir asker de gelerek Meral B.’yi karga tulumba sürükleyerek görüş yerinden içeriye götürdüler. Götürülme esnasında gözlerimizin önünde müvekkilim dövüldü.”

Mamak gerçeği
12 Eylül döneminde çok sayıda kişinin avukatlığını üstlenen avukat İsmail Çakmak’ın dava dosyalarında giren bir dilekçesi de Mamak Cezaevi’nde yaşananları gözler önüne seriyor. Çakmak 5 Mart 1984 tarihli dilekçesinde cezaevinde gördüğü muameleyi Sıkıyönetim Komutanlığı’na bildiriyor. Çakmak dilekçesinde müvekkili Hamdullah E.’nin ziyaretine gittiğini anlatarak şunları belirtiyor:
“Mamak Özel Askeri Cezaevi’nde A Blok 3 nolu görüş kabinine Hamdullah Erbil ile görüşmek için geldim. Müvekkilim ayakta zor duracak bir halde getirildi. Görüşmeye başlar başlamaz aynı kabinde ve tutuklunun yanında bulunan ‘dinlemeci’ onbaşı tarafından dövülerek götürüldü, görüşmemiz engellendi. Bir onbaşının kendiliğinden böyle bir eyleme geçemeyeceği bilinen bir gerçektir ve askerlik disiplininin gereğidir. Yetkililer ile görüşme talebimim sonuçsuz kaldı.”

Tutuklulara ateş açıldı
Çakmak’ın Mamak Cezaevinde yaşanan insanlık vahşetini anlattığı ve Sıkıyönetim Komutanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık’a gönderdiği dilekçesinde Mamak Cezaevi’nin müdürü Albay Raci Tetik’in tutuklular üzerine ateş açtırdığını iddia ediyor. Çakmak dilekçesinde, cezaevinde yaşananları şöyle aktarıyor: “2 Mart 1984 tarihinde müvekkillerimi ziyaret için cezaevine gittim. Ancak ‘tutuklular sizinle görüşmek istemiyor’ denildi. Avukatlar tehdit edilerek uzaklaştırıldı. İçlerinde Hâkim Albay emeklisi birçok avukat kendilerine yapılan bu uygulamayı gözleri yaşararak kabullenmek zorunda kaldılar.
Mamak Özel Askeri Cezaevi’nde insanlık dışı, yasa dışı ahlak dışı uygulamalar yaşanmaktadır. Cezaevi Müdürü Albay Raci Tetik tutukluların üzerine ateş edebilmiş, bu olay bir tutanak ile tespit edilmiş, bu durum üst makamlara bildirilmiştir. Ancak bu konuda bile hiçbir şey yapılmamıştır..” (Radikal)