Birden çok suç nedeniyle aynı kişi hakkında dava açılması halinde yargılama giderlerinin hesaplanması

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 326. Maddesinin birinci fıkrasına göre, birden çok suçtan dolayı aleyhinde kovuşturma yapılmış olan kimse, bunların bir kısmından mahkûm olmuş ise, beraat ettiği suçların duruşmasının gerektirdiği giderleri ödemekle yükümlü tutulamaz.[1]

Yargılama giderlerinin ödenmesi mahkûmiyet koşuluna bağlı kılınmıştır. Bu nedenle hakkında birden çok suçtan dava açılan sanık bunların bir bölümünden mahkum olmuş, diğerlerinden beraat etmiş ise, beraat ettiği suçlar nedeniyle yapılmış yargılama giderleri sanığa yüklenemeyecektir.

İştirak halinde işlenmiş suçlarda yargılama giderleri

İştirak halinde işlenmiş bir suç nedeniyle mahkûm edilmiş olanlara, sebebiyet verdikleri yargılama giderleri ayrı ayrı yükletilir. (CMK md. 326/2)

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 326. Maddesinin bu hükmü, şeriklerin tutuklanmalarından ve cezalarının infazından doğan giderler konusunda uygulanacaktır. Burada faillerin bireysel sorumlulukları esas alınmıştır.[2]

Suçu birlikte işleyen sanıkların neden oldukları yargılama giderlerinden ayrı ayrı sorumlu tutulmaları yerine, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 326. Maddesinin ikinci fıkrasına aykırı biçimde ‘Yargılama giderinin sanıklardan eşit olarak tahsil edilmesi’ biçiminde karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[3]

Çünkü yargılama giderlerinin her bir sanığın sebep olduğu tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesi gerekmektedir. Bu nedenle örneğin; “Eşit oranda” alınmasına karar verilmesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 326. Maddesinin 2. fıkrasına aykırı bir davranış olacaktır.[4]

Örneğin; iştirak halinde suç işleyen suça sürüklenen çocuklardan sarfına sebebiyet verdikleri yargılama giderlerinin ayrı ayrı, ortak yapılan yargılama giderlerinin ise payları oranında alınmasına karar verilmesi gerekirken, yargılama giderlerinin ayrı ayrı eşit olarak alınmasına karar verilmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 326/2. maddesine aykırı olacaktır.[5]

Neden olunan yargılama giderlerinin ayrı ayrı ortak yapılan giderlerin payları oranında alınması zorunluluğu

İştirak halinde suç işleyen faillerin sarfına sebebiyet verdikleri yargılama giderlerinin ayrı ayrı, ortak yapılan yargılama giderlerinin ise payları oranında alınmasına karar verilmesi gerekir.

Bu durumlarda örneğin, yargılama giderlerinin ayrı ayrı eşit olarak alınmasına karar verilmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 326. Maddesinin 2. fıkrasına aykırı olacaktır.[6]

Birden fazla sanığın kendisini aynı avukatla temsil ettirmesi halinde vekâlet ücreti

Birden fazla sanık hakkında açılan veya önceden ayrı ayrı açılmış olup sonradan birleştirilen bir ceza davasında, birden fazla sanığın kendisini aynı avukatla temsil ettirmesi halinde, beraat eden sanıklar hakkında mahkemelerce kurulacak hükümde sanıklar lehine tek vekâlet ücretine mi yoksa birden fazla vekâlet ücretine mi hükmedileceği ve birden fazla vekâlet ücreti ödenecekse hangi şartlarda ve ne kadar vekalet ücretine hükmedileceği hususu tartışmalara neden olmaktadır.[7]

Bu tartışmada konuyu iki başlık altında incelemek faydalı olacaktır. Bilindiği üzere, ceza muhakemesinde müdafilik, zorunlu ve isteğe bağlı (özel) müdafilik şeklinde ele alınmaktadır.

Zorunlu müdafilikte Vekâlet Ücreti

Zorunlu müdafilik ücret tarifesinin dayanağını "Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik" hükümleri oluşturmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi Ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul Ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik[8], 10. Maddesinin 4. Fıkrasında bu konuyu düzenlemiştir.

Bu yönetmelikte yer alan 10. Maddenin dördüncü fıkrasına göre, aralarında menfaat çatışması bulunmayan birden fazla şüpheli, sanık, mağdur, şikâyetçi, suçtan zarar gören veya katılan için görevlendirilen aynı müdafi ya da vekile bu kişilerin her biri için ayrı ücret ödenecektir.[9]

Bu nedenle birden fazla sanık hakkında görülen bir ceza davasında, sanıklardan bir kısmının zorunlu müdafi ile bir kısmının ise özel müdafi ile temsil edilmesi mümkündür. Burada mahkemece sadece özel müdafi ile temsil edilen sanıklar lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği hususu dikkate alınmalıdır.

Mahkemelerce hükmedilecek yasal vekalet ücretinin tarafları ve hükümlerinin, sanıkla avukatı arasında yapılan sözleşmede kararlaştırılan avukatlık ücretinin tarafları ve hükümleriyle farklılık arz ettiğini ifade edebiliriz,

Mahkemelerce haksız çıkan taraf aleyhine hükmedilecek vekalet ücretinin yasal dayanağını, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 324 ve devamı maddeleri ile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 168. maddesine göre hazırlanan avukatlık asgari ücret tarifeleri (AAÜT), vekalet ücretinin miktarını ise yine 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 169. maddesi ve ilgili avukatlık asgari ücret tarifesi (AAÜT) belirlemektedir.

Avukatlık asgari ücret tarifeleri, belirli dönemlerde yenilenmekte ve değişmektedir. Bu değişen miktarlarda yasal vekâlet ücreti ödenmesi ile ilgili mahkemelerce takip edilmesi gereken dayanak belgeler, yukarıdaki paragrafta ifade ettiğimiz yasal düzenlemelerde yer almaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Yargılama Giderleri" başlıklı 324. ve devamı maddelerinde, avukatlık ücretleri yargılama giderleri kapsamında değerlendirilmektedir.

Bu nedenle, mahkemelerce verilecek hüküm ve kararlarda yargılama giderlerinin ve kimlere yükletileceğinin gösterilmesi zorunludur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi halinde gider" başlıklı 327. Maddesinde; kişi, sadece kendi kusurundan kaynaklı giderleri ödemeye mahkûm edileceği, bu kişinin önceden ödemek zorunda olduğu giderlerin Devlet Hazinesince üstlenileceği ifade edilmektedir.

Ceza yargılamasında sanık hakkında beraat kararı verilmesi ve sanığın kendisini en az bir vekille temsil ettirmesi halinde, sanık lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekir.

Ayrıca bu ücretin haksız yargılamaya mahal verildiği için Devlet Hazinesince ödenmesi zorunludur.

Sanık hakkında beraat kararıyla birlikte veya beraat kararından ayrı olarak mahkumiyet, düşme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, güvenlik tedbiri veya ceza verilmesine yer olmadığına dair bir karar verilmesi halinde, kararın gerekçesine göre kusuru bulunan ve hakkında ceza davası açılmasına neden olduğu kanaatine varılan bir sanık lehine vekalet ücretinin ödenmesine karar verilemeyecektir.[10]

Başka bir söylemle, ceza yargılaması sonunda bir sanık hakkında atılı suçtan dolayı "beraat" kararı verilmesi durumunda, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'de belirtilen miktarda "sanık lehine" vekalet ücretine hükmedilmesi zorunludur.

Burada hükmedilecek vekalet ücretine dair mevzuatta bireysel bir düzenleme hüküm altına alınmış olmakla ceza davasında beraat eden sanık sayısının birden fazla olması halinde, hangi usul ve esaslara göre, kaç adet vekalet ücretine hükmedileceğine dair açık bir hüküm yoktur.

Ancak 2016 yılında geçerli olan AAÜT'de yer alan 14/4. Maddesinde; beraat eden sanıkların birden fazla olması halinde, beraat nedeni ortak olan sanıklar için müdafii lehine tek, beraat nedeni ayrı olan sanıklar lehine müdafii ile ilgili olarak ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmedileceği ifade edilmişti.

Bu düzenlemenin öncesinde veya sonrasında, buna benzer bir hüküm yer almamıştır. Genel olarak baktığımızda, konunun yargısal kararlarda o dönemde yürürlükte bulunan AAÜT'ye göre farklı ilke ve esaslara göre değerlendirildiği gözlenmektedir.

Yargıtay, yargılama giderlerinin hükmün tamamlayıcı bir parçası niteliğinde bulunduğunu, yargılama giderlerinin kararlarda gösterilmesinin zorunlu olduğunu, temyiz incelemesinin hükmün yargılama giderlerine de şamil olmak üzere yapılması gerekeceği hususlarını bazı kararlarında dile getirmektedir.[11]

Birden fazla sanık ile ilgili olarak açılan kamu davalarında beraat kararı verilmesi halinde, vekâlet ücretine her bir sanık ile ilgili olarak hükmedilip hükmedilmeyeceği konusunda bir kısım Bölge Adliye Mahkemelerinin İlgili Ceza Dairelerinin kararlarında vekâlet ücretinin sayısına dair açık bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.

Bundan başka, vekâlet ücretinin yargılama gideri olarak hükümde gösterilmesinin zorunlu olduğu konusu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 324. Maddesinin ikinci fıkrasında açıkça hüküm altına alınmıştır.

Yargıtay, 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gereğince açılmış bir "şahsi davada", ayrı ayrı (şahsi) dava açılmadıkça birden çok şikâyetçi için açılan şahsi davada müdahiller lehine vekâlet ücretine de ayrı ayrı hükmedilmesinin mümkün olamayacağına karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.[12]

Yine Yargıtay o dönemlerde, tek bir şikâyet dilekçesiyle açılmış olan tek bir (şahsi) ceza davası için müdahiller lehine tek bir vekâlet ücretine hükmedileceğine karar vermekteydi.[13]

Ceza yargılaması, suç şüphesiyle birlikte başlamaktadır ve maddi gerçekliğe ulaşmak amacıyla yürütülmektedir. Bu nedenle ceza yargılaması kavramını, failin fiilini yasal düzenlemede belirtilen koşullarda yapılacak soruşturma ve kovuşturma işlemleriyle birlikte yorumlayıp değerlendiren ve ceza hükmünde tanımı yapılan suçun oluşup oluşmadığını ortaya çıkaran, yargı organı eliyle yine yasada belirtilen hükmün verilmesiyle sonuçlanan bir süreç olarak tanımlamak mümkündür.

Ceza yargılamasının yürütülmesinde esaslı özneler sahne almaktadır. Başta hâkim (mahkeme) olmak üzere iddia makamı ve savunma makamı ceza yargılamasının kurucu unsurlarıdır. Belirtmek gerekir ki, şikâyete tabi suçlarda şikâyet şartının gerçekleşmesi halinde bir katılma talebi veya kararı olmadan da kamu davasının devam edebilmesi mümkündür.[14] Bu yüzden sanık, iddia makamı ve yargıç, yargılamanın en temel unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kamu davası, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170 ve devamı maddelerine göre açılmaktadır. Burada sanığın suç oluşturduğu iddia edilen eyleminin ve bu eyleme uyan suç tipinin davayı açan belgede (iddianame vb.) belirtilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kamu davasının, Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame ile açılan dava olduğu söylenebilir.

Bir kamu davası, en az bir davacının (iddia makamı), en az bir sanığın ve en az bir suça konu eylemin bulunması şartıyla varlığını hissettirir. Burada ceza davası kavramı, yargı organı önünde görülen bir veya birden fazla kamu davasını nitelemek için günlük dilde kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

"Bağlantı" kavramı

Suça konu eylemler arasındaki "bağlantı" kavramı iki başlık altında inceleme konusu yapılabilir:

1) Birincisi, birden fazla sanık hakkında açılan davalar arasındaki (objektif) bağlantıdır.

2) İkincisi ise, bir sanığın birden fazla eylemini konu edinen (sübjektif) bağlantıdır.

Şartları varsa kamu davalarının birlikte açılması veya sonradan birleştirilerek birlikte görülebilmesi mümkündür.[15]

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yeniden düzenleme altına alınan ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndan pek çok açıdan değişiklik gösteren hükümleri olan "suça iştirak" kavramı, birden fazla kamu davası arasındaki "bağlantı" kavramına benzer şekilde, birden fazla sanık hakkında tek bir yargılama süreci yürütülmesi için elverişli bir diğer olguyu işaret etmektedir.

Bir sanığın ceza yargılaması sonunda beraat etmesi halleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223/2. Maddesinde açıkça belirtilmektedir. Beraat kararı şu hallerde verilebilir:

1) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,

2) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,

3) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,

4) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,

5) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması," halleri olarak sınırlı sayıda düzenlenmiştir. Madde metninde yazılı beraat nedenleri arasında bir öncelik veya ayrıcalık öngörülmediği açıkça görülebilmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 324. Maddesinin ikinci fıkrasında, yargılama sırasında yapılan giderlerinin neler olduğunu ve yargılama sonucunda bu giderlerin kimler tarafından ödeneceğinin hükümde belirtilmesinin zorunluluğu dile getirilmektedir. Burada vekâlet ücretinin de bu yargılama giderlerinin kapsamında yer aldığını ifade etmeliyiz.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi hâlinde gider" başlıklı 327. maddesinde, hakkında beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen kişinin, sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkûm edileceği ve kişinin önceden ödemek zorunda kaldığı giderlerin Devlet Hazinesince üstlenileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu yasal düzenleme ile aleyhine açılan ceza davasında beraat eden, dolayısıyla mağdur edilen bir sanığın, gerek yargılama öncesi gerekse yargılama sürecinde münhasıran aleyhine yürütülen ceza yargılaması nedeniyle uğramış olduğu zararların karşılanması amaçlanmıştır. Yargı organlarınca hükmedilecek (yasal) vekalet ücreti, bu nedenle "sanık lehine" hükmedilen bir miktar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Beraat eden sanığın ödemek zorunda kaldığı yargılama giderlerinin Devlet Hâzinesinden karşılanması ile ilgili kural, Avukatlık Kanunu ve AAÜT hükümlerine göre hükmedilecek olan yasal vekalet ücretinin, avukatla vekil eden arasında yapılan sözleşmede kararlaştırılan miktar ne olursa olsun, mahkemece beraat eden sanık lehine hükmedilecek miktarın Devlet Hazinesince karşılanması amacıyla hükme bağlanmıştır.

Bu yüzden, Avukatlık Kanunu'nun 169. maddesinde mahkemelerce hükmedilecek vekâlet ücreti miktarının, avukatın emeği ve benzeri hususlar dikkate alınarak AAÜT'de öngörülecek miktardan az ve üç katından fazla olamayacağı ilkesi benimsenmiştir.

Belirtmek gerekir ki, hemen hemen tüm avukatlık asgari ücret tarifelerinde "ceza davalarında ücret" ortak başlığı altında "maktu" olarak belirlendiği, yani sanık sayısına göre hükmedilecek vekâlet ücretinde mahkemelerin bir takdir yetkisi de kullanamayacağını söyleyebiliriz.

Bir sanık lehine tek bir (maktu) avukatlık vekâlet ücretine hükmedilmesi

Ceza yargılamasında kendisini, en az bir özel müdafi ile kurduğu sözleşme (vekalet) ilişkisi çerçevesinde temsil ettiren ve aldığı avukatlık (savunma) hizmetinin bedelini, özel hukuk kurallarına göre ödemekle yükümlü olan kişi, beraat eden sanıktır. Bu nedenle sanık kendisini kaç avukatla ve ne kadar ücretle temsil ettirirse ettirsin bir sanık lehine tek bir (maktu) avukatlık vekalet ücretine hükmedilmesi gerekecektir.

Birden fazla sanık hakkında mahkemelerce beraat kararı verilmesi

Birden fazla sanık hakkında mahkemelerce beraat kararı verilmesi halinde, hükmedilecek vekalet ücretinin her sanık için ayrı ayrı mı yoksa tüm sanıklar için tek bir vekalet ücreti mi olarak hükmedilmesi gerektiği konusuna şu şekilde yanıt verilebilir.

"Ceza sorumluluğunun şahsiliği" ve "cezaların bireyselleştirilmesi" ilkeleri geerğince ceza yargılama süreci, kural olarak her sanık yönünden ayrı ayrı yürütülen bir süreçtir.

İster bağlantı sebebiyle ister iştirak halinde işlenen suçlar sebebiyle birlikte görülen çok sanıklı bir ceza davasında, her sanığın ifadesinin ayrı ayrı alınması, her sanığın suç oluşturan eyleminin ve her sanık hakkında toplanan delillerin ayrı ayrı değerlendirilmesi, her sanığın neden beraat ettiğinin gerekçesinin ayrı ayrı yazılması ve koşulları varsa her sanık için ayrı ayrı beraat hükmü kurulması zorunludur.

Bu yüzden avukatlık (savunma) hizmeti ne şekilde yerine getirilirse getirilsin, kural olarak sanıkların eylemleri arasındaki objektif farklılıklar (asıl fail, azmettiren vb.) veya sanıkların sahip oldukları sübjektif özellikler (yaş küçüklüğü vb.) bakımından müdafiilik görevinin her bir sanık için ayrı ayrı yürütülmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, birden fazla sanığın tek bir müdafi tarafından temsil edilmesi halinde her bir sanık yönünden avukatlık hizmeti ayrı ayrı verilmektedir.

Yani her sanık için ayrı bir savunma hizmeti gerçekleştirilecektir. Burada tüm sanıkların müdafıisi aynı olsa dahi sanıklar müdafi; tüm sanıklarla ayrı ayrı görüşmek ve gerek eylemlerini gerekse kişisel durumlarını, dava dosyasındaki delilleri her sanık açısından ayrı ayrı araştırmak zorunda kalacaktır.

Bundan başka, Avukatlık Kanunu'na göre müdafiin görevini yerine getirmesi sırasında sanık konumundaki müvekkilleri arasında menfaat çatışması ölçütünü de dikkate alarak görevini her sanık için ayrı ayrı dikkat ve özen göstererek yerine getirmesi gerekecektir.

Bu durumda sanıkların da, müdafiden kendi savunmalarını ayrı bir özen göstererek yapmasını beklemeleri söz konusu olacaktır. Bu anlamda her sanığın müdafine ayrı ayrı sözleşme gereği avukatlık ücreti ödemiş veya ödemekle yükümlü olacağı, netice itibariyle mahkemelerce beraat eden sanık için hükmedilecek maktu vekalet ücretinin "sanık lehine" hükmedilmesi gerekeceği söylenebilir.

Sonuç olarak; bir ceza davasında birden fazla sanık hakkında beraat hükmü verilmesi durumunda, her bir sanığın, hakkında yürütülen kamu davasının açılmasında kendi kusurunun olmaması şartıyla ve yukarıda açıklanan temel ilkeler çerçevesinde, tek bir avukatla temsil edilseler dahi mahkemece sanıklar lehine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'de yazılı maktu vekalet ücreti miktarınca her sanık için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.[16]

Sanıkların mahkûmiyetine karar verildiğinde vekâlet ücreti

İsnat edilen suçu iştirak halinde işledikleri sabit olan sanıkların mahkumiyetine karar verilmiş ise, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 326/2. maddesi uyarınca vekalet ücretinin sanıklara eşit olarak yükletilmesi gerekecektir.

Örneğin; bu durumda müştereken ve mütesilsilen alınmasına karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[17]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------------------

[1] Tasarıda “1412 sayılı Kanunda yer alan yanlış anlama ve hatalı uygulamalara neden olan "müşterek fail olmak üzere" sözcükleri yerine "iştirak nedeniyle" sözcükleri kullanılmış, aynı suçtan dolayı iştirak nedeniyle (asli veya fer'i fail olarak) yargılanıp hükümlendirilenlerin yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu oldukları belirtilmiştir.” şeklinde açıklamalar yer almaktaydı.

[2] Tasarının 379 uncu maddesinin başlığı "Bağlantılı davalarda giderler" olarak değiştirilmiş, ikinci fıkrası ise ceza hukuku ilkelerine uygun olarak yeniden düzenlenmiş ve 326 ncı madde olarak kabul edilmiştir.

[3] Y.6.CD, E: 2018/2738, K: 2019/2317, T: 10.04.2019.

[4] Y.6.CD, E: 2016/107, K: 2019/783, T: 13.02.2019.

[5] Y.17.CD, E: 2018/2400, K: 2018/5447, T: 18.04.2018.

[6] Y.17.CD, E: 2018/2400, K: 2018/5447, T: 18.04.2018.

[7] Uyuşmazlık için bkz.; Y.19.CD, E. 2019/33104 K. 2019/13267 T. 22.10.2019.

[8] RG: T. 02.03.2007, S. 26450.

[9] Değişik:RG-22/7/2016-29778.

[10] YCGK’nun 14.03.2019 tarihli, 2019/4-6 E. 2019/214 K. sayılı kararı.

[11] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 26.05.1935 tarihli. 1935/111 E., 1935/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı.

[12] Uyuşmazlık konusunun, o tarihte yürürlükte bulunan 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gereğince açılmış bir "şahsi davada", müdahiller vekilinin verdiği tek dilekçe ve ekindeki tek vekâletname ile açmış olduğu şahsi davanın, sanığın her üç müdahile karşı işlediği sabit olan bir yaralama suçu nedeniyle "mahkumiyet" ve ayrıca "manevi tazminat davalarının 500'er liralık kısmının kabulüyle geri kalan kısmın reddine" dair hükümlerle sonuçlanması karşısında, kendisini tek vekille temsil ettiren "birden fazla müdahil lehine" hükmedilen 400'er lira maktu, 50'şer lira nispi vekalet ücretinin, usulüne uygun belirlenip belirlenmemesi olduğu, Hüküm tarihinde (04.01.1979) yürürlükte bulunan (1975 yılı) Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin "avukatlık ücretinin şuurları”na dair 4. maddesinde ve "karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret" başlıklı 9. maddesinde belirtilen ilkelere göre; "...vekalet ücretinin tayininde esas ve ilke olarak davacı veya sanıkların adedinin değil, usulünce açılmış olan ve avukat tarafından takip olunan (şahsi) davaların adedinin esas alındığının, taraflara yükletilecek avukatlık parasının her dava için ayrı ayrı tayininin öngörüldüğünün..." buna göre ayrı ayrı (şahsi) dava açılmadıkça birden çok şikayetçi için açılan şahsi davada müdahiller lehine vekalet ücretine de ayrı ayrı hükmedilmesinin mümkün olamayacağına karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bkz.; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.1979 tarihli, 1979/2-229 E., 1979/477 K. sayılı kararı.

[13] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.10.1978 tarihli, 1978/2-324 E.,1978/350 K. sayılı kararı da aynı gerekçelere dayanmaktaydı. O dönemde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile 1975 yılında yürürlüğe giren AAÜT hükümleri kapsamında yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda, müdahillerin sanığın tek bir eyleminden dolayı mı yoksa birden fazla eyleminden dolayı mı zarar gördüğü açıklanmadan ve müdahiller vekili tarafından açılan "şahsi dava ve manevi tazminat davaları" nedeniyle müdahiller lehine yükletilecek vekalet ücretinin miktarı hususunda verilen kararlar olduğu gözlenmektedir.

[14] 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile mülga olan 765 sayılı TCK ve 1412 sayılı CMUK'de öngörüldüğü şekilde, takibi şikâyete bağlı bir kısım suçlar için önceden var olan "şahsi dava" kavramı ceza muhakemesi bugün için hukuk sistemimizde bulunmamaktadır. Bu nedenle, ceza muhakemesi sistemimizde özel kanunlarda yer alan bir kısım suçlar (İcra ve İflas Kanunu, Çek Kanunu v.b.) istisna olmak üzere artık sadece "kamu davası" olarak adlandırılan ceza davası türü vardır ve bu dava kural olarak ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen soruşturma aşaması sonucunda ortaya çıkmaktadır.

[15]Toroslu,N./Feyzioğlu,M., Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara, 2009; Yenisey,F./Nuhoğlu,A., Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2016, Soyaslan, D., Ceza Muhakemesi Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2016, Bağlantı ve iştirak halinde işlenen suçlardan dolayı yapılan yargılama giderleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bağlantılı davalarda giderler" başlıklı 326. maddesinde; "(1) Birden çok suçtan dolayı aleyhinde kovuşturma yapılmış olan kimse, bunların bir kısmından mahkûm olmuş ise, beraat ettiği suçların duruşmasının gerektirdiği giderleri ödemekle yükümlü değildir. (2) İştirak halinde işlenmiş bir suç nedeniyle mahkûm edilmiş olanlara, sebebiyet verdikleri yargılama giderleri ayrı ayrı yükletilir." şeklinde ayrı fıkralarda sistematik biçimde ele alınmıştır.

[16] Y.19.CD, E. 2019/33104, K. 2019/13267, T. 22.10.2019.

[17] Y.7.CD, E: 2015/5733, K: 2017/6878, T: 27.09.2017.