1-Giriş

Ceza Muhakemesi Hukuku’nun amacı, suç teşkil eden bir fiil sonucunda adil yargılanma ilkesini baz alarak, insan haklarına saygılı bir şekilde maddi gerçeğe ulaşmaktır. Bu bağlamda, ceza muhakemesi hukukunun sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için Anayasa’nın 13’üncü maddesi kapsamında temel hak ve hürriyetleri sınırlayan koruma tedbirlerine başvurulması söz konusu olabilir. Örnek vermek gerekirse tutuklama tedbiri ile Anaysa md. 19’da yer alan kişi hürriyeti sınırlanmaktayken, yurt dışına çıkış yasağı ile Anayasa md. 23’te yer alan seyahat hürriyeti sınırlandırılmaktadır. Tutuklama tedbiri de 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında en ağır tedbir olup kişinin özgürlüğünü açık ve net bir şekilde sınırlandırmaktadır. Tutuklamanın temel amacı ceza muhakemesinin gayesi olan maddi gerçeği ortaya çıkarmak için şüpheli veya sanığın delilleri karartmasını, tanıkları etkileyecek davranışlarda bulunmasını engellemektir (Sınar  2016; s.83). Bu bağlamda tutuklama; şüpheli veya sanığın hüküm kurulmadan önce hakim tarafından verilen karar ile tutukevine konularak hürriyetinden mahrum bırakılması olarak tanımlanabilecektir (Öztürk, Kazancı ve Güleç 2022: s.76).

Tutuklama her ne kadar yukarıda ifade edildiği üzere tedbiren uygulanan bir koruma tedbiri de olsa uygulamada çok defa cezalandırma amacı olarak kullanılmaktadır. Oysaki; tutuklamanın amacı yukarıda da ifade edildiği üzere şüpheli veya sanığın ülkeden kaçışını ve/veya delilleri karartmasını önlemektir. Ülkemizde birçok insan defalarca tutuklama  sebebiyle iç hukuk yollarından sonuç alamamış ve Anayasa Mahkemesi ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne (İHAM) başvurmuştur; zira, İHAM’a ait internet sitesinden görülebileceği üzere Türkiye Rusya’nın ardından en çok başvuru yapılan ülke konumunda olup 2018 yılında İHAM Türkiye’ye ilişkin 7,109 başvuruyu ele almıştır. (Kaynak: https://www.echr.coe.int/Documents/CP_Turkey_TUR.pdf, (Erişim Tarihi: 16.09.2022)). Bu koruma tedbirlerinin hukuka aykırı bir şekilde uygulanması ülkedeki hukuk devleti niteliğine çok ciddi zarar vermektedir. İnsanlar twitter’dan en ufak bir paylaşım yaptığında tutuklanma korkusu yaşamaktadır. Dolayısıyla, önleyici tedbir aracı olan tutuklamanın cezalandırma aracı olarak kullanılmasının mutlaka önüne geçilmelidir; zira bu husus hukukun iktidarların elinde bir silah olarak kullanılmasına sebep verecektir. Yazıda, tutuklamanın koşulları, süresi ve İHAM ve AYM kararları kapsamında Türkiye uygulamasına yer verilecek ve sonunda öneriler ile birlikte yazı sonuçlandırılacaktır.

2- Tutuklama Tedbirinin Koşulları

CMK’ya göre tutuklama tedbirini uygulamanın belirli koşulları mevcuttur. Bu kapsamda bilindiği üzere CMK madde 100 “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez” şeklindedir. Dolayısıyla, hukuka uygun bir tutuklama kararından bahsedebilmek için öncelikle kuvvetli suç şüphesi ve bu şüpheyi gösterecek somut deliller mevcut olmalı; ayrıca, bir tutuklama nedeni olmalı, verilecek tutuklama tedbiri ölçülü olmalı ve adli kontrol tedbir uygulanması yetersiz kalmalıdır. Bu şartlar karşılanmadığı takdirde verilen tutuklama tedbiri hukuka aykırı olacaktır.  Bu şartlara aşağıda yer verilecektir.

2.1. Somut Delillere Dayanan Kuvvetli Suç Şüphesi

Kuvvetli şüphe, soruşturma aşamasının başından tutuklama kararının verildiği ana kadar şüpheli veya sanığın soruşturmaya veya kovuşturmaya konu suçu işlediğine ilişkin yüksek bir olasılığın bulunması olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda bahse konu şüphe soruşturmaya başlangıç aşamasında bulunması gereken basit şüphe ve iddianame düzenlenmesi aşamasında bulunması gereken makul şüpheden daha yoğun bir şüphedir (Öztürk, Kazancı ve Güleç  2022:  s.83).

Ayrıca İHAS madde 5/1-c kapsamında da tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için makul şüphenin varlığı yeterlidir; İHAS kapsamında makul şüpheden bahsedebilmek için şüpheli veya sanığı soruşturmaya veya kovuşturmaya konu suçu işlediğine ilişkin objektif bir gözlemciyi ikna edebilecek nitelikte bilgi ve belgelerin dosyada mevcut olması gerekmektedir (Korkmaz ve diğerleri v. Türkiye,1 Aralık 2009; Süleyman Erdem v. Türkiye, 19 Eylül 2006, ve Çelik ve Yıldız v. Türkiye, 10 Kasım 2005, https://hudoc.echr.coe.int,  (Erişim Tarihi: 17.09.2022)).

Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz üzere şüphe tek başına yeterli değildir. Kanunda açık bir şekilde somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi tabiri yer almaktadır. Bu bağlamda soyut iddialar ve genel tabirler hiçbir şekilde tutuklama kararına gerekçe oluşturamayacaktır; yine mevcut delil durumunun yeterli sayılacağına ilişkin ifadeler de tutuklama için haklı bir gerekçe oluşturmayacak olup Anayasa Mahkemesi de bu görüştedir. (Öztürk, Kazancı ve Güleç  2022:  s.83). Sonuç olarak somut delillere dayanan bir kuvvetli suç şüphesinden bahsedebilmek için ikrar, tanık beyanı veya belgeli delillerden en az birinin dosyada mevcut olması gerekmektedir (Sınar  2016; s.183).

2.2. Bir Tutuklama Nedeninin Varlığı

Tutuklama kararı verilebilmesi içi var olması gereken en önemli unsurlardan biri en az bir tutuklama nedeninin varlığıdır. Dolayısıyla, somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi mevcut olması tek başına tutuklama karar verilmesi için yeterli değildir. Bunlardan biri şüpheli veya sanığın saklanması veya kaçacağına ilişkin bir şüphenin mevcut olması diğeri de şüpheli veya sanığın delilleri karartacağına veya tanıklar üzerine baskı kuracağına ilişkin şüphenin varlığıdır.

2.2.1. Kaçma, Saklanma ve Kaçma Şüphesini Uyandıran Somut Olgular

CMK’nin 100/2-a maddesinde, şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular tutuklama nedenlerinden biri olarak değerlendirilmiştir. Kaçma, muhakeme işlemleri sırasında çağrıldığında hazır olması gereken şüpheli veya sanığın muhakeme sürecinden kasten uzun veya kısa bir zaman dilimi için uzaklaşması olarak ifade edilebilecektir (Sınar  2016; s.188). Kaçma ve saklanma ile ilgili objektif bir değerlendirme yapılmalıdır; bu kapsamda kaçma ve saklanma bir kimsenin suç işlemesinin ardından soruşturma veya kovuşturma makamının kendisine ulaşmasını engelleyecek her türlü davranış olarak tanımlanabilecektir (Sınar  2016; s.188).

Bu bağlamda şüpheli veya sanığının sahte kimlik çıkarması veya ikametgahını gizlice değiştirmesi bu duruma örnek olarak gösterilebilecektir. Başka bir anlatımla kaçma şüphesinden bahsedebilmek için soyut olgulara dayanılması yeterli olmayıp öngörünün de üstünde somut olguların mevcut olması gerekmektedir. Ayrıca bu kapsamda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da kaçma şüphesinin cezanın ağırlığına göre değil somut olgulara göre belirlenmesi gerektiğidir (İçten 2019: s. 4).

İHAM kararlarında da kaçma tehlikesinin cezanın ağırlığı ile ilgili olmadığı, kaçma tehlikesinin varlığını aleni bir şekilde ortaya koyan olgulara veya verilere göre belirleneceği ifade edilmektedir (Karagöz v. Türkiye, 20 Ekim 2005; Muller v. Fransa, 17 Mart 1997; Letellier v. Fransa, 26 Haziran 1991, https://hudoc.echr.coe.int,  (Erişim Tarihi: 17.09.2022)).

2.2.2. Delilleri Karartma Şüphesi

CMK’nin 100/2-b’de ifade edilen diğer bir tutuklama nedeni delilleri şüpheli veya sanığın soruşturmaya ve kovuşturmaya konu deliller üzerinde etki edebileceği ve bu sayede maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyecek davranışlar içinde bulunmasıdır. Delilleri karartma şüphesi açısından dikkat edilmesi gereken husus da tıpkı kaçma şüphesinde olduğu gibi dosyada mutlaka delilleri karartma şüphesinin olduğunu gösteren somut olgular mevcut olmalıdır; basit bir varsayım böyle bir karar vermek için yeterli olmayacaktır (Öztürk, Kazancı ve Güleç  2022:  s.85).

Ayrıca, yine şu hususa dikkat etmekte fayda vardır ki; bu tehlikeden söz edebilmek için henüz delillerin toplanma aşamasının tamamlanmamış olması gerekmektedir; delillerin toplanma aşamasının tamamlanmasının ardından böyle bir tehlikenin varlığından bahsedilemeyecektir (Öztürk, Kazancı ve Güleç  2022:  s.85).

2.3. Tutuklama Nedenlerinin Varsayılması

CMK madde 100/3 kapsamında belirlenen katalog suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilecektir. İlgili suçlar aşağıdaki gibidir;

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;13

1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),

2. (Ek:6/12/2019-7196/58 md.) Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80)

3. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

4.(Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.) Kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent b, e ve f) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),14

5. İşkence (madde 94, 95)

6. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),

7. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),

8.(Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),

9. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

11. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

12. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.

d) 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

e) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

f) 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.

g) (Ek: 27/3/2015-6638/14 md.) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar.

h) (Ek: 27/3/2015-6638/14 md.) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlar.

i) (Ek:12/5/2022-7406/9 md.) Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu.

j) (Ek:12/5/2022-7406/9 md.) Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu.

Ancak bu düzenleme kapsamında tutuklama mecburiyetinin kabul edilmesi mümkün değildir. Zira kanun maddesinde de “varsayılabilir” ifadesine yer verilmiştir. Başka bir deyişle soruşturma veya kovuşturmaya konu suçun CMK 100/3 maddesinde yer alması diğer tutuklama nedenlerinin yer almasının gerekmediği gibi bir şekilde yorumlanamaz; zira kanun koyucu 2021 yılında 7331 Sayılı kanun ile “somut delillere dayanan” ibaresini maddeye ekleyerek bu hususu açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur (Öztürk, Kazancı ve Güleç  2022:  s.87). Dolayısıyla, ancak dosyada somut delillere dayanan kuvvet suç şüphesi söz konusu ise bahse konu suçlar için tutuklama kararı verilebilecektir. Ayrıca, her ne kadar kanunda ifade edilmese de kanımca madde de “varsayılabilir” ifadesi geçtiği için şüpheli veya sanık kaçma ve delilleri karartma şüphesi olmadığını ortaya koyarak şüpheli veya sanığın tutuklama kararın önüne geçebilmelidir.

2.4. Orantılılık

Tutuklama tedbiri yukarıda da ifade ettiğimiz üzere kendisine alternatif olanların beklenen sonuçlara ulaşmayacağı durumlarda uygulanan, kişiyi hürriyetinden mahrum bırakan ve son çare olarak uygulanması gereken bir tedbirdir (Doğan 2021: s.17). Zira CMK madde 100’de de “İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez” şeklinde ifadelere yer verilerek verilmesi gereken ceza ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması halinde bu tedbire başvurulacağı ifade edilmiştir. Bununla birlikte ölçülülük ilkesine sadece tutuklama kararı verilirken değil, tutuklamanın devamı yönünde karar verilirken de başvurulması gerekmektedir (Öztürk, Kazancı ve Güleç  2022:  s.88).

Bu bağlamda CMK madde 104/4’te “Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez” şeklinde ifadelere yer verilerek sadece adli para cezasını gerektiren suçlarla, vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenen suçlar dışında üst sınırı 2 yıldan fazla olan suçlarda tutuklama kararı verilemeyecektir. Şüpheli veya sanığa birden fazla suç isnat edildiği takdirde her bir suç ayrı ayrı değerlendirecektir.

2.5. Muhakeme Şartının Gerçekleşmemesi

Soruşturması ve kovuşturması belirli bir muhakeme şartına bağlı olan suçlarda (örn; adalet bakanlığı izni) muhakeme şartı gerçekleşmediği takdirde tutuklama kararı verilemeyecektir. Böyle bir karar verilmiş ise bile hukuka aykırı olacaktır.

2.6. Adli Kontrol Tedbirlerinden Birine Hükmedilmesinin Mümkün Bulunmaması

CMK madde 101/2’de açık ve enet bir şekilde ifade edildiği üzere tutuklama kararı verilmesi için gerçekleşmesi gereken bir diğer şart da adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilmesidir. Bu değişiklik de 7331 sayılı kanun ile ceza muhakemesi kanuna girmiş olup bu değişiklik kapsamında tutuklama kararı verecek olan hakim muhakkak adli kontrol tedbirinin uygulanmasının yetersiz kalacağına ilişkin değerlendirmeyi kararında yapmalıdır. Aksi takdirde ilgili karar hukuka aykırı olacaktır.

3- Tutuklama Tedbirinde Geçecek Azami Süre

CMK’da tutuklulukta geçecek azami süre açık ve net bir şekilde belirtilmiştir. Bu düzenleme de suç türüne göre ve ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girip girmediğine göre değişiklik göstermektedir(Güven 2021: s.24). Bu kapsamda CMK madde 102 “(1) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/18 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. (2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez” hükmünü içermektedir. Ancak uygulamada Türkiye’de bu süreler çoğu kez ihlal edilmektedir.

4- İHAM ve AYM Kararları Işığında Türkiye Uygulamasının Değerlendirilmesi

İHAS’ın 5’inci maddesi kişilerin özgürlük ve güvenlik hakkını düzenlemektedir. Bu maddede açıkça madde kapsamında belirtilen haller dışında ve taraf ülkelerce belirlenmiş olan yasalara uygun olmadan kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamayacaktır. Bu şartlar sözleşmede aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.

“a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;

b) Kişinin, bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;

c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;

d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulması veya yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yasaya uygun olarak tutulması;

e) Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemek amacıyla, hastalığı yayabilecek kişlerin, akıl hastalarının, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılarının veya serserilerin yasaya uygun olarak tutulması;

f) Kişinin, usulüne aykırı surette ülke topraklarına girmekten alıkonması veya hakkında derdest bir sınır dışı ya da iade işleminin olması nedeniyle yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması”

Bahse konu maddeyi tutuklama açısından değerlendirdiğimizde; tutuklama tedbirinin uygulanacağı kişinin bahse konu suçu işlediğine ilişkin makul bir şüphenin olmalıdır; ayrıca tutuklamanın keyfi olmaması, amaca uygun olması, yeteli gerekçeye sahip olması, tutuklamaya alternatif diğer kont­rol tedbirlerinin yetersiz kalması, ölçülü olması, makul süreyle sınırlı olması gerekmektedir; bunlarla birlikte etkin bir itiraz yolunun olması gerekmektedir (Doğan 2021: s.7). İHAS tutuklama için makul şüphe araması nedeniyle somut olgulara dayanan kuvvetli suç şüphesi arayan CMK’dan ayrılmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere İHAS kapsamında makul şüpheden bahsedebilmek için şüpheli veya sanığı soruşturmaya veya kovuşturmaya konu suçu işlediğine ilişkin objektif bir gözlemciyi ikna edebilecek nitelikte bilgi ve belgelerin dosyada mevcut olması gerekmektedir.

Ancak, her ne kadar hukukumuzda makul şüphe yerine somut olgulara dayanan kuvvetli suç şüphesi tercih edilmişse de İHAM tarafında verilmiş makul şüphe olmadan verilen tutuklama kararlarına ilişkin birçok ihlal kararı mevcuttur. Bu kapsamda İHAM, Erarslan ve diğerleri/Türkiye kararında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyesi veya yöneticisi olan üyelerin başvurusu sonucunda 5’inci madde yönünden ihlal kararı vermiştir; şöyle ki, İHAM ÇYDD mensuplarının Ergenekon terör örgütüne mensup olduklarına dayanılarak yapılan tutuklama ve gözaltı tedbirlerinin objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yetecek makul veriler içermeyen basit bir şüpheye dayanılarak yapılmasını hukuka aykırı bulmuş ve ihlal kararı vermiştir(Erarslan ve Diğerleri v. Türkiye, Başvuru no. 55833/09, Karar tarihi: 19.06.2018, https://hudoc.echr.coe.int, (Erişim Tarihi: 18.09.2022)). Yine, İHAM,  Ayşe Yüksel ve diğerleri/Türkiye kararında benzer gerekçelerle basit bir şüpheye dayanılarak yapılan tutuklama ve gözaltı tedbirlerini hukuka aykırı bulmuş ve yine 5’inci madde kapsamında ihlal kararı vermiştir(Ayşe Yüksel ve Diğerleri v. Türkiye, başvuru no. 55835/09, https://hudoc.echr.coe.int, (Erişim Tarihi: 18.09.2022)). Yine İHAM, Kavala ve Türkiye kararında, tutuklama ve gözaltı tedbirlerinin objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yetecek makul veriler içermeyen basit bir şüpheye dayanılarak yapılmasını hukuka aykırı bulmuş ve ihlal kararı vermiştir (Kavala v. Türkiye, başvuru no. 28749/18, https://hudoc.echr.coe.int, (Erişim Tarihi: 18.09.2022)). Görüldüğü üzere her ne kadar CMK’da tutuklama için kuvvetli suç şüphesi kullanılsa da uygulamada bazen böyle olmamakta ve çok keyfi tutuklama kararları verilebilmektedir. Bu kararlar birçok insanı mağdur etmektedir. Daha sonra kişilerin aldıkları tazminat giden yılları geri getirmemektedir.

Şüphenin yanında alternatif tedbirlere başvurmadan direkt tutuklamaya başvurmak da ciddi bir sorun teşkil etmektedir; mesela İHAM, Demirtaş kararında mahkemelerinin alternatif tedbirlerin yetersiz kalacağına ilişkin değerlendirmelerin, başvurucunun kişisel durumunun herhangi bir analizine dayanmadığını ifade ederek yine Türkiye aleyhine 5’inci madde kapsamında ihlal kararı vermiştir (Selahattin Demirtaş v. Türkiye (no. 2), Büyük Daire, Başvuru no. 14305/17, Karar tarihi: 22.12.2020, https://hudoc.echr.coe.int, (Erişim Tarihi: 18.09.2022)). Yine Anayasa Mahkemesi eski üyesi Alparslan Altan’a ilişkin verilmiş olan kararda CMK’nın 100. Maddesine atıf yapanın ve dosyada mevcut delil durumuna ilişkin olarak, dosyada mübrez raporları, arama ve el koyma tutanaklarını tüm dosya kapsamı olarak belirtilmesinin, tutukluluğa alternatif tedbirlerin araştırıldığına dair haklı bir gerekçe sayılamayacağına karar vermiştir (Alparslan Altan v. Türkiye, Başvuru no. 12778/17, Karar tarihi: 16.04.2019, https://hudoc.echr.coe.int,  (Erişim Tarihi: 18.09.2022)).  

Bununla birlikte İHAM, makul süre yönünden de birçok ihlal kararı vermektedir. İHAM, Bozkaya ve Türkiye kararında 19 Kasım 2003 tarihinden 18 Şubat 2009 tarihine kadar 5 yıl 3 ay süren tutukluluk süresinin makul süreyi aştığı bu sebeple 5’inci maddenin ihlal edildiği yönünde karar vermiştir (Bozkaya v. Türkiye, Başvuru no. 46661/09, Karar tarihi: 05.09.2017, https://hudoc.echr.coe.int, (Erişim Tarihi: 18.09.2022)). İHAM, Girişen kararında da benzer sebeplerle makul süre koşulunun sağlanmadığı ve bu sebeple 5’inci maddenin ihlal edildiği yönünde karar vermiştir (Girişen v. Türkiye, Başvuru no. 53567/07, Karar tarihi: 13.03.2018, https://hudoc.echr.coe.int,  (Erişim Tarihi: 18.09.2022)).

Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesi, 2019/9120 başvuru numaralı, başvurucu Eren Erdem’e ilişkin kararında; “Diğer taraftan başvurucu, yasama dokunulmazlığına istisna getiren Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden yaklaşık iki yıl sonra ve üstelik kovuşturma aşamasında tutuklanmıştır. 2014 yılında başlatılan soruşturmada, soruşturma mercilerince başvurucunun ilk kez milletvekili seçildiği 7/6/2015 tarihine kadar hakkında tutuklama ya da adli kontrol tedbirlerinden birinin uygulanmasına gerek görülmemiştir. Başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurulurken soruşturma aşamasında elde edilen delillerin dışında yeni bir olgunun tespit edilmesi de söz konusu değildir. Dahası başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurulması; yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbiri nedeniyle Almanya'ya gidememesi ve havalimanından geri dönmesi olayının yaşandığı tarihten yaklaşık bir ay sonra söz konusu olmuştur. Sonuç olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin süreç bakımından gerekli olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. Somut olayın koşullarında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı değerlendirilmiştir.” Şeklinde ifadelere yer verilerek verilen tutuklama kararının ölçülü ve gerekli olmadığı ve bu sebepten ötürü başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiğine karar vermiştir. (https://www.anayasa.gov.tr/tr/anasayfa/ , (Erişim Tarihi: 18.09.2022)) 

Yine AYM, Hakan Aygün kararında; “Burada her iki paylaşım yönünden altı çizilmesi gereken hususlardan biri de paylaşımlar dolayısıyla tutuklamaya konu halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu yönünden zorunlu unsur olan yakın tehlikenin soruşturma mercilerince ortaya konulamamış olmasıdır. Paylaşımların kamu düzeni açısından ne şekilde somut bir tehlikeye sebebiyet verdiği soruşturma belgelerinde belirtilmemiştir. Bu bağlamda soruşturma mercileri bu paylaşımların sosyal medya ortamında birçok kişi tarafından beğenilmesine değinmişse de bunun herhangi bir şekilde kamu barışını somut olarak tehlikeye sokan bir durum olarak kabulü mümkün değildir. Yargıtay kararlarında ifade edilen ölçütler çerçevesinde başvurucunun paylaşımlarının kitlelerde nasıl bir etkileşim ve harekete sebebiyet verdiğiyle ilgili somut hiçbir tespit bulunmamaktadır. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu yönünden tutuklama için gerekli olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir” şeklinde ifadelere yer vererek suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı gerekçesiyle ihlal kararı vermiştir. (https://www.anayasa.gov.tr/tr/anasayfa/, (Erişim Tarihi: 18.09.2022)

Tüm bu hususlardan anlaşılacağı üzere ülkemizde gerek İHAM gerekse de AYM tarafından yapılan tespitlerden görüleceği üzere tutuklama nedeniyle pek çok ihlal meydana gelmektedir. Tutuklamanın şartlar kanunda açık ve net bir şekilde düzenlenmiştir. Mahkemelerin karar verirken bu şartlara bağlı kalması gerekmektedir. Ancak, uygulamada ne yazık ki, pek çok hak ihlaline sebep verecek durumlar meydana gelmektedir. Tutuklama kararı veren mercilerin bu kararları verirken bir insanı özgürlüğünden mahrum ettiklerini unutmaması gerekmektedir.

5- Sonuç

Tutuklama koruma tedbirlerinin içerisinde en ağır olandır. Tutuklanan bir insan en azından belirli bir süre hürriyetinden mahrum kalmaktadır. Tutuklama kararı verilebilmesi için somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi, en az bir tutuklama nedeni, adli kontrol tedbirinin yetersiz kamış olması ve ölçülülük gibi şartlarım mevcut olması gerekmektedir. Bu şartlar sağlanmadan verilen tutuklama kararı hukuka aykırı olacaktır. Ancak, İHAS kapsamında bahse konu kuvvetli suç şüphesi olarak değil, makul şüphe olarak düzenlenmiştir.  Ülkemizde her ne kadar kuvvetli su şüphesi ilkesi kullanılmakta ise de pek çok kararda ne yazık ki bu ilkeye riayet edilmemiş ve bu kararlar İHAM ve AYM nezdinde ihlal ile kararı ile karşılaşmıştır. Bu kapsamda tutuklama ile ilgili denetimin üst mahkemeler tarafından çok iyi bir şekilde yapılması gerekmektedir. Hatalı tutuklama kararları insanların hayatından çok ciddi süreler çalabilecektir. Bu kapsamda, tutuklamanın ceza değil önlem olduğunun hem topluma hem de tutuklama kararı verenlere sürekli vurgulamak gerektiği kanaatindeyiz.

Kaynakça

1-    Hasan Sınar, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama(On iki levha Yayınları 2016).
2-    Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı ve Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri(Seçkin Yayınları 2022).
3-    Murat GÜVEN, BİREYSEL BAŞVURU HAKKI KAPSAMINDA TUTUKLAMA TEDBİRİ(Yüksek Lisans Tezi 2021).
4-    Ali Rıza Çınar, AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NİN KÜRÜM-TÜRKİYE KARARININ, SÖZLEŞME VE İÇ HUKUKTAKİ İLGİLİ HÜKÜMLERE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2011-95-719, (Erişim Tarihi: 18.09.2022).
5-    Recep DOĞAN, AİHM Kararları Işığında Tutuklama Tedbirinin Hukuka Uygunluğunun Denetimi, https://www.researchgate.net/publication/354247838 , (Erişim Tarihi: 18.09.2022).
6-    Yusuf Solmaz BALO, Tutuklama Koruma Tedbirinin Bireysel Başvuruya Konu Olması ve Anayasa Mahkemesi’nin İmtihanı, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/14674 , (Erişim Tarihi: 18.09.2022).
7-    Muhammet Polat İÇTEN, Tutuklama ve Türkiye'deki Tutuklama Kararlarının Gerekçesizliği Sorunu, https://dergipark.org.tr/tr/pub/duamydad/issue/49376/630810 , (Erişim Tarihi: 18.09.2022).
8-    https://www.anayasa.gov.tr/tr/anasayfa/ , (Erişim Tarihi: 18.09.2022).
9-    https://hudoc.echr.coe.int , (Erişim Tarihi: 18.09.2022).