Türk Ceza Kanunu’nun 209. Maddesinde düzenlenen “Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması” suçu Kamu Güvenliğine Karşı Suçlar kategorisinde yer almaktadır. Kişiye özgü bir nitelik taşıyan ve aynı zamanda hukuki sonuçlar doğuran imza, kişinin rızasına aykırı surette kullanılması mümkün olan bir nitelik de taşımaktadır. Açığa imzanın kötüye kullanılması suçu güvene dayalı zeminlerde atılan imzaların fail tarafından suç işlenmesi suretiyle doğacak sakıncaları ortadan kaldırma maksadına yönelik bir suç tipidir. 209. Maddenin ikinci fıkrasında yer alan düzenleme belgede sahtecilik hükümlerine atıf yaptığından açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun güvene dayalı ve rızaya dayalı ilişkilerin suiistimaline yönelik olduğu söylenebilir.

Madde metni şu şekildedir: m. 209: (1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi, şikayet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır.

Maddenin ilk fıkrasında fail ile mağdur arasında bir hukuki ilişki varlığı aranmıştır. Bu hukuki ilişki her türlü hukuki ilişki olabilir. Karı-koca ilişkisi olabileceği gibi şirket ortaklığı, işçi-işveren ilişkisi, vekil-müvekkil, kiracı-kiralayan, satıcı-alıcı ilişkisi gibi.

209. maddenin ilk fıkrası, fail ile mağdur arasında imzalı bir kağıdın verilmesine neden olacak nitelikte bir hukuki ilişkinin suiistimal edilmesini düzenlemektedir. Burada mağdur rızasıyla boş bir kağıda imza atmakta ve faile rızasıyla teslim etmektedir. Ancak taraflar arasındaki anlaşma bu belgenin fail ile mağdur arasındaki anlaşmaya uygun şekilde kullanılmasına yöneliktir. Failin bu belgeyi bu anlaşmaya aykırı şekilde doldurmasıyla birlikte suç oluşacaktır.

Burada dikkat edilmesi gereken suçun belgenin kullanılmasıyla değil doldurulmasıyla oluşacağıdır. Mağdurun zarara uğraması şart değildir.

T.C.K. m. 209/1 uyarınca fail ile mağdur arasında “belirli bir tarzda kullanılmak” veya “belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere” imzalı, kısmen veya tamamen boş bir kağıdın verilmesi şeklinde bir anlaşma olmalıdır.

Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun oluşabilmesi için faile teslim edilen kağıdın kısmen veya tamamen boş olması gerekmektedir. Belgede tahrifat yapılarak değiştirilmesi gibi bir eylem açığa imzanın kötüye kullanılması değil özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacaktır. Belge tahrifatı özel ve resmi belgede sahtecilik suçlarında ayrıca düzenlenmiştir.

Maddenin 2. Fıkrasında imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdın hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi veya elde bulundurup hukuki sonuç doğuracak şekilde doldurulması fiilinin belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılacağı belirtilmektedir.

İmzalı, kısmen veya tamamen boş olan belgenin hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesi söz konusu olduğundan burada fail ile mağdur arasında bir hukuki ilişki söz konusu değildir. Bir başka anlatımla imzalı boş kağıdın mağdur tarafından rıza ile faile verilmemiş olması gerekir. Suçun bu şekli özel/resmi belgede sahtecilik suçlarına göre cezalandırılacaktır. Suçun bu şeklinin mağdurun hiç tanımadığı, hiç hukuki ilişki kurmadığı kişi tarafından işlenmesi de mümkündür. Kanun koyucu rıza hilafına ele geçirmenin daha ağır ve fena bir fiil olduğu gerekçesiyle bu fiilin daha ağır ceza gerektiren belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılmasını tercih etmiştir.

Mağdurun imzasını taşıyan boş kağıdın mağdurdan habersiz ve mağdurun rızası hilafına doldurularak ibraname, ödeme taahhüdü, fesihname, anlaşma … gibi hukuki sonuç doğuracak nitelikte bir belgeye dönüştürülmesiyle birlikte suç oluşacaktır.

Kanun mağdurun zarara uğraması gibi bir şart aramamaktadır. Bu nedenle 209. Maddenin ilk fıkrasındaki düzenlemeye göre imzalı boş kağıdın verilme nedeninden farklı bir şekilde doldurulması suçun oluşması için yeterli olacaktır. Suçun oluşması açısından failin bu kağıdı verilme nedeninden farklı bir şekilde doldurmuş olmasının yanında ayrıca mağdurun  zararına kullanması şartı aranmayacaktır. Suç bu yönü itibariyle sırf hareket suçu olarak kabul edilmektedir. (Artuk, Gökcen, Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, s. 729, Ankara, 2015)

Suç açısından teşebbüs failin bu belgeyi kendi iradesi dışındaki nedenlerden ötürü dolduramamış olması halinde mümkündür.

Mağdurun belgenin açığa atılan imzanın kötüye kullanılması yoluyla oluşturulduğunu ispat etmesi güçlük oluşturabilir. Suçun her türlü delille ispatı mümkün olmakla birlikte bu suç tipinde imza mağdura ait olduğundan mağdurun belgenin rızası hilafına doldurulduğunu yazılı delille ispatlamak zorunda kalması mümkündür. Bu nedenle boş bir kağıda imza atmanın büyük hukuki riskleri bünyesinde taşıdığı unutulmamalıdır.

Yargıtay 24.3.1989 Tarih, 1988/1 E., 1989/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belgenin anlaşma hilafına doldurulduğu yönündeki iddianın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun izin verdiği istisnai haller dışında tanık delili ile ispatını mümkün görmemiş ve yazılı delil şartını aramıştır:

“CMUK.nun 255. maddesine göre, bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu sorunu ceza işlerinde uygulanan serbest delil ilkesi çevresinde çözümler. Bununla beraber ceza mahkemesi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun bir süre verebilir ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar çıkmasını da bekleyebilir. Ceza mahkemesi, ilgililere süre vererek hukuk mahkemesinden bir kararın çıkmasını beklediği takdirde, hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan istisnalar dışında senede karşı ancak senetle iddiaların ispat edilebileceği ilkesi uyarınca bir karar tesis etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak hukuk mahkemesinin senet hakkında verdiği kararın ceza mahkemesini bağlayacağının tartışmasız olması gerekmektedir. Her ne kadar CMUK.nun 255. maddesinde bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı olduğu takdirde, ceza mahkemesi bu sorunu dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli kurallara göre karar verir biçiminde ise de, bu somut uyuşmazlıkta ceza mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senet düzenlenmesi halinin suç olup olmamasını karara bağlamaktadır. Başka bir deyişle, sanık tarafından yapılan hukuki işlemin ve özellikle anlaşmaya aykırı düzenlendiği ileri sürülen senede ilişkin hukuki işlemin suç olup olmadığı incelenmektedir. Bu nedenle ceza hakimi, imzalı boş kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları uygulamak suretiyle çözümlemek zorundadır. İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza Kanununun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında sanığa yüklenen bu eylem, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispat edilemez.”

Yargıtay 11. Ceza Dairesi tarafından verilen 11.2.2019 Tarih, 2018/6209 E., 2019/1250 K. sayılı kararda belgenin anlaşmaya aykırı kullanıldığı iddiasının yazılı delille ispatı zorunlu görülmüştür:Açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin; senedin anlaşmaya aykırı kullanıldığının yazılı delille ispatı zorunlu olup, somut olayda bu konuya ilişkin yazılı delil bulunmadığı gözetilmeden, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanık hakkında beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması…”

Bu suç tipi açısından mağdura ispat zorunluluğu yükleyen benzer bir kararda da yazılı delil şartı aranmıştır. Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 4.10.2017 Tarih, 2015/3579 E., 2017/6263 K. : Gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkartılması bakımından, sanık ile şirket ortak ve yetkilileri arasında çek düzenleme tarihinde iddia edildiği gibi konut yapımı ve devri konusunda bir ticari ilişki bulunup bulunmadığı, bu işin ispatına ve aralarındaki anlaşmazlık sonucu iş birlikteliklerini ayırdıklarına yönelik ticarethane, defter, belge, fatura, fiş, irsaliye ya da ödemeye dair banka kaydı olup olmadığı var ise iddia ile uyumlu olup olmadığı saptanmadan, Ticaret Mahkemesinde görüldüğü ileri sürülen menfi tespit davasının sonucu belirlenmeden; ayrıca, suça konu imzalı boş çekin, katılanın rızası hilafına sanığa devredilip edilmediğine dair somut deliller araştırılıp, sonucuna göre çek zilyetliğinin rıza hilafına devredildiğinin sabit görülmemesi halinde, eylemin TCK'nın 209/1. maddesinde düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturabileceği, bu eylemde de belgenin aksinin kanıtlanmasının ancak yazılı bir delil ile mümkün olacağı hususlarının tartışılıp, toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirilip karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm tesisi…”

Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 5.10.2020 Tarih, 2020/1202 E., 2020/9252 K. sayılı kararına konu olan olayda taraflar arasındaki gerçek ilişkiye aykırı olduğu iddia edilen bir belgenin, temel ilişkiye temas eden başka yazılı delillerle birlikte değerlendirildiği ve taraflar arasındaki olaylar örgüsüne göre suçun tespit edildiği görülmektedir.

“Müştekinin iddiasının, eski ortağı olan ve sonrasında da sigortalı mütercim tercüman olarak yanında çalıştığı şüpheli ile birlikte kullandıkları ofiste, mütercimlik işinde kullanılmak üzere mesleki kaşesiyle imzalayarak hazırlamış olduğu çok sayıda A4 kağıt bulunduğu, şüpheli ile iş ilişkisi sona erdiğinde ise şüphelinin ve müştekinin alacak borç olmadığına dair fesihname düzenlemelerine rağmen yıllar sonra aynı şüphelinin bu boş kağıtları doldurarak 2 adet alacak verecek sözleşmesi ve 1 adet ortaklığın feshi sözleşmesi düzenlediği ve müştekiden alacağının olduğundan bahisle icra takibi başlattığı , bu itibarla müştekinin iddia ettiği fiilin esasen belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere şüpheliye verilen imzalı boş kağıda ilişkin olmayıp, mail olarak gönderdiği tercüme işleri için kullanıma yönelik ofiste önceden bıraktığı imzalı boş kağıdın şüpheli tarafından doldurulması olduğu nazara alındığında, anılan imzalı boş kağıtların şüpheliye rıza ile veya bir anlaşmaya dayanarak verilmediği, bu anlamda şüphelinin ele geçirme tarzının hukuka aykırı olduğunun iddia edildiği anlaşılmakla, şüphelinin üzerine atılı suçun belgede sahtecilik suçuna atıf yapan 5237 sayılı Kanunun 209/2. maddesinin "imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır." şeklindeki hâline uyduğu cihetle, suç kastını tespit amacıyla Kemer 1. Noterliğinden müştekinin bahsettiği 1581 yevmiye numaralı fesihname başlıklı ve tarafların birbirlerinden herhangi bir borç ve alacaklarının kalmadığını beyan ettikleri belgenin getirtilmesinden sonra şüphelinin ifadesinin alınması ve suça konu senetlerin kim tarafından doldurulduğunun bilirkişi vasıtasıyla açıklığa kavuşturulmasından sonra sonucuna göre hukuki durumun takdir ve tayini gerekirken, şüphelinin ifadesi alınmadan ve herhangi bir soruşturma işlemi yapılmaksızın, eksik soruşturma ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle kararın bozulması gerekmiştir.”

Suçun soruşturulması ve kovuşturulması suçun 209/1 deki şekli itibariyle şikayete tabidir. 209/2 deki şekli ise şikayete tabi olmayıp Cumhuriyet Savcısı tarafından resen soruşturmaya konu edilebilir.