Böyle bir soruya karşı saatlerce açıklama yapma gereksinimi duyabilirsiniz. Ancak muhatabın sorusunun avukatlığın önemini kavramak amaçlı değil de mesleği hafife almak olduğunu anlayınca öyle bir şey yapmalısınız ki avukatların neden önemli olduğunu anlayabilsin, seni hafife aldığına pişman olsun. Çünkü çok uzun cümleler kurmak çene yormaktan öteye geçmez kimi zaman.

Meselenin aslına geçmeden önce şunu belirtmek isterim ki; Avukatların saygınlığının azaldığı, bazen de hiç kalmadığı artık su götürmez bir gerçektir. Böyle bir algının oluşmasında, kendileriyle aynı sıraları paylaşan hâkim, savcıların, hiçbir vasfı olmadığı hâlde siyaset yapanların, halkın ve kimi zaman da avukatların kendisinin bizzat etkisi bulunmaktadır. Ancak gelin görün ki ihtiyaç duydukları anda ondan iyisi yokken, işi bittiğinde gereksiz bir meslek olan avukatlık hakkında değerlendirme yapıldığında oldukça vicdansız hareket edilmektedir. Avukatlar sanki hep zalimin, haksızın yanında, onu savunan kişilermiş gibi görülür; haklı ama sahipsiz, mazlum kişilerin yaşadığı hukuksuzluklara karşı verdiği mücadeleler görmezden gelinir. Halbuki avukatın mazlumdan aldığı dua, kazandığı paralardan çok daha önemlidir çoğu zaman.

Neyse, en iyisi biz meseleyi fazla uzatmayalım ve neden böyle bir yazı kaleme aldığımdan, bu başlığın asıl sebebi nedir, ondan bahsedeyim.

Günlerden bir gün arkadaşlarla toplanmıştık. Tam vedalaşıp ayrılacakken arkadaş sordu: “Bu avukatlar ne işe yarıyor?” Oturup da saatlerce ona açıklama yapacak değildim. O yüzden tek bir cümle ile: “EMNİYETE DÜŞ, ANLARSIN” dedim ve ayrıldık. Kurban olduğum Allah’ın işi ya, aradan 2 ay gibi kısa bir zaman geçtikten sonra gece telefonum çaldı. Baktım ses aynı ses ama ton farklı: “Mustafa Hocam karakola düştüm, gelebilir misin?” Tabii insanlık ölmedi ya biz de hemen gittik arkadaşın yanına. Mesele neymiş, neyin nesiymiş öğrendikten sonra işi tatlıya bağladık. Tabii arkadaş mahcup: “Mustafa abi hakkını helal et şimdi anladım, sana haksızlık yapmışım. Herkesten önce sen aklıma geldin ve seni aradım” dedi.

Durumu karakol amirine, diğer arkadaşlara  da anlattım. “Olayın yaşanmasına biraz da sevindim.” deyince bastılar kahkahayı. Allah kimseyi oralara düşürmesin ama “bir musibet bin nasihattan iyidir” diye de boşuna demiyor atalarımız. Sonra bu arkadaşımız tekrar yanıma geldi. “Mustafa abi sana karşı çok mahçubum, Hakkını helal et.” dedi. Daha önce başka bir meslektaşımla da konuşmuş. “Dakikalarca açıklama yapıldığı halde tatmin olmadım, senin bir sözün yetti.” dedi. Belki de yeten sözümüz değil haklılığımızdır, kim bilir?

Evet, bir hakim, savcı kadar çekinilmez belki avukattan. Onlara karşı mecburiyetten kaynaklanan tutum ve davranışlar, hukukçu kimliği bulunan avukatlara karşı gösterilmeyebilir. Ancak şu unutulmamalıdır ki hakim ve savcı, avukatın çalışmaları sonucunda bir karara varırlar. Onların hakkaniyete uygun kararlar alabilmesi için avukatlar uğraşır, delillerin peşinde koşar, sizi saatlerce dinler ve sizin derdinizi yüklenirler. Bir bakın bakalım, aralarında hangisi sizin için daha fazla koşturur, sizin hakkınızı savunur. Ve hiç sevmediğiniz, önyargılı davrandığınız avukatlara toplumun hemen her kesiminin ihtiyacı vardır. Tabii bunu başımız derde düştüğünde değil düşmediğinde de anlamaktır asıl marifet…