2013 Eylül ayı tarihi bir davanın duruşmalarının başladığı tarih oldu.
Biri sivil diğerleri askerlerden oluşan 103 sanığın yargılandığı davada 481 kişi müşteki olarak yer alıyor.
Duruşma salonundan basına yansıyan, duruşma sırasında usul ve kanuna aykırılıkların olduğu iddialarına geçmeden önce, iğneyi kendimize batırarak 28 Şubat mağdurlarını incitecek bir hususa değinmek istiyorum.
 
İddianameden mağdur kimliği ile 481 kişi yer alması sizlere garip gelmedi mi?

28 Şubat postmodern darbesinin mağduru 481 kişiden mi ibaret ?
 
Mağdur olanlar Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçe verip, kendi mağduriyetlerini anlatarak neden şikayetçi olmadılar ?
Gün gelir devran döner yine mağdur oluruz korkusundan mı ?
Usul, yol yöntem bilmediklerinden mi?
Birileri nasıl olsa mağdurlar adına mücadele veriyor rehaveti mi ?
28 Şubat’ın zulümleri o kadar aşikar ve delilli ki, benim de şikayetçi olmam bilinenleri tekrar olmaz mı, düşüncelerinden mi kaynaklanıyor ?
Mazlum ve mağdur olanların haklarının teslim edilmesi, sanıkların da cezalandırılması yani adaletin tecellisi için, dertlerini şikayetlerini anlatma sorumluluğu yok mu?
Anayasa değişikliği ve yasa değişiklikleri ile maddi mağduriyetleri giderilince sorunların ve sorumlulukların bittiği mi düşünülüyor ?
 
Ülkemizin demokratikleşmesi, haksızlıkların önlenmesi, mağduriyetlerin giderilmesi için yapılan bunca iyileştirmeleri görmeyip, insaf sınırlarını aşan sözler sarf edenler 28 Şubat davasının mağdur, müşteki tarafında neden yoklar ?
 
Sadece YAŞ kararlarıyla haksız ve hukuksuz olarak ordudan atılanlar şikayetçi olsalardı 2000’e yakın şikayetçi olmaz mıydı?
Başörtüsü nedeniyle, dolabındaki seccade sebebiyle, okuduğu okul, kaldığı yurt ya da pansiyona göre fişlenip kimi memuriyetten ihraç edilen, disiplin cezası alan, maddi manevi zarara uğrayanlar şikayetçi olsalardı mağdur sayısı kaç olurdu?
Yeşil sermaye diye ayrımcılığa tabi tutularak alışveriş yasağı getirilen ticari kuruluşlar, çalıştığı medya kuruluşlarından uzaklaştırılanlar, sokaklarda kağıt toplayarak evlerine ekmek parası götürmek zorunda kalanlar...
 
Meramımı anlatmakta zorlanıyorum. 28 Şubat’ın mağdur ve mazlumlarını üzmek değil amacım ama ciddi bir sitemim var.
28 Şubat’ın sivil aktörleri, medyadan iştirakçileri, sermaye destekçileri, siyasetçileri, akademisyenleri neden yargılanmıyor, üstü örtülmek mi isteniyor denilerek haklı endişe ve eleştiriler dile getiriliyor. Ben de katılıyorum bu eleştirilere. Ama şikayetçi sayısının 481 kişi olması da beni düşündürüyor, endişelendiriyor.
 
Duruşma düzen ve disiplininden mahkeme başkanı sorumludur.
 
Gerek soruşturma gerek yargılama aşamalarında, sanıklara isnat olunan suçlar ne kadar ağır olursa olsun, sanık haklarına, savunma haklarına riayet edilmesi adil yargılamanın gereğidir.
 
28 şubat sanıklarının yargılanmasının adil yargılama ilkelerine uygun olması, hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
Yargılamanın nasıl yapılacağı, müşteki, müdahil, sanık, sanık müdafilerinin hakları, tutuklu sanıkların hak ve sorumlulukları da yasayla düzenlenmiştir. Bu kurallar çerçevesinde duruşmaların düzen ve disiplinini sağlama görevi hakim ve mahkeme başkanına verilmiştir.
Bu çerçevede, duruşma salonunda tutuklu sanığın telefonla konuşması, salonu kafeye dönüştürecek şekilde yiyeceklerin dağıtılması, sanıkların hakaret teşkil eden sözlerinin tutanakla tespit edilerek gereğinin yapılmaması gibi basına yansıyan davranışlar, duruşma düzen ve disiplinin yasalar çerçevesinde sağlanmadığı izlenimini vermektedir.
 
Yargılamanın adil olması kadar, yargılamanın her safhasında adil davranıldığı algısının sağlanması da mahkemenin görevidir.
 
AİHM kararlarına da yansıyan bu ilke son derece önemlidir. 28 Şubat davasının daha başında, yargılamanın adil yapılmadığı, devran döner endişeleriyle mahkemenin usul kurallarını uygulamadığı değerlendirmeleri toplumsal algıya dönüşürse bu ağır bir vebal olur.
Balyoz ve Ergenekon davalarında bu kadar müşteki de olmadığı, hakimlere her türlü tehdit de yapıldığı halde usul kurallarının uygulanmasında gerekli hassasiyetin gösterildiğini davayı takip edenler yakından bilirler.
 
Sonuç olarak bu tarihi davanın adil bir şekilde görülüp sonuçlandırılmasında başta mahkeme heyeti olmak üzere tüm taraflara görev düşüyor.
Bugüne kadar şikayetçi olamamış mağdurlar açısından zaman geçmiş değil. Kovuşturmanın sonuna kadar bir dilekçeyle başvurup davaya katılma hakları vardır. Haksızlık karşısında susmama görevi en başta haksızlığa uğrayanlara düşmez mi ?
 


(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)