TCK m.247’nin gerekçesinde; zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu şeyin “amacı dışında kullanılması” ibaresine yer verilmiş ve “zimmete geçirme” fiilinin bu yolla gerçekleşebileceği öngörülmüştür. Gerekçede yer alan bu ibare, zimmet suçuna yeni bir unsur katamaz. Örneğin idarenin verdiği bilgisayarı, konutuna (kendi egemenlik alanına) götürüp UYAP üzerinde karar yazmakta kullanan veya başka amaçla kullanan kamu görevlisi zimmet suçu işlemiş sayılamaz. Bu fiilin, TCK m.247/3’de yer alan malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmesi halini düzenleyen “kullanma zimmeti” sayılıp sayılmayacağı tartışılabilir. Ancak malın amacı dışında ve şahsi nedenlerle yerinden götürülüp bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmesi suretiyle işlenen zimmet, “kullanma zimmeti”  suçu sayılır.

Burada, failde temellük kastının kullanma zimmetinde aranıp aranmayacağı sorusunu cevaplamak gerekebilir. TCK m.247/3’e göre, "Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir”.

Birinci görüşe göre, zimmet suçunun temel şeklinde aranan temellük kastı kullanma zimmetinde de aranmalı, fakat fail ilk aşamada temellük etmek kastı ile aldığı malı daha sonra iade etmelidir. Failde temellük kastı yoksa, kullanma zimmeti de oluşmaz.

İkinci düşünceye göre, kullanma zimmetinde temellük kastı aranmaz. Bu suçta fail, suç yolunun başından zilyetliğinde bulunan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı sadece geçici bir süre ile amacı dışında ve şahsi sebeplerle kullanıp iade etmek üzere hareket etmelidir. Fail, temellük etmek kastı ile hareket edip de sonradan cezalandırılmaktan korktuğu veya pişman olduğu için malı aynen veya benzeri ile iade etmişse, bu durumda “Etkin pişmanlık” başlıklı TCK m.248’in tatbiki gündeme gelmelidir.

Kanaatimizce de, TCK m.247/3’ün lafzından iştirak edilmesi gereken ikinci görüştür. Yeri gelmişken, emekli olan veya istifa edip çalıştığı yer ile ilişkisini kesen kamu görevlisinin, zilyetliğinde bulunan veya koruma veya gözetimiyle yükümlü olduğu malı alıp götürmesi halinde, TCK m.247/3 değil m.247/1’in uygulanması gerekir.

Belirtmeliyiz ki, gerek görevi kötüye kullanma ve gerekse zimmet suçları mahsus/özgü suçlar olup, TCK m.6/1’in (c) bendinde yer alan “kamu görevlisi” tanımına girmeyen ve özel kanunlarında TCK m.247 ve 257. maddelere atıf olmayan durumlarda diğer şahıslar, örneğin yargı mensupları tarafından işlenemez. Örneğin, 1136 sayılı Avukat Kanunu’nun 62. maddesinde avukatın görevinden kaynaklanan yetkilerini kötüye kullanması halinde TCK m.257’nin uygulanacağına dair bir atıf bulunmaktadır. Bu atfın bulunmadığı ve Türk Ceza Kanunu’nda yer alan madde içeriğinde “kamu görevlisi” sıfatını taşımayan görevleri ifa edenleri kapsayan düzenleme olmadığında (Örneğin TCK m.252/7-8’de olduğu gibi), “suçta ve cezada kanunilik” prensibi gereğince “kamu görevlisi” sıfatı taşımayan ilgili hakkında ceza normunun tatbiki mümkün olamayacaktır.

Anayasa m.38 ve TCK m.2 karşısında, TCK m.247'nin lafzı bu derece geniş ve kıyasa giden nitelendirmeye elverişli değildir. "Suçta ve cezada kanunilik" prensibi nettir. Maddenin lafzı karşısında, onun gerekçesi açıklayıcı olmaktan öteye gidemez. Bu açıklama ise, elbette maddenin lafzına aykırı uygulamaya yol açamaz.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)