“En özgür insan, tutkuları mantığa, mantığı da adalete bağımlı insandır” sözü ile tanınan 17 ve 18. yüzyıllar arasında yaşamış ünlü Fransız hukukçu Henri François D’Aguesseau, avukatlar için de "Hakimlik kadar eski, fazilet kadar asil, adalet kadar gereklidir! Bütün diğer mesleklerin genellikle hemen boyunduruğa vurulduğu sırada o, mutlu ve sakin bağımsızlığını sahip olarak her zaman tutundu” der. 

Thibeaudeau, ise; "Bilimin, doğruluğun, istiklalin, şerefin saldırılardan kurtulduğu sığınağı" olarak "Baro"yu tanımlamaktadır.

SANIYOR Kİ BAROLAR DİZE GETİRİLECEK...

Paris Kraliyet Mahkemesi Savcısı Nicolas-François Bellart ise, "Avukatlar topluluğu, en mükemmel, en ziyade itibara layık öyle şerefli bir insanlar birliğidir ki, mutat doğruluğu az görür ve uygulamada kusursuzluk derecesine kadar varırlar. Eğer fazilet sosyete tarafından kovulsaydı, son sığınağı avukatların yanında bulurdu" diyerek avukatlık mesleğinin ne denli onurlu ve nedenli bağımsız bir meslek olduğunu vurgulamıştır.

Şimdi olan ne peki; AKP Genel başkanı hedefine koymuş Türkiye Barolar Birliği'ni... Sanıyor ki, adından Türkiye sözcüğünü çıkarırsa Baroları dize getirecek ve bağımsızlığından ödün vermesi sağlanacak.

Bugüne değin İstanbul Belediye Başkanlığı'ndan, Başbakanlığa kadar olan süreçte, büyük yanılgıları ile bilinen AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanlığı sürecinin en büyük yanılgısına ve yanlışına imza atmak istemiyorsa bu amacından vazgeçmek zorundadır.  

Avukatlar, bir taraftan özgün bağımsızlıklarını korurken öte yandan da bütün avukatların ortak uyduğu kuralların yapıcısı ve denetleyicisi olarak Türkiye Barolar Birliği'nin yanlış ayıklayan otoritesine saygı göstermektedirler.

Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu hiçbir mahkemenin yapmadığı titiz yargılamayı, Baro mensubu avukatlar için yapmakta ve vatandaş - avukat ilişkilerinde kılı kırk yararcasına disiplin ve meslekten çıkarma cezaları vermektedir.

Baroların bağımsızlığına uzanacak el, bu otoritenin bozulmasına ve kapkaççı bir zihniyetin egemen olmasına yol açacaktır.  

NASIL BİR BAROLAR BİRLİĞİ YARATILMAK İSTENİYOR

Yargının siyasallaştığı, yüksek mahkeme yargıçlarının Cumhurbaşkanının yaptığı Rize ziyareti sırasında birlikte çay toplamaya gittiği, Yargıtay başkanını ziyarete gelen Cumhurbaşkanının uğurlanışı sırasında Yargıtay başkanı ve diğer üyelerinin adeta gözlerini yerde arar gibi, başlarını öne eğerek uğurladıklarını düşünürseniz nasıl bir Barolar birliği yaratılmak istendiğini kolayca düşünebilirsiniz.  

Ülkemizde son zamanlarda, özellikle "FETÖ yargısı" diye adlandırdığımız süreçte başlayan, yargıdaki kan kaybetmenin daha sonra AKP yargısına nasıl dönüştüğünü ve hakimlerin bağımsızlığı güvencesinin, anayasal düzenlemelerle yerle bir edildiğini bilmeyen var mı?

Bu süreçte FETÖ yargısına boyun eğmeyen bağımsız avukatların yanı sıra, Baroların, özellikle hem hukukun yanında ve hem de savunmanın yanında nasıl bir güvence oluşturduğunu en iyi bilenlerden biri bu satırların yazarıdır.

HUKUK İKTİDARIN DA UYMAK ZORUNDA OLDUĞU KURALLARDIR

Hukuk, siyasi iktidarın dışında önceden var olmuş, önceden kurulmuş, iktidarın da uymak zorunda olduğu kurallardır. Demokrasilerde sayısal çoğunluğu elde eden hiçbir iktidar kendisini yönetecek kuralları değiştirmemiştir.

Siyasi iktidarların hukuk tanımazlıkları ve kendilerini iktidara taşıyacak ya da iktidarda sürekli tutacak kuralları eğip bükmeleri, ne yazık ki bağımsız yargı ve üniversiteler tarafından dile getirilemediği için büyük yük Barolara ve Türkiye Barolar Birliği üzerine binmiştir.

Anayasa mahkemesinin rejim bekçiliğinden vazgeçmesi, kararlarının hiçe sayıldığı günleri getirmiş ve kanunların anayasaya aykırılığını denetleyecek bir makam kalmamıştır.

KHK’lar, kanunlar sayısal parmak çoğunluğu ile geçmekte ve seçim ittifakı adı altında baraj sorunu olan müttefik partilere hendek atlatılmakta ve kısacası Türkiye dikensiz gül bahçesi olarak kullanılmak istenmektedir.

Avukatlar genel karakterleri nedeniyle bu yolu kabul etmezler.

BAĞIMSIZ BAROLAR VARSA DEMOKRASİ DE VARDIR

Molierac’ın dediği gibi;

“Kimseye ne müvekkile ne hâkime ne de iktidara bağlıyız.

 Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz.

 Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz.

 En kıdemsizimizin, en kıdemlimizden veya isim yapmış olanımızdan farkı yoktur.

 Avukatlar köle kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı”

Bu yüzden Ankara’daki Olağanüstü Kurultay, avukatların ve Baroların ilk direniş adımı olarak algılanmalıdır.  

Avukatlar ve özgür Barolar; doğruluğun, bağımsızlığın, insanlık onurunun  tüm saldırılardan korunduğu güvenli sığınaklardır.  

Bağımsız Barolar var ise demokrasi vardır.

Bağımlı Baro yaratma çabaları, siyasi iktidarın kendi ayağına pranga takmasıdır.

Av. Celal Ülgen

Kaynak: Odatv.com