Tehlike halen daha geçmiş değildir.
Kimse yanılmasın..!
Bu meclis eğer gerçekten sivil bir anayasa yapmazsa,
yapamazsa veya temeli ve dayanağı insan hakları olan bir adalet anlayışını anayasaya yansıtamazsa, oldukça hırpalanmış olan ve fakat nefretle fırsat kollayan vesayet, tıpkı bir tüsinami  gibi,
“dalgalar kıyıdan çekiliyor, geriliyor derken” rövanşist bir enerjiyle dönüş yapabilir..!
 İşte o zaman ne TBMM kalır, ne vesayet kalır, ne millet ne de Türkiye kalır..!
Sadece bir milletin enkazı kalır…!

Fırsat kaçırılmamalıdır..
Metninde “kamu yararı” , “özü”, “ruhu” gibi muğlâk ve tartışmalı ifadeler taşımayan,
Egemenliğin “yetkili organlar” eliyle değil,
TBMM tarafından kullanılacağını açık bir şekilde ifade eden,
Başlangıç metni bir “insan hakları manifestosu” olan bir Anayasa yapılmalıdır..!

Memurun, vatandaşla “efendim” diyerek konuştuğu,
“siz” diye hitap ettiği,
“İnsan haklarına saygılı” değil,
“İnsan haklarına dayalı” olan,
Temeli Adalet ve Evrensel Hukuk ilkeleri olan,
 Devleti korumak için değil, bireyi ve bireysel hakları,
Devlete ve iktidar gücüne karşı koruyan,
 Adaleti siyasi iktidarın müdahalesinden koruyan,
 ama yargıçların da vicdani kanaatlerini keyfine göre kullanamadığı,
 Savunma hakkının en temel bir hak olarak düzenlendiği,
Olağanüstü durumlarda dahi sınırlanamayan bir hak olarak koruma altına alındığı,
Savcıların, Hakimlerin yanında kürsü üstünde olmadığı,
Karşısında kendini savunmak isteyen bireye tepeden bakamadığı,
Adaleti ucuz, kolay ulaşılabilen, toplumun tüm tabakalarının güvenine sahip kılan,
Vatandaşına “mahkemelerde yargıçlar” var inancı aşılayan bir anayasa yapılmalıdır.

Askeri yargının tamamen kaldırıldığı,
Çift başlı yargıya son verildiği,
Şiddete dönüşmediği sürece,
Her fikri ve düşünceyi bir insan hakkı olarak koruması altında bulunduran,
Hiçbir ırkın diğer bir ırka üstünlüğünü çağrıştırmayan,
Hatta ırkçılığı ağır bir suç olarak düzenleyen bir anayasa yapılmalıdır.

Siyaseti bir meslek olmaktan çıkaran,
Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinin TBMM’ye ve dolayısıyla
halka ait olduğunu açıkça ifade eden bir anayasa yapılmalıdır..!

Vatandaşların haklarını bir lütuf gibi, madde madde sayarak sınırlamayan,
Sonra da hangi durumlarda sınırlanacağını,
Ortadan kaldırılacağını sayarak bir kez daha sınırlamayan,
“Aldım verdim” diyerek Maraş dondurması gibi külahı verip dondurmayı alan,
Dondurmayı verip sonra külahı ile birlikte hepsini geri alan,
hak oyunlarını tarihe gömen  bir anayasa yapılmalıdır..!

Bir umudum var hala…
Ancak “Parası olmayan Vatandaş mahkemeye gelmesin” sonucunu doğuracak düzenlemeleri görünce açıkçası kalbim ağrıyor..!
Hele Ceza Yargısındaki “temyiz masrafı” uygulaması  nefesimi tüketiyor..!

Diyebilirsiniz ki bunlar da kaldırılır..
İyi de, bu düzenlemeler yeni sivil bir anayasa yapma iddiasında olan bir iktidar tarafından henüz yapıldı..!

Bu perhizin yanındaki turşu midemi bulandırıyor..!
Ama ümit işte, ne yaparsınız..
İnsan ümitle yaşarmış..!

Sürekli ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışmak  ne büyük fenalık..!
Bu toplum ölüme razı olmuş, sıtmaya da katlanır..!
Ancak kendisini sıtma nöbetlerine maruz bırakanları asla unutmadığını
yine en iyi bu iktidar bilmelidir..!

Bu nedenle kendi söylemleriyle diyecek olursak,
“ gök kubbede hoş bir sada” bırakmak da mümkün,
“Uğursuz bir beddua” bırakmak da...!





(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)