Bu dava; demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yalnız ulusal alanda değil, uluslararası alanda da büyük başarılar kazanmasının bir örneğidir.

Bozkurt-Lotus davası; Fransız bandralı ticaret gemisi Lotus’un, Türk bandralı kömür yüklü Bozkurt gemisine, Ege Denizinde 2 Ağustos 1926 gecesi çarparak batmasına neden olması ve 8 Türk denizcisinin hayatını kaybetmesi sonucu ulusal ve uluslararası alanda başlayan hukuksal sürecin ve davaların adıdır.

Kaza sonrası Fransız gemisinin nöbetçi kaptanı Demons  tutuklanmıştır.

Fransız basını ve yönetimi, Türk yargısına karşı, ağır ve haksız suçlamalarda, hatta tahriklerde bulunarak, dünya kamuoyunu ve uluslararası örgütleri, Türkiye aleyhine bir kampanyaya çekmek telaşı ve gayreti içinde olmuşlardır.

Bu telaş ve gayretin asıl nedeni ve kaynağı, üç yıl önce “Lozan Barış Andlaşması” ile “kapitülasyon’ların” kaldırılmış olmasıdır. Latince kökenden gelen ”kapitülasyon” kelimesi “şartlar, koşullar, maddeler” manasına gelen “capitula” sözcüğünden türemiş olup “teslim olma” anlamına gelmektedir..

Geçmişte Türk-Osmanlı topraklarında, ayrıcalıklara ve bağışıklıklara sahip olan yani devleti bir nevi teslim alan yabancılar, genç Türkiye Cumhuriyetinde, imtiyazlarını kaybetmelerini, işledikleri suçlardan ötürü Türk yargısına tabi olmalarını kabul ve hazmedemiyorlardı.

Davanın uluslararası bir yargı organında görülmesi konusu gündeme geldi. Olayın devamını dönemin Adliye Vekili Mahmut Esat Bey şöyle anlatmaktadır:

Bir gün Atatürk ve İnönü beni nezdlerine çağırdılar. Meseleyi bir daha izah etmemi emrettiler. Anlattım ve sözlerimi şöyle tamamladım. ‘-Paşam, Lahey Adalet Divanına gidelim, kimin haklı olduğu meydana çıksın. Ben hakkımızdan eminim. Müsaade ederseniz, davamızı ben müdafaa edeyim. Kaybedersem memlekete bir daha dönmem…

Bu sözler üzerine Atatürk şu şekilde cevap verir:

Güle güle git, kazanacaksın. Kazanmasan da bu memleket seni bağrına basacaktır.”

Davanın intikal ettiği “Lahey Uluslararası Daimi Adalet Divanı’na” büyük baskılar yapılmasına rağmen, Divan 7 Eylül 1927 tarihinde “Türkiye’nin; Lotus-Bozkurt sorunu ve davasında uluslararası hukuka aykırı hareket etmediği ve haklı olduğunu” karara bağlamıştır.

Türkiye’yi temsil eden, Türk tezini savunan ve kazanan Mahmut Esat ve arkadaşları 17 Eylül 1927 tarihinde trenle İstanbul’a geldiler ve törenle karşılandılar.

Medeni Kanun’un kabul edilmesi nedeni ile haklarına kavuşan Türk kadınları, karşılayıcılar arasında en büyük ve en çoşkulu kitleyi teşkil etmekte idiler.

Heyet üyeleri aynı gün geç saatlerde İsmet Paşa ile birlikte Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edildiler.

Atatürk, 1934 yılında Soyadı Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile bu davadaki çalışma ve başarısından ötürü kendisine “Bozkurt” soyadını vermiş ve bu suretle Mahmut Esat Bozkurt, tarihdeki yerini almıştır.

Lahey Uluslararası Sürekli Adalet Divanı, Lotus-Bozkurt davası bitip karara bağlandıktan sonra, Atatürk’e verilmek üzere tunçtan yapılmış bir “Bozkurt Heykeli” hediye eder.

Bu hediye ödül; yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve kurucusu Mustafa Kemal’in, uluslararası alanda kazandığı hukuk savaşının ve zaferinin bir simgesidir.

En üst düzeydeki bir Uluslararası Yargı organının, davasını gördüğü bir devletin başkanına, bu şekilde bir hediye-ödül vermesinin tarihde örneği yoktur.

Çünkü bü ödül, tarihde bir benzeri bulunmayan bir kişiye “Mustafa Kemal Atatürk’e” verilmiştir.

Av.A.Erdem AKYÜZ