5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.251’de düzenlenen basit yargılama usulünde; asliye ceza mahkemesi tarafından iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit ceza yargılaması usulünün tatbik edilebileceği düzenlenmiştir. Bu usule göre; mahkemece iddianame, sanık, mağdur ve şikayetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını 15 gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenecektir. Kararın mahkumiyet olması durumunda, sonuç ceza dörtte bir oranında azaltılacaktır. CMK m.252’de ise, basit yargılama usulü ile ilgili itiraz kanun yolu öngörülmüştür. Maddeye göre; basit yargılama usulü uyarınca verilen karara itiraz edilebilecek, itiraz üzerine duruşma açılacak ve bu yolla verilecek karara karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabilecektir.

Basit yargılama usulünde; asliye ceza mahkemesinin iddianameyi kabul ettikten sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün hangi hallerde tatbikine karar verip veremeyeceği gösterilmemiş, bu husus tümü ile asliye ceza mahkemesinin takdir ve değerlendirilmesine bırakılmıştır.

“Basit yargılama usulünde itiraz” başlıklı CMK m.252/3’e göre; “Mahkeme, ikinci fıkra uyarınca hüküm verirken, 251 inci madde kapsamında basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle bağlı değildir. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı hallerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan indirim korunur”. Bu hükümde; itirazın sanık tarafından yapılması durumunda 251. maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan indirimin korunmayacağı, sanık dışında kalan kişilerin itiraz etmesi durumunda bu indirimin korunacağı, m.252’nin üçüncü fıkrasının ilk cümlesinde de, basit yargılama usulü ile verilen karara itiraz edilmesi halinde, mahkemece yeni hüküm verilirken basit yargılama usulü ile verilen kararla bağlı kalmayacağı ifade edilmiştir. Bu hükümde; itiraz edenin sanık olması halinde indirimin uygulanmayacağı ve itiraza bağlı olarak verilecek yeni kararda eski hükümde değişikliğe gidilebileceği kabul edilerek, sanık yönünden müktesep/kazanılmış hak prosedürünün uygulanmayabileceği anlaşılmaktadır.

Basit yargılama usulünde sanık hakkında mahkumiyet kararı verildiğinde; bu mahkumiyet kararı, sanığın daha sonra işlediği yeni bir suçtan mahkumiyet kararı verilmesi halinde tekerrür hükümlerinin tatbikine neden olabilir mi?

Tekerrüre esas alınamayan haller, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.58’de ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.272’de gösterilmiştir. TCK m.58’e göre; doğrudan verilen adli para cezaları ile kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere, yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler ve fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmayan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla verilen hükümlerde, tekerrürün tatbiki mümkün değildir. CMK m.272’de ise; istinaf yolu kapalı tutulan kararların tekerrüre esas alınamayacağı belirtilmiş olup, istinaf yoluna gidilemeyecek kararlar tahdidi olarak sayılmıştır. Buna göre; hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dahil adli para cezasına mahkumiyet hükümlerine, üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlardan verilen beraat hükümlerine ve kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulamaz ve bu kapsamda verilen mahkumiyetler tekerrüre esas alınamaz.

1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 305. maddesinde benzer bir hükme yer verilmekte idi. Bu hükme göre; üst sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ile bu Kanun ve sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlerin temyiz edilemeyeceği, bu suretle verilen hükümlerin tekerrüre esas olamayacağı, bu kararlara karşı CMUK m.343 uyarınca yazılı emir yoluna gidilebileceği düzenlenmişti. Görüldüğü üzere mülga CMUK, temyiz yolu kapalı olan ve tekerrüre esas alınamayacak mahkumiyetleri “kesin” olma şartına bağlamıştır.

Gerek 5271 sayılı CMK m.272 ve gerekse 1412 sayılı CMUK m.305’de belirtilen “kesin” kararların, hakkında hiçbir kanun yoluna başvurma imkanı olmayan ve ilk derece mahkemesi tarafından verilmekle kesinleşen kararlar olarak kabul edilmelidir.

CMK m.251 ve 252’de ise, başvuru yolu olarak itiraz müessesesi gösterilmiştir. Klasik anlamda “itiraz”, CMK m.267 ve devamında “olağan kanun yolu” olarak düzenlenmiştir. Basit yargılama usulü ile verilen kararlara itiraz ise, klasik anlamı ile itirazdan farklı olsa da; bu itirazın etkisiz bir başvuru yolu olduğu ileri sürülemez. Çünkü kanun koyucu; itiraz üzerine, hükmü veren mahkemenin duruşma açmasını ve genel hükümlere göre yargılamaya devam edilmesini, yargılama neticesinde verilen kararların da genel hükümler çerçevesinde kanun yoluna tabi olduğunu açıkça belirtmiştir. Ancak belirtmeliyiz ki; basit yargılama usulünün tatbik edildiği yöntemde itiraz yolu, yukarıda bahsettiğimiz itiraz kanun yolundan farklıdır. Basit yargılama usulü ile verilen mahkumiyet kararına yapılan itiraz yine aynı mahkeme tarafından incelenip tamamlanacağından, bu itiraz ile CMK m.267 ve devamı maddelerinde düzenlenen itiraz kanun yolunu farklı ele almak gerekir. Bununla birlikte bu farklılığın, basit yargılama usulü ile verilen cezaların tekerrüre esas alınamayacağı sonucuna neden olmayacağı kanaatindeyiz. Çünkü sanık basit yargılama usulünde hakkında verilen karara itiraz etme ve sonrasında başlayan süreçle verilen kararda istinaf kanun yoluna götürme hakkına sahiptir. Sanık bu hakkını hiç kullanmamış veya vazgeçmişse, elbette bunun sonuçlarına da katlanmalıdır, çünkü Kanunda basit yargılama usulü ile verilen cezanın tekerrüre esas alınamayacağına dair düzenleme bulunmadığı gibi, aksine hangi cezaların tekerrüre esas alınacağına dair hüküm bulunduğundan, burada da bu hükmün tatbikinden sarf-ı nazar edilemeyeceği düşüncesindeyiz.

Bununla birlikte; mülga CMUK m.386 ila 391’de düzenlenen ceza kararnamelerinin ve yargılama usulünün, basit yargılama usulü ile çok benzerlik gösterdiği, ceza kararnamelerine karşı da itiraz yolu öngörüldüğü, buna rağmen temyizi kabil olmadığından bahisle Yargıtay’ın yerleşik içtihadında[1], ceza kararnameleri ile verilen mahkumiyetlerin tekerrüre esas alınamayacağının kabul edildiği, aynı kabulün basit yargılama usulünde verilen cezalar yönünden de tatbik edilebileceği düşünülebilir.

Bu düşünce isabetli değildir. Basit yargılama usulü ile ceza kararnamelerini birbirinden ayıran farkın; itiraz üzerine duruşma açılması neticesinde verilen yeni karara karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabileceği, ancak bu usulün sulh hakimlerinin ceza kararnameleri bakımından mülga CMUK m.390’da öngörülmediği ileri sürülse de, bu düşünceye katılmadığımızı, mülga CMUK döneminde sulh ceza hakimlerinin ceza kararnamelerinde itirazla duruşma açılmak suretiyle verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna başvurulmasını engelleyen bir hükmün mülga CMUK m.305 ve 390’da öngörülmediği, bizce dipnotta yer verdiğimiz Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı ile bu kararın atıf yaptığı bilimsel görüşlerin doğru ve kanuni dayanaklı olmadığı, sulh ceza hakimlerinin ceza kararnameleri yolu ile verilen kararların tekerrüre esas alınamayacağına dair bir açık hükmün mülga CMUK döneminde de bulunmadığı, dolayısıyla buna benzer bir yol olarak öngörülen basit yargılama usulü ile verilen mahkumiyet kararlarına karşı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurmayı mümkün kılmayan, benzer şekilde itiraz kanun yolunu gösteren hükmün bulunduğu, ancak bu yolla verilen mahkumiyet kararlarından dolayı tekerrürün uygulanamayacağına dair açık düzenlemenin TCK m.58 ile CMK m.251 ve 252’de düzenlenmediği, eğer düzenlense idi basit yargılama usulünün tatbik edildiği durumda tatbik edilecek ¼ indirime benzer şekilde basit yargılama yolu ile verilen mahkumiyet kararlarının tekerrüre esas alınamayacağına dair açık hükme kanun koyucu tarafından yer verileceği, bunun olmadığı durumda tekerrürün tatbikini yasaklayan hükümler olmadıkça, TCK m.58’de gösterilen şekilde birinci ve ikinci tekerrür hükümlerinin basit yargılama yolu ile verilen mahkumiyet kararlarında da uygulanacağı, itirazla basit yargılamanın uygulanmadığı durumda zaten klasik yargılama yolu gündeme geleceğinden, bu durumda tekerrürün tatbiki ile ilgili tartışmanın da gündeme gelmeyeceği, sonuç olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.58’in ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251 ile 252. maddelerinin tatbik edildiği vaziyette ortaya çıkan mahkumiyet kararlarının tekerrüre esas alınıp alınmayacağının tekerrürle ilgili kanun hükümlerine göre belirleneceği, aksi uygulamanın, yani basit yargılama yolu ile verilen mahkumiyet hükümlerinin hiçbirisinde ve hiçbir durumda tekerrürün uygulanamayacağına dair bir düzenlemenin olmadığı, bu nedenle eski Kanun döneminde sulh ceza hakimlerinin ceza kararnamelerinde uygulanan görüşe katılmadığımızı ve tekerrürün yazı konumuzda uygulanabileceğini ifade etmek isteriz.

Mülga CMUK döneminde Yargıtay Ceza Genel Kurulu temyiz incelemesinden geçmeyen kararı klasik hüküm niteliğinde kabul etmediğinden, itiraz kanun yolunu yetersiz görmüş olabilir. Oysa basit yargılama usulünde öngörülen itiraz yolu, sanık tarafından kullanıldığında duruşma açılmasını ve devamında da kanun yollarını açan bir süreçtir. Sanık bunu kullanmamışsa; yasal bir engel de olmadığına göre, basit yargılama usulü ile verilen cezanın tekerrüre esas alınamayacağı söylenemez. Kanun koyucunun tercihi sebebiyle istinaf ve temyiz kanun yollarına kapatılmış kararlar bakımından tekerrürü yasaklayan açık bir düzenleme olmadığından, bundan yargı kararlarından hareketle tekerrürün tatbik edilemeyeceği sonucu çıkarılamaz. Bu tür bir sonuç, kanun koyucunun yerine geçip kanun düzenlemek olarak kabul edilebilir. Kanun koyucu isterse, Türk Ceza Kanunu’na veya Ceza Muhakemesi Kanunu’na ekleyeceği bir hükümle basit yargılama yolu ile verilen mahkumiyet kararlarında tekerrürü yasaklayabilir. Bu yasağın kanunla koyulmadığı durumda, yargı mercii de kanun koyucunun yerine geçemez.

Seri yargılama usulünde cumhuriyet savcısının soruşturmayı tamamlamak suretiyle verdiği kararın mahkemece sınırlı tutularak incelenip yargı kararı haline getirilmesi olduğu halde, basit yargılama usulünde tümü ile mahkemeye ait bir ispat yargılamasının yapıldığı, bunun dosya üzerinden gerçekleştirilmesinin de kararın “hüküm” niteliğini etkilemeyeceği, bu sebeple seri yargılama usulü ile verilen mahkumiyet kararlarının tekerrüre esas alınamayacağını savunmak mümkün olmakla birlikte, basit yargılama yolu ile verilen mahkumiyet kararları bakımından aynı sonuca varılamayacağı dikkate alınmalıdır.

TCK m.58’de, tekerrürün şartları açık ve net olarak gösterilmiştir. CMK m.251 ve 252’de, basit yargılama usulü ile verilen ve kesinleşen mahkumiyetlerin tekerrüre esas alınamayacağına dair bir hüküm de öngörülmemiştir. Kanun koyucu; basit yargılama usulü ile görülen davada, verilecek cezada dörtte bir oranında indirim yapılmak suretiyle sanık lehine bir düzenlemeye yer vermiştir. Dolayısıyla; yine sanık lehine olarak, basit yargılama usulü ile verilen mahkumiyetlerin tekerrüre esas alınmaması yönünde bir iradesi olsa idi, mutlak suretle bu yönde bir hükme madde metninde yer vermesi gerekirdi.

Sonuç olarak; basit yargılama usulü ile verilen mahkumiyetler, kanaatimizce tekerrüre esas alınabilir ve alınması da isabetlidir. Çünkü sanık hakkında verilen bir mahkumiyet sözkonusu olup, bu mahkumiyetin tekerrüre esas alınamayacağına dair hüküm bulunmamaktadır.

Basit yargılama usulü ile görülen dava neticesinde, CMK m.272/3 kapsamında istinaf kanun yolu kapalı tutulan ve tekerrüre esas alınamayacağı belirtilen mahkumiyetlerden birisine hükmedilmesi gündeme gelebilir. Bu duruma uygun yegane hal, CMK m.272/3’ün (a) bendinde belirtilen “hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dahil adli para cezasına mahkumiyet” halidir. Bu halin gerçekleşmesi durumunda, tekerrür hükümlerinin uygulanmasına zaten imkan bulunmamaktadır. Dolayısıyla, tartışmaya lüzumu olan bir hal de yoktur.

Basit yargılama usulü neticesinde verilen karara itiraz edildiğinde ve genel hükümlere göre yargılama yapılıp karar verildiğinde, bu karar, CMK m.272/3’de sayılan kararlar kapsamına girmekte ise, elbette tekerrüre esas alınamayacaktır.

Basit yargılama usulü neticesinde verilen karara itiraz edilmemişse ve bu karar sanık tarafından duruşma açılması sağlanması suretiyle tartışmaya açılmaksızın kesinleşmişse; sanığın basit yargılama usulü ile aldığı bu ceza, daha sonra işlediği bir suçtan mahkumiyet halinde hakkında tekerrürün uygulanmasına engel olmayacaktır.

Gerek CMK m.272/3 ve gerekse mülga CMUK m.305’de, tekerrüre esas alınamama yönünden “kesinlik” şartının, kanunlarda gösterilmesi zorunluluğu öngörülmüştür. Tarafların iradesi doğrultusunda itiraz yoluna gidilmemesi ve basit yargılama usulü neticesinde verilen kararın kanun yoluna götürülmeksizin kesinleşmesi hali ile CMK m.272/3 ve mülga CMUK m.305’de öngörülen “kesinliğin kanunda gösterilmesi” hali elbette birbirinden farklıdır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.06.2003 tarihli, 2003/4-184 E. ve 2003/186 K. sayılı kararına göre;

“Sulh Ceza Hakiminin ceza kararnamesi ise, genel yargılama kurallarından farklı kuralları bulunan, kendine özgü hızlandırılmış bir yargılama yöntemidir. Bu yargılamanın en önemli özelliği, sanık davet edilip sürgüsü yapılmadan ve kanıtlar ortaya konulup tartışılmadan, evrak üzerinden karar verilmesidir. Bir başka anlatımla duruşma açılarak yüz yüze yargılama yapılmadan, mevcut kanıtlarla yetinilmek suretiyle dosya üzerinden karar verilmektedir. Bu yolla basit işlerin çabuk çözümlenmesi, mahkemelerin iş yüklerinin hafifletilmesi, basit suçların yargılamalarının hızlı bir şekilde sonuçlandırılması amaçlanmıştır. (Doç. Dr. A. Önder, Sulh Ceza Hakiminin Ceza Kararnamesi, sh. 3 vd.; Prof. N. Centel - Yrd. Doç. H. Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, sh. 663 vd.) Ceza kararnamesi ile verilen kararlar temyiz yasa yoluna değil, CYUY.nın 390. maddesi gereğince itiraz yasa yoluna tabidir, itiraz edilmeyen veya süresinde yapılan itirazın reddedilmesi halinde kesinleşen ceza kararnameleri, son karar niteliğini aldığından hükmün sonuçlarını doğuracak, infaz edilecektir. Bu kararlar için kesinleştiklerinde yazılı emir yasa yoluna başvurulması olanaklıdır.

Bu belirlemeler ışığında yerleşmiş yargısal kararlarda, temyiz yasa yoluna tabi olmayan kararların tekerrüre esas alınamayacağı, dolayısıyla da ceza kararnamesi ile verilen cezaların da tekerrüre esas olamayacağı kabul edilmiştir. Öğretide de Prof. Nurullah Kunter ve Prof. Feridun Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukuku adlı eserlerinde, ceza kararnameleri temyiz edilemediklerinden tekerrüre esas olamayacaklarını belirtmişlerdir (11. Bası, sh. 869). O halde Yerel Mahkemece sanık hakkında daha önce ceza kararnamesi ile verilip infaz edilmiş cezanın tekerrüre esas alınması isabetsiz olup, haklı nedenlere dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir”
.