Gelişmiş, çağdaş demokrasilerde “kuvvetler ayrılığı” diye bir sistem vardır.


Kuvvetler ayrılığı; devletin temel organlarının bir birinden bağımsız olması daha doğrusu birbirinin “emir ve kumandası altında” hareket etmemesi demektir.


Çünkü bu temel organ ve kurumlar birbirinden emir alarak hareket ederse, o ülkede bağımsızlık ve özgürlükten söz edilemez.


Devletin temel kurumları “yasama, yürütme ve yargı”dır.


Yasama” yani kanun yapma yetkisi; Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılır.


Yürütme” görevi; Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir.


Yargı” yetkisi; Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.


Görüldüğü üzere bu temel görevlerin hepsinin “Türk Milleti adına” yapılacağı ve birbirinden “bağımsız olduğu ve devredilemeyeceği”  söylenmektedir.


Ancak ülkemizdeki durumun pek de böyle olduğu söylenemez.


Yargıya güvenin giderek zayıfladığı ve hatta kalmadığı, yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri tarafından dahi dile getirilmektedir.


Bir dönem, siyasi iktidarın hedef gösterdiği kitle ve görüşler hakkında yargılama yapılmakta, sonraki dönemde hedef kitle değişmektedir.


Yargının yani mahkemelerin kararları, siyasi iktidarın görüş ve istekleri doğrultusunda değiştiğine göre, adil ve bağımsız bir yargıdan söz etmek mümkün değildir.


Yasama yetkisini üstlenen vekiller, siyasette egemen olan güçler tarafından belirlenmekte ve oylamalarda yalnızca parmak kaldıran, parmak indiren kişiler olarak görülmektedir.


Siyaset kapısı, ömür boyu sürecek bir gelir kapısı olarak görülmektedir.


Hiç kimsenin, milletvekillerinin görevde iken aldığı maaş ve yolluklara ilişkin önemli bir tepkisi yoktur ama bu ayrıcalıkların, vekillik görevi bittikten sonra yıllar yılı ve ömür boyu sürmesi önemli bir eleştiri ve tepkiyi toplamaktadır.


Halböyle olunca, vekilliği tercih nedenleri değişmekte ve taliplerin nitelikleri de farklılık göstermektedir.


Bakanlar Kurulu üyeleri yani Bakanlar hakkında; Başbakan’ın veya Cumhurbaşkanı’nın “Bakanıma söyledim, Bakanıma talimat verdim” ifadelerini kullanması, bu organa da bakış ve kullanım açısını göstermektedir.


Zira bu Bakanlar, Başbakan’ın veya Cumhurbaşkanı’nın Bakanları değil, Türk Milletinin vekili ve Bakanları olmak durumundadırlar.


Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri daha ziyade temsili niteliktedir.


Bazı Kamu Kurumu Başkan ve Yöneticilerini atamak, Meclis’de kabul edilen yasaları onamak veya tekrar incelenmek üzere Meclis’e yollamak, Devlet Organlarının bağımsız ve düzenli çalışmalarını sağlamak şeklindeki sınırlı görev ve yetkilerdir.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası güzel ve yeterli bir Anayasadır.


Anayasa hücum edenlerin “amaçları”, daha iyisini yapmak değil; kendi kişisel istek, görüş ve ulaşmak istedikleri yere uygun bir Anayasa yapabilmektir.


Buradaki en önemli sorun; Anayasayı değiştirmek değil, görevli ve yetkili kişilerin, kendilerini Anayasa’ya göre değiştirmelerinde toplanmaktadır.