‘…Toplum adaletin tesisinde anahtar rolde ve tam yetkili olarak gördüğü, bu yönde tek başına sorumlu tuttuğu yargının hem kuralları iyi uygulamasını hem de adaletsizlikleri gidermesini beklemektedir…’

Anayasa ve diğer kuralların adil olması, tek başına adaletin tesisi için yeterli değildir. Toplumda, üzerinde anlaşmaya varılmış adil kuralların ilgilendirdiği her durum ve olayda gerekli olduğunda uygulanacağına dair güven oluşturulması gerekir. Bu güveni, bağımsız, tarafsız, etkin olarak çalışan ve böyle olduğuna kamuoyunca da güven duyulan bir yargı sistemi kazandırabilir. Dolayısıyla yargı, adil kuralların iyi ve adil uygulanmasını sağlayarak adaletin gerçekleşmesine önemli bir katkıda bulunabilir. Ancak, kurallar adil değilse, bunların iyi uygulanması adalet değil adaletsizlik ortaya çıkarır.

Görevi kuralları uygulamak olan yargı, bu işlevini nasıl gösterdiğine bağlı olarak adalet de adaletsizlik de üretebilir. Zira adil kuralların adaletsizce uygulanması da, tıpkı adaletsiz kuralların aynen uygulanmasında olduğu gibi, adalet değil adaletsizlik üretir. Dolayısı ile yargı, tek başına adaleti sağlayamamakla beraber, adaletin tesisinde kuralların uygulayıcısı olarak çok önemli ve belirleyici bir rol oynar.

Kuralların oluşturulmasında özensizlik, dikkatsizlik ve yorum hataları bile büyük adaletsizliklere neden olabilir. İçtihat yolu bunun için vardır. Adil olmayan veya yanlış yorumlanan kuralların adaletsizlik ortaya çıkarması iyi içtihatlarla önlenebilir. Yargıya içtihat çıkarma yetkisi bu nedenle verilir. İçtihatların etkisinin sınırlanması, geniş tutulması ya da uyulmasının serbest veya zorunlu olması gibi tercihler yapılırken kuralların gücü, yargının yetkinliği, adalet ihtiyacı ve inancı gibi temel unsurları dikkate almak gerekir. Türkiye’de içtihatların adaleti sağlayamadığı kabul edilmelidir. Çünkü yargı içtihatlarının çok azına uyulması kanunen zorunlu olup geriye kalan büyük çoğunluğu tavsiye niteliğindedir.

Anayasa da dâhil olmak üzere kanun, tüzük ve yönetmelik gibi tüm düzenleyici işlemlerin oluşturulmasında gittikçe büyüyen bir sorunla karşı karşıyayız. Torba yasalarla, onlarca kanunun yüzlerce kuralı yeterince tartışılmadan, çok kısa bir süre içinde değiştirilirken toplumun mutabakatı aranmamakta; toplum çoğu zaman değişikliklerden haberdar bile olmamaktadır. Çoğunlukla da oluşturulan kurallardaki külfet dengesinde ibre, topluma hizmet üretmesi gereken kamu kurum ve görevlilerinin lehine vatandaşın aleyhine dönmektedir.

Hal böyle iken toplum, adaletin tesisinde anahtar rolde ve tam yetkili olarak gördüğü, bu yönde tek başına sorumlu tuttuğu yargının hem kuralları iyi uygulamasını hem de adaletsizlikleri gidermesini beklemektedir. Adil olmayan yasalarla adalet sağlamasını beklemek, yargıya “yasayı uygulamayın” demekle eşdeğerdir. Çoğu olayda Türkiye’nin gerçeği olan bu durum adalet inancını zedeleyen dilemmalardan birisidir.

.

"Yazarın özel izni ile mehmetgun.com sitesinden aynen alınmıştır."