Adli tatil yaklaşırken; adli tatilde sürelerin işlemesi, duruşmaların görülmesi ve dosyaların incelenmesi konusunda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlemesine ve tutuklu dosyalar yönünden sürelerin işleyip işlememesi ile ilgili olarak verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay 1. ve 14. ceza dairelerinin kararlarına değinmek isabetli olacaktır.

Kanun koyucu; CMK m.331/1 uyarınca ceza işlerini gören makam ve mahkemelerin her yıl 1 Eylül’de başlamak üzere, 20 Temmuz ila 31 Ağustos tarihlerinde çalışmaya ara vereceği düzenlemesine yer vermiş, CMK m.331/2’de, soruşturma ile tutuklu işlere ilişkin kovuşturmaların ve ivedi sayılacak diğer hususların adli tatilde ne şekilde yerine getirileceğinin Hakim ve Savcılar Kurulu tarafından belirleneceğini açıklamış, CMK m.331/3’de tatil süresince bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay’ın sadece tutuklu hükümlere ilişkin işlerin incelemelerini yapacağını ifade etmiş, CMK m.331/4’de ise, adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceğini, bu sürelerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağını hüküm altına almıştır.

Buna göre; tutuklu işlerin celseleri adli tatil süresince görülmekte, dosyaları da istinaf ve temyiz makamları tarafından incelenmektedir.

Süreler açısından ise; adli tatile denk gelen sürelerin işlemeyip, sürenin bitmesinden itibaren üç gün uzatılacağının düzenlendiği görülmektedir.

Burada soru; adli tatilde tutuklu işler yönünden sürelerin işleyip işlemeyeceğidir.

Yazımıza konu Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.05.2020 tarihli, 2018/1-161 E., 2020/243 K. sayılı, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 17.05.2021 tarihli, 2020/2321 E., 2021/8120 K. sayılı ve Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 07.03.2019 tarihli, 2019/614 E., 2019/8037 K. sayılı kararlarında, tutuklu işlerde kanun yoluna başvuru süresinin CMK m.331/4 uyarınca uzamayacağı yönünde görüşlere yer verildiği görülmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun; 28.05.2020 tarihli, 2018/1-161 E., 2020/243 K. sayılı kararına göre; “CMK’nın 331. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında adli tatilin, 01.01.2005 tarihine kadar 20 Temmuz-5 Eylül; 01.01.2005 ile 01.01.2012 tarihleri arasında 1 Ağustos-5 Eylül; 01.01.2012 tarihinden itibaren ise 20 Temmuz-31 Ağustos tarihleri arasında olduğu görülmektedir.

Aynı maddenin 2. fıkrasında, anılan makam ve mahkemelerin bu süre içinde, sadece soruşturmaları, tutuklu işlere ilişkin kovuşturmaları ve ivedi sayılacak diğer hususları yerine getirecekleri belirtilmiş, 3. fıkrasında Yargıtay’ın, yalnız tutuklu hükümlere ilişkin veya 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihi itibarıyla yürürlükten kaldırılan Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapacağı, 4. fıkrasında ise, adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceği, bu sürelerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Bu düzenlemelere göre, adli tatil içinde görülebilen işler yönünden 4. fıkra hükmü uygulanmayacak, bu tür dava ve işlerle ilgili süreler adli tatil içinde de işleyecektir. Sürenin uzaması kuralının uygulanabilmesi için, adli tatil içinde görülemeyen dava ve işlerle ilgili kararın tebliğinin tatilden önce gerçekleştirilmesi, işlemeye başlayan sürenin adli tatil içinde sona ermesi gerekmektedir. Bu takdirde tatilden önce işleyen kısma bakılmaksızın süre, adli tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzayacaktır. Öte yandan 14.02.1934 tarihli ve 47-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre de adli tatilde görülemeyen davalarla ilgili kararların, adli tatile rastlayan dönemde tebliği geçerli olmakla birlikte, tatilde süre işlemeyeceği için bu durumda mehil adli tatilin bitiminden itibaren başlayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık ...’ın kasten nitelikli öldürme suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Burhaniye (Kapatılan) 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.09.2014 tarihli ve 21-166 sayılı re’sen temyize tabi hüküm, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmiş olup dosyayı inceleyen Özel Dairece verilen tevdi kararı üzerine, ... Balıkesir İl Müdürlüğü vekili Av. ... adına tebliğe çıkartılan gerekçeli kararın, 28.07.2017 tarihinde Balıkesir İl Müdürlüğünde daimi işçi/memur olan Hüseyin Somay imzasına tebliğ edildiği,

Tebliğ mazbatasında kanun yolu bildirimine ilişkin olarak ‘Ekli Mahkememiz kararına karşı tebliğden itibaren 7 gün içerisinde dilekçe ile başvurmak veya tutanak geçirilmek kaydıyla zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle veya en yakın ağır ceza mahkemesine dilekçe ile başvurarak Yargıtay nezdinde temyiz yolunun açık olduğu; hükmü temyiz etmediğiniz takdirde hükmün kesinleşeceği ihtar olunur’ şerhinin yazılı olduğu,

... Balıkesir İl Müdürlüğü vekili Av. ... tarafından düzenlenen tarihsiz temyiz dilekçesinin Balıkesir Adliyesi Ceza Ön Büroya ibraz edildiği, temyiz dilekçesi üzerine zabıt katibi tarafından 07.08.2017 tarihli havale yapıldığı,

Anlaşılmış olduğundan;

Temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK’un 310. maddesine göre bir hafta olduğu, sanığın tutuklu olduğu göz önüne alındığında 5271 sayılı CMK’nın 331/3. maddesi uyarınca adli tatil süresi içerisinde bir haftalık temyiz süresinin işlemeye devam ettiği, bu itibarla 28.07.2017 tarihinde usulüne uygun bir şekilde yapılan tebligat üzerine temyiz süresinin 04.08.2017 tarihinde sona erdiği anlaşıldığından, ... vekilince yapılan 07.08.2017 tarihli temyiz isteminin yasal süresinden sonra olduğu kabul edilmelidir”.

Aynı şekilde Yargıtay 1. ve 14. Ceza Daireleri de; kararlarında Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına benzer açıklamalar yapmış olup, Yargıtay 1. Ceza Dairesi 17.05.2021 tarihli, 2020/2321 E., 2021/8120 K. sayılı ilamıyla, “… Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 05.07.2019 gün ve 2019/2091 Esasi 2019/2070 sayılı kararının sanık müdafii ile katılan … Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmiş ise de, … Bölge Adliye Mahkemesi kararının, katılan Bakanlık vekiline 22.07.2019 tarihinde, sanık müdafiine 23.07.2019 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, 03.09.2019 tarihinde temyiz dilekçelerini sunmuş oldukları ve işin tutuklu iş olması nedeni ile temyiz süresinin CMK’nın 331/4. maddesi gereğince uzamayacağı anlaşılmakla; sanık müdafii ile katılan Bakanlık vekilinin 15 günlük yasal süresinden sonra yapılan temyiz istemlerinin, 5271 sayılı CMK’nın 298/1. maddesi uyarınca reddine” oybirliğiyle; Yargıtay 14. Ceza Dairesi ise 07.03.2019 tarihli, 2019/614 E., 2019/8037 K. sayılı ilamıyla, “Sanık müdafiinin, mahkemece yokluğunda verilip 03.08.2018 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edilen hükmü 5271 sayılı CMK’nın 291/1. maddesinde düzenlenip tebliğden işlemeye başlayan on beş günlük kanuni süresinden sonra sunduğu 05.09.2018 havale tarihli dilekçeyle temyiz ettiği anlaşıldığından, vaki temyiz isteminin aynı Kanunun 298. maddesi uyarınca reddine” oyçokluğuyla karar vermiştir.

Öncelikle Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararında bahsettiği; “Bu düzenlemelere göre, adli tatil içinde görülebilen işler yönünden 4. fıkra hükmü uygulanmayacak, bu tür dava ve işlerle ilgili süreler adli tatil içinde de işleyecektir. Sürenin uzaması kuralının uygulanabilmesi için, adli tatil içinde görülemeyen dava ve işlerle ilgili kararın tebliğinin tatilden önce gerçekleştirilmesi, işlemeye başlayan sürenin adli tatil içinde sona ermesi gerekmektedir.” açıklamasının kabulü mümkün değildir. Çünkü kanun koyucu; CMK m.331 düzenlemesinde sürelerle ilgili olarak “adli tatilde görülebilen işler/adli tatilde görülemeyen işler” ayırımı yapmadığı ve sürelerin işlemesi ile ilgili herhangi bir istisna getirmediği gibi, doğrudan doğruya ceza işlerini de “adli tatilde görülebilen/görülemeyen işler” olarak ayırmamıştır. Düzenlemeyle; adli tatilde sadece duruşmaların görülmesi ve incelemelerin yapılması ile tutuklu sanığın haklarının korunmaya gayret edildiği anlaşılmaktadır ki, CMK m.331/4’de de, “adli tatilde görülebilen işler hariç olmak üzere” gibi bir ibareye ve listeye de yer verilmemiştir. Bu nedenle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile ceza dairelerinin kararlarına katılmamaktayız.

Tutuklu işlerle ilgili istisnanın kapsamı süreler hakkında değil, duruşmaların ve dosya incelemeleri yönünden getirildiği açıktır. Burada; tutuklu şüpheli ile ilk derece mahkemesinde yargılanan veya hakkında hüküm verilmiş olup, incelemesi istinaf veya temyizde devam eden tutuklu sanığın yargılamasının uzatılmaması, makul sürede yargılanma hakkının sağlanması ve muhtemel hak kayıplarının önlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca; tutuklu sanık müdafilerinin adli tatilde tutuklu duruşmalara girmesi ile birlikte, adli tatilde ofislerinde bulunmamalarının, tıpkı hakim ve savcılarının adli tatil süresince izin kullanmaları kadar doğal olduğu, tebligatların takibinin adli tatilde daha da zor olduğu birlikte düşünüldüğünde, amacına aykırı şekilde usul hükümlerini kanuna ve getiriliş amacına aykırı şekilde yorumlayarak, tutuklunun aleyhine karar verilmesini hukuka aykırı bulmaktayız.

Yargıtay kararlarında; “Adli tatil” başlıklı CMK m.331’in tutuklu sanık aleyhine yorumlandığı, oysa madde metninin buna müsait olmadığı, bu tür bir yorumun Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanması” başlıklı 13. maddesine aykırı olduğu gibi, “Kanun önünde eşitlik” başlıklı Anayasa m.10 yönünden de adli tatil süresince tutuklu sanık ile tutuksuz yargılanan sanık arasında ayırım yapılmasını haklı kılabilecek bir nedenin olmadığı, Anayasa m.10 kişiler arasında tam bir fiili eşitliği savunmasa da, “eşitlik” ilkesinde gözetilecek hukuki eşitlik bakımından, tutuklu ve tutuksuz sanıklar arasında adli tatil süresince tutuklu sanığın aleyhine uygulama yapılabilecek hukuki eşitliğe uygun haklı nedenin bulunmadığı, hem CMK m.331’in lafzı ve hem de Anayasa m.13 ile m.10’dan kaynaklanan gerekçeden hareketle, tutuklu sanık aleyhine adli tatilde kanun yollarına ilişkin sürenin işleyeceğinin kabulü ile hak kaybına yol açılmasının, Kanunun lafzı ve ruhu bakımından da haklı görülebilmesi mümkün değildir.

Özetle; tutuklu sanık müdafiine adli tatilde tebliğ edilen bir belgeye mutlak surette, sırf tebligat tutuklu işe yönelik olduğu için süresinde cevap verilmesi veya müdafiden, kanun yoluna adli tatil içinde de başvurmasının beklenmesi, hem Kanunda tanımlanmayan bir husustur ve hem de CMK m.331'in düzenlenme amacına aykırıdır. Neticede tebligat, bir kağıt parçasıdır. O nedenle; tebligat avukatın ofisine ulaştığında, o dönem ofisinde olmayan avukat açısından işin tutuklu olup olmaması da özellik arz etmeyecektir.

Bu arada oyçokluğu ile verilen Yargıtay 14. Ceza Dairesi kararının karşı oyuna da değinmek gerekir. Karşı oyda; CMK’da tutuklu ve acele işler ile ilgili olarak adli tatilde sürelerin işleyeceğine ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığı, CMK m.331 değerlendirildiğinde tutuklu ve acele işlere adli tatil süresi içinde bakılabileceği ve bu hususun esaslarının Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirleneceğinin kaleme alındığı, adli tatilde görülecek işler belirtildikten sonra maddenin ilerleyen fıkralarında tutuklu ve acele iş ayırımı yapılmaksızın adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceğinin belirtildiği anlatılmıştır.

Her ne kadar karşı oyda kıyas ve genişletici yorumla ilgili açıklamalara yer verilmek suretiyle süreler açısından kıyasta bulunulamayacağından bahsedilse de, esasında CMK m.331’de yer verilen süre hususunun kıyas yasağı ile ilgisi de bulunmamaktadır. Kanun koyucu net şekilde, sürelerin adli tatilde işlemeyeceğine yer vermiş, adli tatilde sadece tutuklu ve acil iş mahiyetinde duruşmaların görülebileceğini, yine tutuklu sanığın haklarını korumak amacıyla kanun yolunda tutuklu işlerin inceleneceğini hüküm altına almıştır. Aksine yorum ise, hem kanunda düzenlenmediği ve hem de tutuklu sanığın hakkını zedeleyeceği gerekçesi ile kabul edilmemelidir.

Sonuç olarak; adli tatilde tutuklu işler yönünden tutuklu sanık aleyhine süreler işlemeyeceğinden, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve ceza dairelerinin bu konu ile ilgili görüşlerini değiştirmesinin isabetli olacağı kanaatindeyiz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Ertekin Aksüt

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)