“ÜLKEMİZDE HUKUK GÜVENLİĞİ ORTADAN KALDIRILIYOR”
Yargıtay’ın özellikle “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”da kavramsal kargaşaya dayanan bir yaklaşım içerisinde olduğunu ve Yargıtay’ın cinsel dokunulmazlığa karşı suçların ispatında sadece mağdurun beyanını yeterli gördüğünü dile getiren Av. Prof. Dr. Ali Mehmet Kocaoğlu, “Başka hiçbir delil olmadan ve evrensel “Şüpheden Sanık Yararlanır” ilkesi görmezden gelinerek sadece mağdurun beyanına dayanarak suçun sübutuna karar verilmektedir” diyerek Yargıtay’ı eleştirdi. Cinsel dokunulmazlık ile ilgili sözlerine devam eden Av. Prof. Dr. Ali Mehmet Kocaoğlu, “Yargıtay’ın burada kullandığı yanlış mantıksal yöntem mağdur kadının kendi iffetini tehlikeye atmayacağına dair temelsiz ve gayr-i bilimsel anlayışın sürdürülmesidir. Son zamanlarda verdiği birçok kararda Yargıtay, bu uygulamayı biraz daha daraltarak “aralarında iftira atmayı gerektiren bir husumet olmayan” mağdurun beyanını suçun sübutuna yeterli görmektedir. Bu anlayış, ülkemizde hukuki güvenliği ortadan kaldırmaktadır. Sadece mağdurun beyanına dayanarak zaten çok ağır olan cezalar cinsel suçlarda sanıkların üzerine adeta balyoz gibi düşmektedir.” dedi.
“MAĞDUR YALAN SÖYLEMEZ ANLAYIŞI DEĞİŞMELİ”
İçinde insan unsurunun bulunmasından dolayı ceza yargılamasında en az güvenilmesi gereken bir delil türü olarak şikayetçi ile tanık beyanlarının kabul gördüğünü savunan Av. Prof. Dr. Ali Mehmet Kocaoğlu, “İntikam almaktan, para sızdırmaya, boşanma davasında karşı tarafı kusurlu çıkarmak ya da müşterek çocuğun velayeti gibi akla gelebilecek binlerce ihtimalden oluşabilecek iddialar ile insanlar, birbirlerine akla hayale gelmeyecek iftira atabilmektedir.” dedi. “Mağdur kendi iffetini tehlikeye atmaz ve bundan dolayı da yalan söylemez” şeklindeki genel bir içtihadi anlayışın, ceza yargılamasının maddi gerçeği bulma amacına ters düşeceğini dile getiren Profesör, “Mağdur, tanık ya da sanık yalan söyleyebilir. Hatta bilirkişi bile çeşitli etkilerin altında yanlış rapor hazırlayabilir.” diyerek cinsel istismar sonucu kadının yalan söylemeyeceğine dair oluşan genel kanıdan vazgeçilmesi gerektiğini savundu.
“HUKUKA GÜVEN İLKESİ DİNAMİTLENMEKTE”
Hukukihaber.net’e yaptığı açıklamada savcıların, alt derece mahkemelerinin ve Yargıtay’ın uyması gereken ilkenin Roma Hukuku’ndan beri uygulanmakta olan“Şüpheden Sanık Yararlanır” ilkesi olduğunu savunan Av. Prof. Dr. Ali Mehmet Kocaoğlu, “Tarihsel tecrübe, bir suçsuzun/masumun mahkûm edilmesi kamu düzeninde bin suçlunun serbest gezmesinden daha büyük tahribat yaratacağını ispat etmiştir. Keza, tarihin ilk çağlarından beri insanoğlu birbirine iftira atabilmekte, yalan tanıklıkta bulunabilmektedir. Ancak, devlet aygıtın yani yargının işlevi doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı ayırarak adaleti sağlamaktır. Suçsuz kimse ceza almamalı, suçlu kimse ile ancak hak ettiği kadar ceza almalıdır. Yargıtay’ın cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda uyguladığı bu yanlış muhakeme metodolojisi, bir bakıma toplumun temeli olan “hukuki güven ilkesi”ni adeta dinamitlemekte, insanları bazen en yakınlarının bile iftirasına açık hale getirebilmektedir. Bu yüzden savcılar açılmaması gereken davaları delilsiz bir şekilde açmakta, mahkemeler açılamaması gereken bu haksız davaların sanıklarına mağdurun beyanının ispatı yapılmaksızın, anılan evrensel hukuka aykırı Yargıtay kararlarına atıfta bulunarak sadece soyut norm tekrarı ile haksız bir şekilde ceza vermektedir. Yargıtay’da bu cezaları çoğu zaman adeta gözü kapalı bir şekilde klişe kararlar ile onamaktadır.” dedi.
“YARGITAY UYGULADIĞI YÖNTEMDEN VAZGEÇMELİ”
Yüksek Mahkeme’nin, inandırıcı, ikna edici biçimde gerekçe yazmak bir yana, çoğu zaman hiç gerekçe yazmadan insanları mağdur durumda bırakacak kararlara imza attığını dile getiren Av. Prof. Dr. Ali Mehmet Kocaoğlu, “Burada ülkemiz açısından üzücü olan asıl şey insanlarımızın dürüstlük ilkesinden uzaklaşmasından çok, yargının adaleti ve güveni sağlayamamasıdır. Zira, bir bakıma müfteri şahısları psikolojik olarak böylesi iftiralar atmaya esasında yukarıda bahsedilen yanlış ve gayr-i adil kararlar iteklemektedir. Son zamanlarda iyice artmış buna benzer davalarda da velayeti almak ve çocukları babasına göstermemek için eş (kadın) yargıyı kandırmaya ve suç uydurarak adaleti yanlış yöne yönlendirmeye çalışmaktadır. Son söz olarak bu konuda söylenebilecek en önemli husus, Türk Yargıtay’ının acilen cinsel suçlara karşı uyguladığı yanlış içtihadından kesinlikle vazgeçmesinin gerekliliğidir.” diyerek sözlerine son verdi.
Görüşlerine başvurulan bu akademisyenimiz hakkında daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
(Hukukihaber.net)
(Hukukihaber.net)