Ceza Muhakemesi Kanunu m. 283 “İstinaf yoluna yalnız sanık lehine başvurulmuşsa, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” şeklinde düzenlenmiş olup, aynı kanunun m. 307/5 fıkrası “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu ilkeyi “Reformatio in pejus” olarak adlandırılan ve doktrinde “cezayı aleyhe değiştirmeme ilkesi” veya “aleyhte düzeltme yasağı” gibi kavramlarla ifade edilen ilkenin amacı; hükmün aleyhe de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı olaylarda Yargıtay’a başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek, yasa yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.”[1] şeklinde ifade etmiştir.

Burada vurgulanmak istenen husus kanun yolunda hükmedilen yaptırımın, bozma öncesi yaptırımdan ağır olmamasıdır.[2] İlgili düzenlemelerde “yalnız” sanık ibaresine yer verilmiş olup sanık dışında kanun yoluna başvuru hakkı bulunanlardan aleyhe başvuru varsa aleyhe bozma yasağından bahsedilemez. Ancak sanık ile birlikte savcı da lehe başvuru gerçekleştirmiş ise bu durumda aleyhe bozma yasağı geçerliliğini sürdürecek, inceleme sonucunda ilk cezadan daha ağır ceza verilemeyecektir.[3] Aleyhe bozma yasağının yalnızca olağan kanun yolları değil, olağanüstü kanun yolları kapsamında da geçerli olduğunu savunan yazarlar vardır.[4]

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı gerçekleştirilen itiraza karşı aleyhe bozma yasağı hususunda Yargıtay’ın farklı kararları mevcuttur.

Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 2017/7422 E., 2018/7718 K., 24.12.2018 tarihli kararında bu hususu “307/4. maddesinde belirtildiği, bununla birlikte ceza hukukunda kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak yasaklanan ve kanunda açıkça suç olarak gösterilmemiş olan bir fiilin, kanunda yer alan ve söz konusu fiile en çok benzeyen suça ilişkin hükümler uygulanmak suretiyle cezalandırılması şeklinde tezahür edebilecek kıyas metodunun ceza hukukunun aksine ceza muhakemesi hukukunda kural olarak serbest olduğu ve ceza muhakemesi hukukunda genişletici yorum yapılabileceği gözetildiğinde aleyhe bozma yasağının düzenlediği 5320 Sayılı Kanun'un 8. Maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK'nın 326/son maddesinin, itiraz kanun yolunda uygulanması mümkün olduğundan, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı aleyhine yalnızca sanık tarafından itiraz kanun yoluna başvurulduğu, bu sebeple aleyhe değiştirme (bozma) yasağı gereği ilk verilen ceza miktarından daha fazla cezaya karar verilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde ifade etmiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2012/4326 E, 2012/5844 K., 03.09.2012 tarihli kararında Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin kararına da atıfta bulunarak, “CMUK’nun halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin son fıkrasında sanık yararına yapılan temyizlerde kararın bozulması durumunda eskisinden daha ağır ceza verilemeyeceği yönünde bir kural konulmuştur. Bu kural yalnız temyiz yolu incelemesi için konulmuş özel bir hükümdür. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin yasal düzenlemede böyle bir hükme yer verilmemiştir. Bu bağlamda CMUK’nun halen yürürlükte bulunan 326/son maddesinin örnekseme yoluyla bu hükümlerde uygulanması olanağı” olmadığına hükmetmiştir.[5]

Aleyhe bozma yasağı kapsamında suç vasfının değişmesi durumunda Ceza Genel Kurulunun 08.09.1992 gün ve 190-237, 29.09.1998 gün ve 196-277, 17.11.1998 gün ve 282-348, 09.07.2002 gün ve 158-289, 21.09.2004 gün ve 144-170 ile 07.10.2008 gün ve 198-211 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, temyiz davasının yalnızca sanık veya varsa müdafii ya da sanığın yararına olarak Cumhuriyet savcısı ya da 1412 sayılı Yasanın 291. maddesinde belirtilen kişiler tarafından açılması veya hükmün kendiliğinden temyize tâbi olması halinde, Yargıtay'ca suç niteliğinde yanılgıya düşüldüğü saptandığında aleyhe temyiz bulunmasa bile, cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak koşuluyla hükmün bozulmasına karar verilecektir. Aksinin kabulü hukuk kuralları ile yasal düzenlemelerin ülke genelinde farklı uygulanmasına yol açar ki, bu durum eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık oluşturacaktır. Zira aynı eylem nedeniyle farklı mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suçunun hukuki niteliği doğru olarak belirlenen sanığın mahkûmiyeti ile zamanaşımı, süreli veya süresiz olarak bir kamu görevini üstlenmekten yoksun bırakılma, seçme ve seçilme hakkının kaybı gibi hak yoksunluklarının yanında, olası bir genel veya özellikle de özel af karşısında değişik sonuçlarla karşılaşmasına rağmen, suç vasfı yanılgılı olarak belirlenen sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması söz konusu olabilir ki, bu durum eşitlik ilkesi ile hak ve adalet duygusuna da uygun değildir. O halde lehe temyiz davası üzerine suç vasfının saptanmasında yanılgıya düşüldüğünün belirlenmesi halinde cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı tutularak hükmün bozulmasına karar verilmelidir. Suçun niteliğinde yanılgıya düşülmesinin dışında, daha ağır cezayı gerektiren nedenlerden bir veya birkaçının uygulanmaması gibi durumların varlığı halinde ise Yargıtay'ca yol göstermek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla tespit edilen yasaya aykırılıklar konusunda eleştiri ile yetinilmesi gerekmektedir.”[6]

--------------------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2010/8-241 E., 2010/253 K., 07.12.2010 Tarihli Kararı.

[2] Ali Rıza ÇINAR, Aleyhe Değiştirme Yasağı Kuralı, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, s. 648.

[3] İbrahim ŞAHBAZ, Açıklamalı ve İçtihatlı Ceza Muhakemesi Kanunu, (2. Cilt, m.175-335), Ankara, 2020, s.3162.

[4] Seydi KAYMAZ, Ceza Muhakemesinde Aleyhte Değiştirme Yasağı, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, s. 1415.

[5] Seydi KAYMAZ, Ceza Muhakemesinde Aleyhte Değiştirme Yasağı, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, s. 1418.

[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2011/378 E., 2012/137 K., 03.04.2012 Tarihli Kararı.