İnsanoğlunun iletişim kurmadaki beceriksizliğini az çok kendi hayatlarımızdan biliyoruz. Gerçekten de yaşadığımız uyuşmazlıkların büyük bir kısmı iletişim kopukluğundan kaynaklanıyor. Öyle olmasa, adliyelerde her hakime düşen binlerce uyuşmazlık dosyasını nasıl açıklayabiliriz? Bu sebeple ülkemizde yeni yeni yerleşmeye başlayan arabuluculuk kurumunu önemsiyorum.

Arabuluculuk, kişiler ve kurumlar arası uyuşmazlıkları çözmede yargıya alternatif oluşturan bir model. İki kişinin medeni bir şekilde bir araya gelip bir arabulucu yardımıyla yaşadıkları ana odaklanıp kendi çözümlerini üretmelerinden daha güzel ne olabilir?  Bu kurum, adliyede görülen davalara nazaran hem masrafı azaltmakta hem de süreci kısaltmaktadır.

Gayrıresmi ilk arabuluculuk  deneyimimi yabancı bir kozmetik şirketi ile bir mafya arasındaki uyuşmazlıkta edindim. İşin zor kısmı, olay yerinde arabulucu olarak değil bir avukat olarak bulunmamdı. Bu deneyim bana, iletişim kurmakta zorluk çeken insanlarla dolu güzel ülkemde arabuluculuğun ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha göstermişti. Anlatayım ;

Bir Perşembe sabahı, müvekkilimiz olan kiracı şirketin bina sahibinin, müvekkilimizi tahliye etmek istediğini duyduk. Bu saçma bir talepti, zira kira sözleşmesinin süresi bitmemiş olduğundan müvekkilimizin tahliyesi mümkün değildi. Bu durumun hukuken mümkün olmadığı konusunda önce müvekkil şirket yetkililerine ahkam kestim. Daha sonra bana verilen şoförle birlikte bina sahibinin bulunduğu ofise gittim. Ana girişten içeri girdiğim anda, müvekkil şirket yetkililerinin az önce beni niçin o kadar sessiz ve yorumsuz dinlediklerini anladım. Çünkü karşımda, korumalarıyla birlikte Kurtlar Vadisi’nden fırlamış gür sesli bir adam duruyordu. O kadar öfkeli bir hali vardı ki bir müddet öylece kalakaldım. Bana kim olduğumun sorulmayacağını anlayınca elimi uzatarak  (bu tokalaşma isteğinin belirtisiydi) adımı (aksi gibi) avukat ünvanıyla söyledim ve müvekkilim hakkında konuşmak istediğimi belirtim. Ne adam, ne de düz çizgili suitleri içinde patronları karşısında el pençe divan duran korumaları bana cevap vermedi.
Her şeyin iletişim ile halledilebileceği inancındaydım ve bu inancımdan vazgeçmeye niyetim yoktu. Bu yüzden, davet edilmediğim ofisten içeri girerken yüksek sesle “fakat ben buraya avukat sıfatıyla değil, arabulucu sıfatıyla geldim. Çünkü biliyorum ki, ortada bir uyuşmazlık değil, bir yanlış anlaşılma var” dedim. Hayatım boyunca “çevir kazı yanmasın” deyiminin bu kadar şık duracağı başka bir olay hatırlamıyorum.

Bu cümleyi sadece ortamı rahatlatmak için söylemiştim ama görünen o ki işe yaramıştı. Adam karşıma oturdu ve iki eliyle anlayamadığım bir takım işaretler yaptı. İşaretleri takiben korumaların çevik hareketlerle adamın yanından uzaklaştığını gördüm. Bu hareket bana kısa ve çok net cümlelerle derdimi anlatmam gerektiğini yeterince açık şekilde anlatıyordu. Zira iletişim için konuşmaya gerek olmayan bir ortamdaydım.

Yaklaşık on dakikalık sohbet boyunca müvekkillerim hakkında “bunlar, onlar” şeklindeki küçümseyici ifadeler eşliğinde konuştuk. Ne gariptir ki adamın söyledikleri çok işe yarar ve müvekkillerimi çok memnun edecek teklifler içeriyordu. Müvekkil şirket için tahliye pek önemli değildi. Daha ziyade, yeni bir yer bulmak ve oraya taşınma masraflarının karşılanması yeterliydi. Adam da bunu söylüyor ve bir de üstüne tazminat ödemekten bahsediyordu.

Bu sebeple, iki tarafın bir araya gelmesini sağladım ve yaklaşık sekiz saat süren bir toplantıdan sonra yüzbinlerce liranın müvekkil şirkete nakit olarak verilmesiyle toplantı sona erdi.   Şimdi hatırlıyorum da tarafları bir araya getirdiğimde, adamın söylediği cümle “bunlar konuşmaz, dinlemez” şeklinde iken müvekkil şirket yetkililerinin söylediği cümle “bizi dinler mi, konuşmamıza izin verir mi” idi. Anlaşılan o ki, pek çok uyuşmazlığın temelinde olduğu gibi bu uyuşmazlıkta da iletişimsizlik vardı. Düşünebiliyor musunuz? Bu olayın mahkeme önüne gelmesiyle yargılama en az 1,5 / 2 yıllık süre alırdı. Bir de temyiz aşaması var tabi ki.

Yorgunluktan kendimi eve zor attığım bir gün de böylece bitmişti. Yol boyunca arabuluculuğun ne kadar gerekli olduğunu tekrarlayıp durdum. Bu yazıyı yazarken de aynı düşünceyi taşıyorum. Ha bir de, siz siz olun, bir mafya ile konuşurken lafı geveleyip sabrını denemeyin. Yeterince sabırlı olsalardı, mafya olmazlardı.



(Bu köşe yazısı, sayın tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)