Anayasa değişiklik paketinin açıklanmasından sonra, olumlu olumsuz tepkiler gelmeye başladı. Anayasa değişiklik tekliflerine baştan karşı olduğunu açıklayan CHP, partilerine yapılan ziyaret sonrasında benzer görüşlerini tekrarladı. MHP ise teklif paketini inceleyip görüşlerini kamuoyuna aktaracaklarını ancak değişiklik paketinin seçimlerden sonra gündeme getirilmesi düşüncelerinde ısrarlı olduklarını söyledi. BDP ise değişiklik paketine bazı ilavelerle sıcak baktıklarını, genel anlamda olumlu bulduklarını açıkladı. Sivil toplum kuruluşları da darbe anayasasından demokratik anayasaya geçişin zaruri olduğunu, bu aşamada teklif paketinin toplumun taleplerine tam karşılık olmamakla birlikte çok önemli ve olumlu bir adım olduğu kanaatini paylaşıyorlar.

CHP`den sonra pakete en sert tepkiler yüksek yargıdan geldi. Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu ve Danıştay oybirliğiyle – Yargıtay ve Danıştay üyelerinin oybirliği değil Başkanlar Kurulunun oybirliği - değişikliğe karşı olduklarını, HSYK da, Adalet Bakanı ve Müsteşarın katılmadığı toplantı sonunda Başkanvekili`nin okuduğu bildiri ile tepkilerini ortaya koydu. Tepkilerin detaylarına baktığımızda Yüksek yargının eleştirileri mevcut sisteme mi yoksa yapılmak istenen değişikliğe mi diye sorma gereğini duyuyoruz.

Değişikliğin anayasaya aykırı olduğunun ileri sürülmesi sanırım üzerinde durulmayacak bir eleştiri. Adı üstünde anayasa değişikliğinden söz edildiğine, teklif paketi ile Anayasa`nın bazı maddeleri değiştirilmek istendiğine göre salt  “ anayasaya aykırı„  eleştirilerinin espiri için söylenmemişse oldukça ciddiye alınmaması gerektiğini söyleyebiliriz.

Şimdi HSYK`nun eleştirilerine bir göz atalım. Mevcut sistemde Adalet Bakanı ve Müsteşar azınlıkta kalmakla birlikte daha etkin iken, Müsteşar katılmadığında toplantılar yapılamaz iken, değişiklik ile Adalet Bakanı oluşturulan üç daireden hiç birine katılmıyor. Temsili bir başkanlığı var. Müsteşar ise  kurulun tabii üyesi olarak üç daireden birisinde toplantılara katılıyor. Bağımsızlığı HSYK`dan Bakan ve Müsteşar`ın çıkarılması veya etkinliğinin azaltılması olarak düşünenler hangi sistemi tercih etmeli? Yeni HSYK taleplerine daha yakın değil mi?

HSYK`nın ayrı binası, ayrı bütçesi, sekretaryası olmadığı hep eleştirildi. HSYK Başkanvekili de bu yapıyı eleştiriyor. Yani mevcut sistemi eleştiriyor. Değişiklik paketiyle HSYK,  bütçesi, binası ve sekretaryasıyla daha bağımsız hale getiriliyor. Hakim ve Savcıların Adalet Bakanlığına bağlı Adalet Müfettişlerince soruşturulması sebebiyle Bakanlığın siyasi baskıları olabileceği eleştirlerini HSYK  Başkanvekili yeniden tekrarladı. Teklif edilen sistemle müfettişlerin doğrudan HSYK`na bağlı olarak teftiş yapmaları, Adalet Bakanlığı ile bağlarının kalmaması, yani teftiş sisteminin daha bağımsız bir yapıya kavuşturulması öngörülüyor. Tam da eleştirileri karşılayan bir yapıya kavuşturuluyor. Adalet Bakanlığı idari personeli ile Cumhuriyet savcılarının idari denetimleri için Adalet Müfettişlerinin görevlerini sürdürmeleri doğrudan yargı ile ilişkili olmadığı halde, Adalet Müfettişlerinin varlığını eleştirmenin iyiniyetle bağdaştırılması mümkün değil. Her bakanlığın bir teftiş kurulu ve müfettişleri olduğu gibi Adalet Bakanlığının da müfettişleri elbette olacaktır. Önemli olan bu müfettişlerin hakim ve savcıları yargısal işlemleri açısından denetleyememesidir.

Anayasanın 2. Maddesinde yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesi yeni düzenleme ile nasıl ihlal ediliyor bunu anlamak da mümkün değil. Yürütmeden daha bağımsız bir HSYK oluşturuluyor. Üyelerin seçiminde ilk derece mahkemelerde görevli hakim ve savcıların oylarıyla 10 üye seçiliyor.  Yüksek mahkeme üyesi olmayan hakim ve savcılar kendi varlıklarının hatırlanması ve değer verilmesinden son derece memnun. Yargıtay ve Danıştay`ın önerdiği adaylar arasından Cumhurbaşkanınca atama işlemi kaldırılıyor, doğrudan seçim benimseniyor. Diğer yandan bundan böyle doğrudan halkın seçeceği Cumhurbaşkanı`nca 4 üyenin seçilmesi hem demokratik meşruiyet, hem bağımsızlık hem de tarafsızlık açısından son derece isabetli bir tercih. Meclis`in üye seçmesinden geri adım atılmasını, uzlaşma adına bir adım atma dışında tasvip etmek mümkün değil.

HSYK  Başkanvekili`nin eleştirlerinde yeni yapılanmaya yönelik iki eleştirisi kanımca önemli ve dikkate alınmalı. Bunlardan biri, HSYK kararlarının tamamına yargı yolu yolu açılmalı. Yargı yolunu sadece meslekten çıkarma kararlarıyla sınırlı tutmak, idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olması genel ilkesiyle bağdaşmıyor. İkincisi de teknik bir konu. Anayasa`nın 140.maddesinde hakimlerin idari yönden Adalet Bakanlığına bağlı olduğu kuralının yeni düzenlemeyle çelişmesi sebeiyle kaldırılması gerektiğidir. Bunlar dışında yüksek yargının eleştirlerinin mevcut sisteme yönelik olduğu, değişiklik paketiyle yargı erkinin mevcut halinden geri gittiğine dair somut eleştiri getirmedikleri anlaşılmaktadır. Yüksek yargının, kendi taleplerini de önemli ölçüde  karşılayan Anayasa değişiklik teklifine karşı çıkmalarının gerekçesini, ne hakim ve savcılara ne de halka açıklayıp ikna etme olanakları bulunmamaktadır.

 

  ANAYASA ÇALIŞMALARI İLE İLGİLİ FARKLI GÖRÜŞLER İÇİN TIKLAYINIZ.