İnsanlığın ve ülkenin iki temel kaynağı olan Adalete-Avukata ve Sağlığa-Doktora saldırı yapıldı.

İki şehidimiz var. Biri Avukat, diğeri Doktor.

Bu ilk değil ve koşullar bu şekilde devam ederse, son da olmayacak.

Öncelikle söylemek gerekir ki; bu olaylara karşı basın ve yayın yoluyla anlatımlara kısıtlama getirilmesi, yasak konması tamamen yanlıştır ve yasalara aykırıdır. 

Öncelikle yasak kararı getiren uygulamaların dava konusu yapılması gerekir.

Bu vahşetin ve olayların duyurulması için gerekli uyarı ve eğitim çalışmalarının yanında yasal eylemlerin de yapılması zorunludur.

Bu yasal eylemler, toplumun katkısını ve katılımını sağlayacak ölçülerde olmalıdır. Örneğin adalet nöbeti gibi, adli kurum ve kuruluşlar önünde yapılacak nöbetler bunun örneğidir.

Bir hukuk insanının katledilmesi karşısında sessiz kalan kamu kurumları yanında Adalet Bakanlığı ve Hakimler Savcılar Kurulu gibi kuruluşlarda uyarılmalı ve kınanmalıdır.

Avukatlara ve onların yasal örgütleri olan BARO’lara getirilen, bölünmeyi içeren kısıtlamalara karşı mücadele edilmelidir.

Toplumun, tüm kurum ve kuruluşların desteği sağlanmalıdır. Bunun için örgütsel çalışmalar ve bu çalışmaları yapacak kişiler gereklidir.

Toplumun her kesimine yönelik tehditler karşısında, tehdide uğrayan kişinin yanında olan ve onun savunucusu olan Avukat’ın, kendisine yönelik tehdit karşısında neden yalnız kaldığı araştırılmalı ve çözüm getirilmelidir. 

Bütün bunları sağlamanın yolunun; çağdaş eğitim düzeyini kurmanın yanında, Atatürk İlke ve İdeallerini, demokratik, laik toplum düzenini egemen kılmaktan geçtiğini unutmamak gerekir.