Suriye’de 2,5 yıldır devam eden katliamın sarin gazı kullanarak devam etmesi üzerine Suriye’ye sınırlı bir müdahale gündemde iken, Ak Parti kapatma davasının yenilenmesinin yazılıp konuşulması gündem dışı gibi görünse de, devam eden iç ve dış gelişmelerle doğrudan bağlantılı ve çok önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Katliamın baş aktörü Esad, muhaliflerini terörist ilan ederek, ülkesindeki teröristlerle etkili bir mücadele sürdürüldüğünü söylüyor.

Mısır’da kanlı darbe ile yönetime el koyan darbeci diktatör Sisi, başta seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi olmak üzere Müslüman Kardeşler mensubu kim varsa terörist ilan edip, ya öldürüyor ya da zindanlara gönderiyor.

Demokrasinin olmadığı, yargının darbecilerin ve diktatörlerin vesayeti altında olduğu sistemlerde, kimsenin yaşam hakkı, temel hak ve özgürlükleri teminatı yok demektir. Bağımsız ve tarafsız yargı, yürütme erkini sınırlayan, devlet eliyle yapılan haksızlıklara dur diyebilen bir güçtür. Darbeciler böyle bir yargıyı asla istemezler. Mısır’da darbe ile vesayet altına alınan yargının ilk işinin kırk yıllık diktatör Mübarek’i aklayarak tahliye etmesi başka türlü nasıl izah edilebilir.

Bizde de 28 Şubatçılar, bin yıl devam edecek dedikleri sürece karşı çıkanlara gerekirse silah kullanılacağını, birkaç milyon kişinin öldürülebileceğini söylüyorlardı. Cezayir’de İslami Selamet Cephesi (FİS)’nin  sandıkta büyük bir zafer elde ederek seçimleri kazanması sebebiyle ‘Türkiye Cezayir olmayacak’ diyerek her türlü önlemin alınacağını söylüyorlardı.

Cezayir’de seçimleri kazanan FİS’e iktidarı teslim etmediler. Yöneticilerini terörist ilan edip tutukladılar. Yaklaşık 200 bin kişi öldürüldü. Şimdi Mısır’da aynı filmi izliyoruz. Aradaki fark önce iktidarı verdiler, sonra darbe hazırlıklarına başladılar. Dış güçlerinde desteğiyle binlerce kişi namaz kılarken, kimi secdede kimi rükuda öldürüldü. Silahsız, darbeye demokratik direniş gösteren insanlar şimdi terörist denilerek tutuklama furyaları başlatıldı. 

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye’yi Suriye’ye çevirmek isteyen 28 Şubatçılara o günlerde, ‘Türkiye İran ve Cezayir olmayacak ama Türkiye’nin Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz’  diyerek darbecilerin niyetlerini deşifre etmişti.

1960 ve 1982 darbelerinden sonra olduğu gibi 28 Şubat’dan sonra da halk darbe yanlılarına sandıkta derslerini verdi. Hukuk devleti ilkelerinin yerleşmesi için çok önemli anayasal ve yasal değişiklikler yapıldı. Ama darbeciler emellerinden vazgeçmediler. Ergenekon Terör Örgütü, yeni bir darbeye zemin hazırlama planlarını hayata geçirmeye başladığında ise bu defa suçüstü yakalandı.

ETÖ’nün en önemli faaliyetlerinden birisi İrtica İle Mücadele Eylem Planı diğeri de İnternet Andıcı olarak bilinen davalara konu eylemlerdi. Birinci plan, halkın teveccühü ile sosyal ve kültürel hizmetlerde gözle görülür başarılar elde eden Camiaya yönelikti. Yurtlara ve öğrenci evlerine suç unsuru silah ve  belgeler bırakılıp yakalatarak Camia silahlı terör örgütü ilan edilecekti. Asıl hedef olan Ak Parti ise ‘irticai eylemlerin odağı olmakla’ suçlanıp Anayasa mahkemesi tarafından kapatılması sağlanacaktı.

Erzincan’da uygulamaya konulan İrtica İle Mücadele Eylem Planı, Erzurum’da özel yetkili savcıların ve  hakimlerin cesur çalışmaları ile deşifre edildi ve yargılama konusu oldu. Ak Parti kapatma davası ise, tabir yerinde ise direkten döndü. Parti kapatılmadı ama, irticai eylemlerin odağı olmaktan mahkum edildi. (devamı yarın)


(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)