Yöneticilerimiz “Yeni Türkiye” diyorlar. Kendilerinden önceki Türkiye’yi beğenmiyorlar, “Eski Türkiye” diyorlar. Onlara göre eski Türkiye, askeri vesayet altındadır. Eski Türkiye’nin yöneticileri, görevlerini yaparken dahi vesayet altında olmaları sebebiyle tam özgür değildirler.

Başbakan Ahmet Davutoğlu bir konuşmasında “Eski Türkiye’yi yedi kat yerin dibine gömdük“ demişti. Eski Türkiye’yi hiç sevmiyorlar.

Yeni Türkiye’nin yöneticileri, Anayasa’ya takmışlar. Anayasa, “darbe anayasası”ymış. Darbecilerin yaptığı anayasa olmazmış. Anayasa’nın yarıdan fazla maddesi değiştirildi, bazı maddeleri kaldırıldı, bazı maddelerine yeni fıkralar eklendi. Anayasa’daki bazı değişiklikleri de kendileri yaptı bugünlerde de Anayasa’nın, milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili maddesini değiştirmeye çalışıyorlar. Ama Anayasa darbe anayasası olmaktan kurtarılamadı.

Türkiye’nin yeni anayasaya ihtiyacı yoktur. Yöneticilerimizin yeni anayasa yapmaya ihtiyaçları vardır.

Yeni anayasa yapmakla, Türk Milleti kavramını Anayasa’dan çıkarabileceklerini, Devletin laik, milli ve üniter yapısını değiştirebileceklerini sanıyorlar. Bu hedeflerine asla ulaşamayacaklardır.

Türk adından çok rahatsızlardır. Bu rahatsızlığı A.K.P.nin bütün yöneticilerinde görebilirsiniz.

Başbakanlığı döneminde, Cumhurbaşkanı karşısında toplanan halka bakar, konuşmasına “Bakıyorum burada Türk var, Çerkez var, Kürt var, Boşnak var, her etnik topluluktan var“ sözleriyle başlardı.

İngiltere, Fransa, Almanya veya Amerika’da, devlet adamları, vatandaşlarını böyle etnik guruplara ayırarak hitap ederler mi? Onlar, karşılarında etnik gurup değil, İngiliz, Fransız, Alman, Amerikan vatandaşlarını görürler. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının da halkını, etnik guruplara ayırarak hitap etmesi doğru değildir. 

Geçenlerde yine  bir toplantıda konuşuyor;

“Babama sordum baba biz laz mıyız Türk müyüz “ dedim Babası cevap veriyor;

“Oğlum, yarın ahirette sana onu sormayacaklar. “Müslümanım” de geç.”

Cumhurbaşkanı vatandaşlarımızın karşısında böyle konuşuyor. Amacı belli, yukarıda söylediğim gibi, yeni anayasa yapacaklar, yeni anayasada Türk Milleti olmayacak. Devletin laik, üniter ve milli yapısını değiştirecekler. Yani, yeni anayasa, çoklarının dediği gibi bölünme anayasası olacaktır. Yeni anayasa yapma yetkileri yoktur.

Yeni Osmanlıcılıktan bahsediyorlar. Bilhassa 2. Abdülhamit’i çok seviyorlar. Ne Osmanlıyı, ne de Abdülhamit’i anladıklarını sanıyorum. Osmanlı geçmişte kaldı. Osmanlı bir zamanlar çağının en ileri devletiydi. Çağın gerisinde kaldıkları devirlerde de, hatta yıkılırken dahi yenilik peşindeydi. Çağa ulaşmaya çalışıyordu.

İstiklal savaşımızı başarıyla yöneten, cumhuriyeti kuran kadrolar, Osmanlının son anlarında açtığı modern okullarda yetişmiştir.

1876 yılında Osmanlı Devleti bir imparatorluktu. İmparatorluk sınırları içinde bizden başka Rum, Ermeni, Sırp, Çerkez, Arap gibi başka milletlerden insanlar da yaşıyordu. Bunlardan da Meclisi Mebusana mebus seçilecekti. Bu seçilecek kimselerin mecliste kendi dilleriyle müzakerelere katılma temayülü vardı. Anayasa’ya bu şekilde bir madde konulması isteniyordu. Sultan Abdülhamit bunu kabul etmedi. Anayasa’ya;  “Osmanlı Milletinin dili Türkçedir. Meclisi Mebusan’a seçilecek mebuslar  Türkçe bilecektir. Mecliste müzakereler Türkçe yapılacaktır.“ maddesini koydurdu.

Abdülhamit, Anayasa’ya bu maddeyi koydururken yalnız değildi. Türk devlet adamları da Anayasa’ya bu maddenin konulmasında Abdülhamit’i destekliyordu.

Bu maddenin Anayasa’ya, İmparatorluğun Türk kimliğinin korunması endişesiyle konulduğu açıktır. Sözde Abdülhamit hayranı olan A.K.P. iktidarı ise yeni anayasa yaparak Devletimizin Türk kimliğini değiştirmek istiyor.    

Türkiye sıkıntılıdır. Mehmetçiğimiz, polislerimiz ve korucularımız, başta Diyarbakır, Sur, Silopi, Cizre, Yüksekova ve Nusaybin olmak üzere güneydoğu ve doğu bölgelerimizde P.K.K.’ ya karşı zorlu bir savaş veriyor. P.K.K.’ ya büyük darbe indiriliyor. Biz de çok kayıp veriyoruz.

P.K.K., çözüm sürecini isyan etmeye hazırlanmak için fırsat olarak görmüş şehirlere, kırlık alana silah yığmış, hendekler kazmış, hendeklere hatta şehirlerarası yolların altına patlayıcı yerleştirmiş.

Silahlı kuvvetlerimizin P.K.K. ‘nın hazırlıklarından anında haberi oluyor, ancak valilerden operasyon yapma izni verilmemesi sebebiyle P.K.K.’nın yaptığı hazırlıklara engel olamıyor. İktidarın o günlerde tek amacı çözüm sürecini başarıyla sona erdirmekti. Sanki akılları tutulmuştu P.K.K.’nın yaptığı hazırlıkların anlamını anlayamıyorlardı. Çözüm süreci zarar görmemeliydi. Bu sebeplerle askerimizin ve polisimizin operasyon yapma istekleri devamlı reddedildi. Bugün de iktidar bazı şeyleri gözden kaçırıyor. Çok şehit veriyoruz, çok şehit vermemiz, çökme durumunda olan P.K.K. ‘ya moral verebilir P.K.K.’nın propaganda gücünü arttırır. P.K.K. ‘ya bu imkân verilmemeli. Sıkıyönetim şartlarının oluştuğu illerimizde gecikmeden sıkıyönetim ilan edilmelidir. Sıkıyönetimde P.K.K. ile daha iyi mücadele edileceğine ve şehit sayımızın azalacağını düşünüyorum.

Rus uçağı sınırlarımızı ihlal edince angajman kuralları uyarınca onu düşürdük. Genel Kurmay Başkanlığı basiretli davrandı “Kimliği belirsiz bir uçağı düşürdük” şeklinde açıklama yaptı. Sivil yöneticilerimiz ayni basireti gösteremedi; ”Rus uçağını düşürdük” diye açıklama yaptılar.

Bu açıklama yapılmasaydı belki uçağın yanlışlıkla düşürüldüğüne Rusya’yı ikna ederdik. Rus uçağının düşürülmesi, bize pahalıya mal oldu. Rusya bizimle olan bütün ekonomik bağlantılarını kesti. Ekonomimiz bundan büyük zarar görüyor. 

IŞİD sınırımızın çok yakınında Kilis’e füze yağdırıyor. 18 Kilis’li vatandaşımız füze atışlarından hayatını kaybetti. Biz IŞİD’e cehennem toplarıyla karşılık veriyoruz bu atışlardan zarar görüyor ama Rus korkusundan uçaklarımız sınırlarımızın çok yakınında IŞİD mevzilerini bombalayamıyor. Doğrusu Ruslar da hiç iyi niyetli değil. Çok yazık.

Talat ŞALK
Emekli Cumhuriyet Savcısı