I. Giriş

İşbu yazının ilk bölümünde; “Banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması” başlıklı Türk Ceza Kanunu m.245’nın ilk fıkrası, ikinci bölümünde ise, aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları ile ilgili tartışmalı hususlar incelenecektir.

“Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması” başlıklı TCK m.245’in ilk üç fıkrasına göre;

“(1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

(2) Başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

(3) Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır”.

II. TCK m.245/1 Yönünden

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 245. maddesinde düzenlenen banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu, bir hareketli suç olarak nitelendirilmelidir. Başkasına ait bir banka veya kredi kartının her ne şekilde olursa olsun ele geçirilmesi veya elde bulundurulması banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu olmadığı gibi, banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçuna teşebbüs edilmesi de değildir.

Kanaatimizce; başkasına ait bir banka veya kredi kartını izinsiz almak, fakat kullanmamak, hırsızlık suçu sayılabilir. Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçuna teşebbüsten bahsedilebilmesi için failin kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın kartı kullanması, kullanmaya veya kullandırmaya çalışması gerekir. Bunun için, kartın her ne şekilde olursa olsun elde edilmesi hazırlık hareketi, bu kartı kullanmak amacıyla bir yere gidilmesi, o yere girilip alışveriş yapılması ve alışveriş sırasında kartın kullanılmaya çalışılması ve kullanılması, ancak sonuca ulaşılamaması ise eski adı ile suça eksik teşebbüs olarak kabul edilmelidir.

Her ne şekilde olursa olsun kartı elinde bulunduran fail, kart sahibinin izni olmaksızın kartı kullanarak veya kullandırarak kendisine veya başkasına yarar sağlamışsa, bu durumda suçun tamamlanmış halinden bahsedebiliriz. Hatta bu anlamda suçun bir hareketli değil, kart sahibinin izni olmaksızın kullanmak veya kullandırmak ve devamında kendisine veya başkasına haksız maddi yarar sağlamak şeklinde iki hareketinin olduğu veya bunlardan ilkinin hareket ve diğerinin netice olduğu kabul edilebilir ki, bu ikinci düşünce daha isabetlidir.

Belirtmeliyiz ki; 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu m.3/1-e’de; "Kredi kartı: Nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımı veya nakit çekme olanağı sağlayan basılı kartı veya fiziki varlığı bulunmayan kart numarasını, ifade eder." hükmü uyarınca, kredi kartı yönünden fiziki kart elde olmadan da 5237 sayılı TCK, m.245/1 gündeme gelebilir. Diğer taraftan, fail, rıza ile verilen kartla anlaşmanın dışında para çekerse (200 TL yerine 300 TL çekmesi gibi) yine TCK m.245/1 gündeme gelecektir.

Kartın ele geçirilmesi veya elde bulundurulması suçun önşartı değil, hazırlık hareketi olup, kart olmadan suç işlenmesi mümkün değildir. TCK m.245/1'de öngörülen suçun ön şartı, kart sahibinin rızasının olmamasıdır. Çünkü rıza olduğu takdirde suç oluşmayacaktır. Rızanın varlığı baştan olabileceği gibi, sonradan da gerçekleşebilir. Ancak bu rıza, şikayetten feragat veya vazgeçme olarak değerlendirilmemelidir.

Burada rıza, TCK m.26/2’de düzenlenen hukuka uygunluk nedenlerinden “ilgilinin rızası” değil, suçun fiil unsuru kapsamında değerlendirilmesi gereken ve kanuni tanımında öngörülen tipikliğe dahil olan rızadır. Başka bir ifadeyle, kartın rıza ile verilmesi durumunda suç hiç meydana gelmeyecektir. Bu durumun en önemli sonuçlarından birisi, TCK m.30’da düzenlenen hata bahsinde gündeme gelecektir. Bu suçta rıza hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilirse, rızanın varlığı konusunda hataya düşülmesi durumunda, TCK m.30/3’e göre hatanın “kaçınılmaz”, tipiklik kapsamında kabul edildiği takdirde TCK m.30/1’e göre hatanın “esaslı” olup olmadığı değerlendirilmelidir.

Aşağıda, başkasına ait bir banka veya kredi kartını ele geçirmenin veya elinde bulundurmanın, banka veya kredi kartlarını kötüye kullanılması suçunun icra hareketi sayılamayacağı anlamına gelen Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin emsal kararına yer vereceğiz. Esas itibariyle kararda “kartı elinde bulundurma” ile “kartı kullanma ve menfaat temin etme” hareketlerinin birbirinden ayrıldığı, her ikisinin ayrı suç kapsamında değerlendirildiği görülecektir.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 05.07.2012 tarih, 2011/10197 E. ve 2012/13350 K. sayılı kararında; “Yasa maddesindeki düzenleme karşısında;

a- Başkasına ait banka veya kredi kartının her ne suretle olursa olsun ele geçirilmesi veya elde bulundurulması,

b- Kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın kartın kullanılması veya kullandırılması,

c- Kişinin kendisine veya başkasına yarar sağlaması koşullarının birlikte gerçekleşmesi halinde TCK’nın 245/1. maddesinde yazılı olan suçun oluşabileceği, maddede yer alan ‘her ne suretle olursa olsun’ ifadesi ile banka veya kredi kartının yasalarda suç oluşturmayan eylemlerle ele geçirilmesinin kastedildiği, bu düzenleme ile yasa koyucunun, banka ya da kredi kartının failin eline hukuka uygun yollardan geçmesi halinde doğabilecek duraksamaları gidermek istediği ve bu ele geçirme hukuka uygun olsa bile banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılmasını yaptırıma bağladığı,

5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinde ise; zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma eyleminin ‘hırsızlık’ olarak tanımlandığı,

5237 sayılı TCK’nın 245/1. maddesindeki ‘her ne surette olursa olsun’ ifadesinin banka veya kredi kartlarının sadece hukuka uygun yollardan ele geçirilmesini kapsadığı kartın ele geçirilmesi aşamasına kadar eylemlerin suç teşkil etmesi durumunda, bu aşamaya kadar olan eylemlerin yasadaki karşılığı ne ise o suçtan, cezalandırılacağı, m.245/1’deki suçun oluşması için kart ele geçirildikten sonra yarar sağlamaya yönelik icrai hareketlere başlanılması gerektiği cihetle,

Dava konusu olayda sanıkların kurduğu düzenek sayesinde, ATM'den para çekmek için gelen şikayetçiye ait iktisadi değer taşıdığında kuşku bulunmayan menkul mal niteliğindeki kredi kartını, sıkıştığı ATM'den alma eyleminin ‘hırsızlık’ suçunu oluşturduğu, ‘banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması’ suçunun ise icrai hareketlerine başlanmadan sanıkların yakalandıkları ve şikayetçinin kartın ATM'ye sıkışması üzerine hemen bankayı arayıp kart ile ilgili hesap arasındaki irtibatı kapattırması nedeniyle somut olayda bu suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, neticede sanıkların eyleminin bir bütün halinde ‘hırsızlık’ suçunu oluşturduğu ve bu suçtan cezalandırılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfının tayininde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi…” hukuka aykırı görülerek, sanık hakkında “banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması” suçundan verilen mahkumiyet kararı bozulmuştur.

III. TCK m.245/2-3 Yönünden Değerlendirme

Failin, suçun ikinci ve üçüncü fıkralarında öngörülen fiilleri birlikte gerçekleştirdiği; örneğin, önce bir başkasının hesabıyla ilişkilendirerek sahte banka kartı ürettiği, sonrasında bu kartı kullanarak yarar sağladığı durumda, her iki fıkradan ayrı ayrı mı, yoksa sadece üçüncü fıkrada düzenlenen sahte banka kartı kullanma suçundan mı cezalandırılacağı, bu suçla ilgili bir başka tartışma konusudur.

Bu konu ile ilgili;

- TCK m.245/2’nin, üçüncü fıkra yönünden “geçit suç” olduğu, dolayısıyla üçüncü fıkrada düzenlenen suç işlendiğinde, her iki fıkradan ayrı ayrı cezalandırma yoluna gidilemeyeceği,

- İki fıkra arasında tüketen tüketilen norm ilişkisi olduğu,

- İkinci fıkranın tamamlanmış hali ile üçüncü fıkranın teşebbüs aşamasında kalmış halinin somut olaya uygulanıp, çıkan sonuç cezalardan ağır olanın uygulanması,

Başlıca öne çıkan görüşlerdir. Yazının devamında bu görüşlere, Yargıtay kararları ve kendi değerlendirmelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

A. TCK m.245/2 ile m.245/3’ün Geçitli Suç Olduğu Görüşü

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.06.2019 tarihli, 2015/8-960 E. ve 2019/467 K. sayılı güncel içtihatında; “TCK'nın 245/3. maddesindeki sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlama suçunu işlemeyi kasteden failin öncelikle sahte oluşturulmuş veya üzerinde sahtecilik yapılmış bir banka veya kredi kartına ihtiyacı vardır. Bunun için de, sahte banka veya kredi kartını ya kendisi oluşturup üretmek, ya satın almak ya da kabul etmek suretiyle TCK'nın 245/2. maddesinde düzenlenen sahte banka veya kredi kartı üretme, satın alma veya kabul etme suçlarından birini işlemesi zorunludur. Bu nedenle TCK'nın 245/2. maddesindeki sahte banka veya kredi kartı üretme, satın alma veya kabul etme suçları aynı maddenin üçüncü fıkrasındaki suçu işlemeyi kasteden fail bakımından geçit suçu niteliğindedir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.05.2017 tarihli ve 211-259 Sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır”. İbareleriyle, ikinci fıkrada düzenlenen suçun “geçit suç” olduğu, failin her iki fıkradan ayrı ayrı cezalandırılamayacağı ifade edilmiştir.

TCK m.245/3’in metni incelendiğinde; sahte banka veya kredi kartının nasıl elde edildiğine önem verilmediği, TCK m.245/2’de öngörülen, sahte bir banka veya kredi kartının “üretilmesi”, “satın alınması” veya “kabul edilmesi” seçimlik hareketlerinin yerine getirilmesinin “zorunlu olmadığı”, yani suça konu kartın nasıl elde edildiğine önem verilmeksizin, bu kart aracılığıyla kişinin kendisi veya başkasına yarar sağlaması ile suçun icra hareketlerinin tamamlanacağı anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle; üçüncü fıkradaki suçun meydana gelmesi için “sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartı” nın kullanılması yeterli görülmüş olup, ikinci fıkradaki “üretme”, “satın alma”, “kabul etme” fiilleri ile bağlı kalınmamıştır.

Buna ek olarak, TCK m.245/2’nin geçit suç olduğu kabulünde bazı sorunlarla karşılaşılabilir. TCK m.245/2’ye göre hapis cezası süresi üç ila yedi yıl iken, üçüncü fıkrada dört ila sekiz yıldır. Görüleceği üzere, bu iki fıkrada ayrı olarak düzenlenen suçlar için öngörülen ceza süreleri birbirine oldukça yakındır. Failin sahte banka veya kredi kartı üretmesi, sonrasında bu kartı kullanırken yakalanması, yani ikinci fıkradaki suçun tamamlanıp, üçüncü fıkrada düzenlenen suçun teşebbüs aşamasında kalması durumunda verilecek ceza, failin yalnızca sahte banka veya kredi kartı üretmesi suçunun tamamlanmış halinden daha hafif olacaktır. Bunun hakkaniyete ve adalete aykırı olduğu tartışmasızdır; zira böyle bir durumda fail, sahte banka veya kredi kartını üretmekle kalmayıp, bunu kullanmaya da çalışarak, bu kartı yalnızca üreten kişiye nazaran, hukuk düzenini daha ağır bir biçimde tehdit ve ihlal etmesine rağmen, daha az cezayla karşı karşıya kalmaktadır. Nitekim Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 18.02.2015 tarihli, 2014/26229 E. ve 2015/12123 K. sayılı kararına göre; “5237 Sayılı T.C.K.nun 245. maddesinin 2 ve 3. fıkralarının geçitli suç kabulü halinde, kullanmaya teşebbüs durumunda hükmolunacak asgari hapis cezası, 2. fıkrada düzenlenen sahte banka veya kredi kartını satın alma veya kabul etmenin asgari cezasının üçte biri olacaktır. Diğer bir anlatımla sahte kartı kullanmayan, kullanmaya teşebbüs etmeyen sadece bulunduran fail en az üç yıl hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılırken, satın aldığı veya ürettiği sahte kartı kullanmaya teşebbüs eden sanığın ise 1 yıl hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilecek ve bu durum yasa koyucunun amacına, Kanunun ruhuna, cezada orantılılık ilkesine aykırı olacaktır”.

TCK m.245/2 ve 3’ün geçitli suç olduğuna hükmedilen, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.06.2019 tarihli kararının muhalefet şerhinde, yukarıda yer verdiğimiz Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 18.02.2015 tarihli kararına paralel olarak; “Baştan söylemek gerekirse: geçitli suç için yukarıda özetlenen ve üzerinde birlik bulunan açıklamalar ışığında konu incelendiğinde; 5237 Sayılı Kanun'un 245. maddesinin üçüncü fıkrası için 245/2. fıkranın geçitli suç durumunda olmadığı açık ve net bir biçimde görülmektedir.

Üçüncü fıkradaki suçun işlenebilmesi ikinci fıkradaki normun mutlaka tüketilmesi gerekmemektedir. Bazı durumlarda ikinci fıkra hükmü ihlal edilmeden/tüketilmeden üçüncü fıkradaki suç işlenebilmektedir.

Örneğin; gerçek kart üzerinde sahtecilik yapılarak kullanılması ve yarar sağlanması halinde üçüncü fıkra hükmü ihlal edilmekle birlikte ikinci fıkradaki düzenlemenin sadece sahte karta ilişkin olması nedeniyle ikinci fıkra hükmü ihlal edilmemektedir. Yani fail ikinci fıkra hükmünü ihlal etmeden üçüncü fıkradaki suçu işleyebilmektedir. Başka hiçbir neden olmasa bile bu düzenleme ikinci fıkranın geçit/geçitli suç olmasına engeldir.

Yine ikinci fıkradaki suçun oluşumu açısından sahte üretilen kartın başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilmesi zorunlu olduğu halde, sahte kartın kullanılmasına ilişkin üçüncü fıkradaki suçun oluşumu için başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirmek gerekmemektedir(…)

Ayrıca; sahte kartı üreten, bulunduran veya satın alan kişinin bu kartı kullanmadan devretmesi durumunda da ikinci fıkra ihlal edilmesine karşın üçüncü fıkranın ihlali söz konusu değildir.

Yukarıda da açıklandığı üzere; ihlal edilen bir hükmün geçitli suç olduğu ve görünüşte içtimaının gerçekleştiğini söyleyebilmek için ağır olan hükmün ihlali için her durumda daha hafif bir cezayı gerektiren hükmün (geçit suçunun) ihlal edilmesi zorunludur.

Türk Ceza Yasasının 245/3. fıkrası hükmünün ihlali işin her durumda ikinci fıkra hükmünün ihlal edilmesi gerekmediği için sayın çoğunluğun 245/2. maddedeki suçun geçit suçu olduğuna dayanarak verdiği karara katılma imkanı yoktur”.

Bu görüşe göre; üçüncü fıkra düzenlenen suç serbest hareketli iken, ikinci fıkradaki suçun bağlı hareketli olarak düzenlenmesi, bu iki suç arasında “geçitli suç” ilişkisinin olmasına engel teşkil etmektedir. Örneğin; sokakta bulduğu, sahte olarak üretilmiş bir kredi kartını kullanan kişi, ikinci fıkrada düzenlenen hiçbir fiili gerçekleştirmemesine rağmen üçüncü fıkrada düzenlenen suçu işlemiş olacağından, ikinci ve üçüncü fıkrada düzenlenen suçların, “geçitli suç” olduğu görüşünde isabet bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Yine Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 09.01.2020 tarihli, 2019/21421 E. ve 2020/463 K. sayılı kararında, TCK m.245/2 ve 3’ün bağımsız suçlar oldukları; “Başkasına ait kimlik bilgileri kullanılarak sahte banka veya kredi üretilmesi, satılması, devredilmesi, satın alınması veya kabul edilmesi eylemleri 5237 sayılı TCK m.245/2’de, sahte banka veya kredi kartını kullanarak kendisine veya bir başkasına yarar sağlanması ise anılan maddenin 3. fıkrasında birbirinden bağımsız ve ayrı ayrı suçlar olarak düzenlendiği,…” ifadeleriyle ortaya koyulmuştur[1].

Tüm bunlara ek olarak; sahte banka veya kredi kartı kullanma suçunun, ikinci fıkradaki fiiller gerçekleşmeden de işlenebileceği, yani iki fıkra arasında “geçitli suç” ilişkisinin bulunmadığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.06.2019 tarihli kararının muhalefet şerhinde, “Bir başka husus; sahte kartı üreten, satın alan veya bulunduran kişinin kartı kullandığı işyerinde bir başkasına kullandırtması ve onunda kullanarak menfaat sağlaması durumunda üçüncü kişi için 245/3. fıkradaki suç oluşmakla birlikte 245/2. fıkradaki fiillerden hiçbiri gerçekleşmemektedir. Bu kişinin kartı üreten, satan, satın alan, bulunduran veya kabul eden konumu olmadığı için ikinci fıkra hükmüne aykırı bir fiili olmamakla birlikte sahte kartı kullanarak menfaat elde ettiği için üçüncü fıkradaki suçu işleyebilmektedir.” ifadeleri ile de ortaya koyulmuştur.

B. İkinci ve Üçüncü Fıkraların Tüketen Tüketilen Norm Olduğu Görüşü

TCK m.245/2’nin tüketilen, m.245/3’ün ise tüketen norm olduğu, dolayısıyla önce sahte kartın ikinci fıkradaki tipe uygun olarak elde edilmesi, ardından kartın kullanılması durumunda failin yalnızca TCK m.245/3’e göre cezalandırabileceği ileri sürülse de, üçüncü fıkrada yer alan suçun işlenmesi için ikinci fıkrada sayılan hareketlerden birisinin mutlaka gerçekleştirilmesi, bir başka ifadeyle bu normun muhakkak tüketilmesi gerekmemektedir. Dolayısıyla, TCK m.245/2 ve 245/3 arasında tüketen tüketilen norm ilişkisi olduğu da söylenemez.

Ayrıca kanun koyucunun; belge veya kartın sahte olarak düzenlenilmesini ve kullanılmasını bağımsız olarak cezalandırma iradesi bulunmadığında, bu fiilleri, aynı fıkra kapsamında seçimlik hareket olarak düzenlediği görülmektedir.

Örneğin, “Resmi belgede sahtecilik” başlıklı TCK m.204’e göre; Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”. Resmi belgeyi; hem düzenleyen ve hem de kullanan kişinin, bu iki fiil suçun seçimlik hareketleri olarak düzenlendiğinden, ayrı ayrı cezalandırılmayacağı, ancak bunun TCK m.61’e uyarınca cezanın bireyselleştirilmesinde gözönünde bulundurabileceği görülmektedir.

C. Her İki Hükmün de Uygulanıp, Ağır Olandan Ceza Verilmesi

Bu konuda bir başka görüş; somut olayda ikinci fıkranın tamamlanmış ve üçüncü fıkranın teşebbüs aşamasında kalmış halinin sonuç cezalarının karşılaştırılıp, neticesi daha ağır olandan ceza verilmesidir. Örneğin; üçüncü fıkraya teşebbüs halinde verilecek ceza, teşebbüs hükmü üç bölü dört uygulandığında, ceza bir yıl olabilecek iken, ikinci fıkradaki suçun tamamlanmış halinin cezası en az üç yıl olacaktır. Bu görüşe göre; iki hükümde uygulanıp ağır olan, yani sahte banka veya kredi kartı üretilmesi suçundan ceza verilecektir.

Bu çözüm her ne kadar hak ve nasafete uygun gözükse de, “kanunilik” ve kanunların “kül” halinde uygulanması ilkelerine ve kanun koyucunun iradesine aykırı olacak, mahkemelerin kanun koyucunun yerine geçmesi anlamına gelecektir.

IV. Sonuç

Tüm bu hususlar gözönünde bulundurulduğunda; failin, suça konu kartı kabul edip, birden fazla defa farklı bankalarda kullandığı durumda, nasafate ve hakkaniyete uygun olmayacak derecede ağır cezalarla karşı karşıya kalabileceği görülse de, kanun koyucu madde metninde değişikliğe gitmeden, TCK m.245’de öngörülen seçimlik hareketlerden, sahte kredi kartını, üreten, satın alan veya kabul edilen kişinin daha sonra bu kartı kullanması durumunda, failin yalnızca üçüncü fıkradan cezalandırılması “kanunilik” ilkesine aykırı olacaktır. Kanun; failin aleyhine veya lehine de olsa, lafzı ve ruhu ile tatbik edilmek durumundadır. Failin lehine veya aleyhine sonuçlara yol açtığı kabul edilen kanunda değişikliğe gidilmeden, bir hakimin önüne gelen davada kanun koyucunun iradesinin dışına çıkarak kanunu uygulaması kabul edilemez. Cezanın bireyselleştirilmesi başka, kanunun “suçta ve cezada kanunilik” prensibine aykırı uygulanması başkadır ki, bu ikincisi yanlıştır.

Son olarak; TCK m.245/2’de düzenlenen suçun, başkalarına ait kimlik bilgilerini kullanmak suretiyle işlenip işlenemeyeceğini değerlendireceğiz. Madde metninde yer alan “başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirerek” ibaresinin, failin sahte bir kimlikle, ancak başkasına ait bir banka hesabıyla ilişkilendirmeksizin sahte banka veya kredi kartı üretmesi, satması, devretmesi, böyle bir kartı satın alması veya kabul etmesini kapsayıp kapsamayacağı, bu suç ile ilgili bir başka tartışmalı husustur. Sahte bilgilerle banka veya kredi kartı elde eden kişi, TCK m.245/2’de düzenlenen sahte kredi veya banka kartı üretme suçunun faili olmayacak, başkasına ait banka hesabıyla ilişkilendirme şartı gerçekleşmediğinden, aksinin kabulü “kanunilik” ilkesine aykırı olacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da aynı fikirdedir. Nitekim YCGK’nın 11.06.2019 tarihli, 2015/8-960 E. ve 2019/467 K. sayılı kararına göre; “TCK'nın 245/2. maddesindeki suçun oluşumu için kartın sahte olarak düzenlenmesi eyleminin fail tarafından gerçekleştirilmesine gerek yoktur. Failin sahte belgelerle başvurarak, başkası veya olmayan bir kimse adına bankaya kart düzenletmesi durumu da, bu fıkradaki üretim tabiri içinde değerlendirilecek ve diğer unsurların varlığı hâlinde bahsedilen suç oluşacaktır. (O. Y. - H. Tahsin Gökcan - M. Artuç, Yorumlu - Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.7348.) Ayrıca, bu suçun oluşabilmesi için sahte banka veya kredi kartının başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek üretilmesi veya bu şekilde üretilen kartın satılması, devredilmesi, satın alınması ya da kabul edilmesi gerekmektedir. Hiçbir banka hesabıyla ilişkilendirilmeyen bir kartın üretilmesi veya kendisine kart verilmeyen kişinin kendi hesabıyla irtibatlandırarak kart üretmesi hâllerinde bu suç oluşmayacaktır.(...) Kişinin gerçeğe aykırı bilgi veya belgelerle bankaya başvurarak sahte bir banka veya kredi kartı oluşturulmasını sağlaması hâlinde TCK'nın 245. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları anlamında sahte karttan söz edilemeyeceği öğretide savunulmuş ise de, (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınları, 10. Baskı, Ankara, 2014, s.721.) başvuruya uygun şekilde üretilen kartın, içermiş olduğu bilgilerin gerçeğe aykırı olması nedeniyle sahte olduğu kabul edilmelidir. (M. E. Yıldız, Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması Suçu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.252-253.) Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.05.2008 tarihli ve 87-150 Sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır”.

Karardan; “hiçbir banka hesabıyla ilişkilendirilmeyen” bir kartın üretilmesinin bu fıkrada düzenlenen suçu meydana getirmeyeceği, “başkalarının bilgileriyle irtibatlandırılma” şartınının ise aranmadığı, kişinin sahte kimlik bilgileriyle banka veya kredi kartı temini için bankaya başvurması ve bu kartları ürettirmesi halinde de TCK m.245/2’de düzenlenen suçun meydana geleceği anlaşılmaktadır. Kararda; her ne kadar doktrinde yer alan aksi görüşlere yer verilmişse de, bunlara itibar edilmemiş, ancak neden itibar edilmediğine dair somut bir gerekçe ortaya koyulmamış, “başvuruya uygun şekilde üretilen kartın, içermiş olduğu bilgilerin gerçeğe aykırı olması nedeniyle sahte olduğu kabul edilmelidir” şeklinde soyut bir ibareye yer verildiği görülmektedir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Buğra Şahin

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------------

[1] Aynı yönde bkz. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 13.01.2020 tarihli, 2019/21223 E. ve 2020/564 K. sayılı kararında; “Başkasına ait kimlik bilgilerini kullanarak bankaya müracaat ederek kredi kartı sözleşmesi imzalayıp sahte kredi kartı çıkartılması ve sahte oluşturulan kredi kartını kullanması eylemlerinin TCK m.245/2 ve m.245/3 kapsamındaki suçları oluşturduğu…” ifade edilmiştir.