24 Nisan 2010 günü dinlenmek için gittiğimiz Alanya’dan geri dönüyorduk. Sabahın erken saatiydi. Telefonum çaldı. Hayırdır diyerek açtım telefonumu. Hayır değildi. Özdemir Özok’un sekreteriydi arayan. Özdemir Özok’un vefat ettiğini söyledi. Özdemir Özok kanser tanısıyla tedavi için Amerika’ya gitmişti. Gelen haberler uygulanan tedaviye cevap verdiği, sağlığının iyiye doğru gittiği yönündeydi. Amerika’da iken birkaç kez telefonda konuşmuştuk. Vefatından yaklaşık bir hafta önce Fenerbahçe-Beşiktaş maçının oynandığı gece beni aradı. Sağlığının çok iyi olduğunu söyledi. Beni aradığı sırada Fenerbahçe 1-0 galipti. Bana ‘hadi iyisiniz yine’ diye takıldı. Tam o sırada hakem Beşiktaş lehine penaltı düdüğü çaldı. Bunun üzerine ‘uğursuz geldim, belki uğur olur, telefonu kapatıyorum’ dedi ve kapattı. Bobo penaltı atışını kaçırdı. Bu sefer ben onu aradım. Telefonunu açmadı. Çok iyi bir Beşiktaşlıydı. Belli ki penaltının kaçmasına üzülmüştü. Bu son konuşmamız oldu.

Teoman Evren’e ölümün yakışmadığı gibi Özdemir Özok’a da ölüm yakışmadı. Ondan olacak Özdemir Özok’un ölüm haberi benim için gerçekten beklenmedik bir şey oldu. Şaşırdım, sersemledim, üzüldüm.

Cenazesi Türkiye’ye geldi. Havaalanında karşıladık. Morga götürdük. 25 Nisan 2010 günü düzenlenen cenaze töreninde arkadaşı, dostu ve Ankara Barosu Başkanı olarak ben de konuştum. Ve şunları söyledim

(…)

‘Sevgisi ve acısı bizi bugün burada bir araya getiren Özdemir Özok’un, ülkemiz için, Türkiye Baroları için, Ankara Barosu için, biz Avukatlar için, hukuk camiamız için anlamı ve değeri olmasının yanı sıra, benim gibi kendisine yakın olanlar için de ayrı ve özel bir anlamı ve değeri vardır.

Özdemir Özok’un ülkemiz için anlamı ve değeri vardır, zira O Türkiye sevdalısı bir yurtseverdir. Cumhuriyetimizin aşığıdır. Büyük Atatürk’e ve O’nun ilkelerine yürekten bağlı bir Atatürk sevdalısıdır. Kendi deyimiyle “eksiksiz demokrasi” için mücadele eden bir demokrasi askeridir. İnsan hakları savunucusudur. Yaşamını hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığı ile tarafsızlığına adamış bir hukuk adamıdır.

Öyle olduğu için, bu değerleri paylaşan bizlerin arkasından gittiği bir önder, söylediklerine itibar ettiği güvenilir bir ses olmuştur.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı olarak, sadece biz Avukatların, Türkiye Baroları’nın değil, hukuk camiamızın sözcüsü olmuş, Türkiye Barolarına, üyesi olduğu, Başkanlığını yaptığı Ankara Barosu’na, Avukatlık mesleğine büyük ve unutulmaz hizmetler yapmış, değerler katmıştır. Onun için kaybımız ve acımız büyüktür.

‘Çokları pek geç ölürler, kimi de pek erken ölür’ diyor filozof ve ekliyor ‘doğru zamanda öl.’ Her ölüm erken ölümdür, ama Özdemir Özok’un ölümü pek erken oldu. Doğru zamanda olmadı. O’na en çok ihtiyacımız olan bir zamanda oldu.

‘Sizin hiç babanız öldü mü? Benim ki öldü, kör oldum’ diyor şair. Özdemir Özok öldü. Biz de öyle olduk, kör olduk.

Sevgili Özdemir Özok Dostları,

Eski Mısır inancına göre, ölümden sonra gidilecek mekânı belirlemek için melekler iki sorunun yanıtını ararlarmış: Birincisi ölenin çevresindekilere neşe verip vermediği, ikincisi, etrafındakilerden neşe alıp almadığı.

Özdemir Özok, yaydığı pozitif enerjisiyle, sevgisiyle, arkadaşlığıyla, dostluğuyla etrafındakilere neşe veren ve onlardan neşe alan bir insandı.

Onun için acımız ve kaybımız büyüktür.

Yaşam, yalnız başınıza asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi yapmak, yaşamınızı başka insanların kalbine dokundurabilmek ise eğer – ki öyledir- Özdemir Özok da bunu yapıp gitmiştir aramızdan.

Onun için acımız ve kaybımız büyüktür.

İyi bir insan olmasının ötesinde, çok iyi bir eş, çok iyi bir baba, hayatımda tanıdığım en iyi evlattı Özdemir Özok.

Annesi evladını, eşi sevgilisini, çocukları sevgili babalarını kaybetti. Ben ve benim gibi ona yakın olanlar ise sevgili ağabeyimizi, arkadaşımızı, dostumuzu yitirdik.

Onun için acımız ve kaybımız büyüktür.

Şairden esinlenerek demek gerekir ki: ‘Sizin hiç ağabeyiniz öldü mü? Benim ki öldü, kör oldum.’ Özdemir Özok öldü. Biz de öyle olduk, kör olduk.

Işıklar içinde yatsın, mekânı cennet olsun.’

(…)

Özdemir Özok’u, Özdemir Özok’a yakışan bir törenle toprağa verdik. Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı, aslında bana olduğu gibi Özdemir Özok’a da uğurlu gelmemişti. Başkan olarak seçildiği 2001’de Diyarbakır’da yapılan Genel Kurulun hemen arkasından ölümüne neden olan o pis, o mikrop, o habis hastalığa yakalandı. Ameliyat oldu. Doktorlar iyi olduğunu söylediler, ama o yaklaşık dokuz yıl diken üzerinde oturdu.

Özel bir sohbetimizde, benim mor külhani abiler diye isimlendirdiğim abilerin bir kısmıyla ilgili olarak ‘beni bunlar kanser etti’ demiş, bu arkadaşların Türkiye Barolar Birliği’nin 2001 yılında Diyarbakır’da yapılan genel kurulu öncesinde, genel kurulda ve sonrasında kendisine yaptıklarını anlatmıştı.

Özdemir Özok, sert görünümünün aksine son derece duygulu, duyarlı bir insandı. Çok zeki, çok hazırcevap, çok esprili, çok keyifli bir insan olan Özdemir Özok, kendisiyle dalga geçmesini de çok iyi bilir, çevresindekilere neşe verir, onlardan neşe alırdı. Meclisinde bulunanlara her zaman pozitif enerji verirdi. Avukatlara, barolara, Türkiye Barolar Birliği’ne çok değerli ve önemli hizmetler yapan Özdemir Özok, yeri gerçekten doldurulmaz bir insandı ve nitekim doldurulamadı da. Arkasında eserler bıraktı, güzel anılar bıraktı, onu her zaman sevgiyle, saygıyla, şükranla yad eden dostlar bıraktı. Şimdi bunları yazarken onu çok özlediğimi, çok aradığımı hissediyorum.

Neler gördük neler bu güne kadar/Daha gidilecek yerlerimiz var/Bizi buralarda unutamazlar/Kalacak bir türkü söyler gideriz’ diyor Özdemir Asaf.

Özdemir Özok da arkasında kalan ve kalacak olan çok türkü söyledi ve gitti. Onu, onun için unutmayız, unutamayız.

Allah gani gani rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.