SN.TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI’ NA;

Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından hazırlanan ve Meclise sunularak genel itibariyle komisyonda kabul edilen Anayasa Değişikliği Teklifi Paketi 21 maddeden oluşmakla birlikte 2709 Sayılı 1982 Anayasamızı köklü şekilde değiştirecek hükümler ihtiva etmektedir.

Anayasa bilindiği üzere kanunlar hiyerarşisinde en üstte yer alması itibariyle tüm hukuk nizamını baştan aşağı etkiler yapıya sahip toplum sözleşmesi niteliğindedir. Bu niteliği itibariyle yapılacak köklü değişikliklerin demokratik bir toplumda milli ve iradi bir yapıya sahip olması önem arz etmektedir.

Bununla birlikte ülkemizin içinde bulunduğu sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki durum itibariyle vatandaşlarımızın yapılacak anayasa değişikliği ile ilgili olarak yeterince bilgi sahibi olduğunu ileri sürmek olanaklı değildir.

Açıkladığımız sebeplerle bir hukukçu olarak ülkemizin içinde bulunduğu tarihi dönemeç ve koşullarda kamusal bir vazife olarak gördüğümüz aydınlatma vazifesini yerine getirmek üzerimize bir borç olarak doğmuştur.

Mevcut Hükümet tarafından hazırlanan Anayasa değişikliği teklifi paketinin genel gerekçesine göre değişiklik ile hedeflenen nihai amacın ülkemiz üzerindeki yıllardır süregelen elit vesayetin kaldırılarak ülke yönetiminde milli iradenin tesisini sağlamak olduğu belirtilmiştir. Bunun da yönetim organlarında ve karar alma mekanizmalarında milletin seçimler yoluyla iş başına getirdiği siyasilerin etkinliğini sağlamakla mümkün kılınmaya çalışıldığı görülmektedir.

Bu amacın gerçekleştirilmesi doğrultusunda yapılan çalışmanın Anayasa değişiklik teklifine yansıması ciddi şekilde kendisini göstermektedir.

Anayasa Değişiklik Teklif Paketindeki Değişiklikler Genel Olarak İncelendiğinde;

*Kuvvetler Ayrılığının yumuşak ayrılığı şeklinde ifade edilebilecek Parlamenter Sistemden kuvvetlerin sert ayrılığı diye ifade edilen Başkanlık Sitemine geçilmiştir demek yanlış olmayacaktır.

*Yürütme Organının iki başlı yapısı ilga edilerek Başbakan ve Bakanlar Kurulu yapılarının yerini yürütmede yalnız başına Cumhurbaşkanı ve ona bağlı Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanlar almıştır.(md.106) Ayrıca Bakanlıkların kuruluş, görev ve yetkileri kanunla değil Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenecektir.

*Anayasa da bulunan Bakanlar Kuruluna ve Başbakanlığa ait tüm yetkiler Cumhurbaşkanına devredilmiştir. Bakanlar Kurulunun çıkardığı Tüzükler Anayasadan çıkarılmış(md.115), yerini Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi almıştır.

*Esasen kanun yapma yetkisi meclisin, yürütme yetkisi Cumhurbaşkanın olmasına karşın, Kanunla yapılabilecek önemli birçok düzenlemenin md.104 deki yetkiye istinaden Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılabilmesi mümkün hale gelmiştir.(örneğin md.108 Devlet Denetleme Kurulu, md.118 MGK Sekreterliği)

*Yapılan düzenlemeler ile Yürütmenin tek ve mutlak hakimi Cumhurbaşkanı haline gelmektedir. Cumhurbaşkanının md.101 başlığında belirtilen Tarafsızlık ilkesi kaldırılarak seçilen Cumhurbaşkanının siyasi partisi ile ilişiğinin devamındaki engel kaldırılmıştır. Böylelikle partili Başkanlık Sistemine geçilmiştir.

*Cumhurbaşkanının işlediği iddia olunan görevle ilgisi olsun olmasın her türlü suçlama ile ilgili olarak oldukça uzun ve zorlu bir Yüce Divan prosedürü öngörülmüştür.(md.105)

*Değişiklik teklifi ile Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 5 yılda bir ve birlikte yapılması esası öngörülmüştür. Her iki organ yani yasama ve yürütme halk tarafından seçildiğinden birbirini feshetme imkânı yoktur. Dolayısıyla Anayasa da yer alan Gensoru ve Güvenoyu gibi usuller yolu ile erken seçim yolu kapatılmıştır. Ancak Meclis tarafından seçim kararı alınması veya Cumhurbaşkanı tarafından seçim kararı alınması mümkün olup bu hallerde de seçimlerin birlikte yapılması öngörülmektedir.(md.116)

*Değişiklik teklifi ile Askeri Mahkemeler savaş halleri dışında kaldırılmakta, bu mahkemelerde görülmekte olan dosyalar ilgili birimlere aktarılmaktadır.(md.142, geçici md.20)

*Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun isminden YÜKSEK ibaresi çıkartılmakta, yapılan değişiklikle yargı mercilerinin kuruluş ve atamalarında eskiden olduğu gibi ağırlıklı atama yetkisi Cumhurbaşkanına verilmektedir.

Bu değişiklikler Işığında Bir Değerlendirme Yapmak Gerekirse;

Görüleceği üzere Anayasada yapılması düşünülen değişiklikler ile Bakanlar Kurulu mülga edilmekte ve tüm Yürütme Yetkisi tek elde yani Cumhurbaşkanında toplanmaktadır. Yasama yetkisi ile yürütme yetkisinin keskin şekilde ayrıldığı bu siteme Hükümet sistemleri içinde Başkanlık Sistemi adı verilmektedir.

Parlamenter Sistem ile Başkanlık Sistemi kendisine has olumlu ve olumsuz özellikleri bir arada barındıran hükümet sistemleri olup toplumsal ihtiyaçlar ve politik kültür göz önüne alınarak doğru sistem tercihlerinin yapılmasında fayda bulunmaktadır.

Parlamenter sistem yumuşak kuvvetler ayrılığı olup yasama ve yürütme fonksiyonlarının birbirlerini denetleme ve feshetme imkânları bulunmaktadır. Başkanlık Sisteminde ise her iki yapı da halk tarafından seçilmekte ve birbirine değil halka karşı sorumlu olduklarından denetim mekanizması bulunmamaktadır.

Diğer taraftan Başkanlık Sisteminde Başkan siyasi kimliği ile tüm yapı ve kurumlarda etkin hale geldiğinden toplumda bir kutuplaşmanın önünün açılma ihtimali kuvvetle muhtemel görünmektedir. Parlamenter sistemde ise siyasi partiler nezdinde görüşlerin temsili daha ılımlı şekilde mümkün olup, bu görüşlerin üstünde bir yere sahip olan Cumhurbaşkanı tarafsızlık niteliği ile sorunları giderici bir kimliğe sahiptir.

Bu bilgiler ışığında şahsi kanaatimiz; Başkanlık Sisteminin hızlı karar alma ve icra mekanizması yönü ile fayda sağlayacağı ancak diğer taraftan ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda birlik ve bütünlüğe duyduğu ihtiyaç, Başkanlık sisteminin kutuplaşmayı arttırma ihtimali,değişikliklerin toplum tarafından değerlendirilme imkanı bulunmayan bir ortamda gündeme gelmesi, yasama ve yürütme keskin şekilde ayrılmasına karşın yargının bunların üzerinde ve bağımsız bir fonksiyona sahip bulunmayışı, yargı erkine gereken bağımsızlığın sağlanamamış olması, yürütmenin yasama fonksiyonunu yerine getirebilecek bir çok düzenlemeyi yapabilecek güçte oluşu, dolayısı ile yürütmenin yasama ve yargı karşısında çok güçlü olması ve halkında değişikliklerden yeterli bilgi sahibi olmayışı gözetildiğinde en azından şu an için yapılan değişiklik teklifi uygun değildir.

Hükümet tarafından teklif edilen Anayasa Değişiklik Paketi Hakkındaki görüşlerimiz bu şekilde olmakla birlikte sorunu bir de Hükümetin Değişiklik Genel Gerekçesi açısından ele almakta fayda vardır. Buna göre;

 
  • Yapılmak istenen değişiklikler Hukuki midir:C. Devletinin 2709 Sayılı Mer’ i Anayasasının 1,2,3,4 maddeleri bilindiği üzere değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükümleridir. Anayasanın ilgili hükümlerinde Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu, Cumhuriyetin Nitelikleri, Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti tanımlanmaktadır. Değişiklik teklifi demokratik usulde bir hükümet sistemi değişikliği olduğundan hukuki açıdan bir engel görülmemektedir.
  • Değişikliğin Amacı Gerçekten Milli İradenin Tesisi midir: Yapılmak istenen değişiklikler gerçekten genel gerekçede belirtildiği üzere elit vesayeti kırarak milli iradeye üstünlük tanımak amacına matuf mudur? Yani Milli İrade Başkanlık Sistemini istemekte midir? Kanaatimizce Sorunun en önemli ve hassas kısmı da budur.

Milli İradeyi tayin etmek sadece seçimle işbaşına gelen temsilcilerin iradesini üstün kılmak ya da konu hakkında referanduma başvurmak ile mümkün müdür? Öncelikle bu konuyu ele almakta fayda vardır.

Konunun net olarak anlaşılabilmesi için Otonomi(Şahsın Özerkliği) İlkesinden kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. İnsanlar hukuksal konularda avukatlara, sağlığı ile ilgili konularda doktorlara, teknik konularda mühendislere, mali konularda maliyecilere vs. birçok meslek mensubunun bilgi ve tecrübesine ihtiyaç duyarlar.

İşte bu ihtiyacın sebebi Şahsın Özerkliği(Otonomi) İlkesi” olarak anılan ve kişinin kendi kaderini tayin etmesi olarak özetlenebilecek evrensel hukuk kuralında yatmaktadır.

Kişinin hukuki işlem yapması, geleceğine yön verebilmesi, kaderini tayin edebilmesi için Medeni Kanunumuzda da belirtildiği üzere “ayırt etme gücü”ne sahip ve ergin olması gerekir. Buna hukuk dilinde fiil ehliyeti denir. Ancak sağlıklı bir insan ayır etme gücüne sahip olsa da her alanda bilgi sahibi olmadığı, bilinçsiz olduğu ve tabiri caizse bu alanlara ilişkin ayır etme gücü bulunmadığı içindir ki öncelikle iradesinin sağlıklı hale gelmesi gerekir.

Demokrasiler de amaç toplumun farklı kesimlerinin görüşlerinin hukuki çerçevede mümkün olduğunca iyi ve adaletli şekilde temsilini sağlamak, halkın egemenliğini en sağlıklı şekilde oluşturmaktır. Bu nedenle demokrasi modellerinde daima halkın iradesini yönetime yansıtmak için en uygun çarelerin yarıştırıldığı görülür.

Halkın egemenliğini yönetime yansıtmak ise öncelikle milli iradenin sağlıklı şekilde oluşabilmesine, sonra da bu iradenin sağlıklı şekilde kullanılabilmesine bağlıdır.

Milletin fikirlerinin ve görüşlerinin sağlıklı şekilde oluşması ise Milli İradenin aydınlatılmasına bağlıdır. Bunun içinde seçmenlerin tercihleri konusunda “bilinçli” olarak oy kullandığı adil ve eşit seçimlerin/referandumların yapılması ön koşul olup yukarıda izah edildiği üzere kişilerin iradesinin sağlıklı hale gelmesi gerekmektedir. İrade yani doğru karar alabilme yeteneğinin sağlıklı olarak oluşması için öncelikle buna uygun ortamın bizatihi devlet tarafından hazırlanması gerekir.

Dolayısıyla yalnızca seçimle veya referandumla milli iradeyi tespit etmek mümkün değildir. Bundan önce milletin gerçek iradesinin ortaya çıkmasını yani iradesinin aydınlanmasını sağlamak gerekmektedir.

Örnek vermek gerekirse; Televizyonda röportaj yapılan üniversiteli genç Cumhuriyetin ne zaman kurulduğu, Cumhurbaşkanının kim olduğu, Başkanlık Sisteminin ne olduğu, neler getireceği, v.s. sorulara cevap veremiyorsa ve bu genç oy kullanıp vekâlet vererek kendisini yönetecek kişiyi belirleyecek ise burada seçmen gencimizin iradesinin aydınlanmış olduğundan, bu iradenin sağlıklı bir seçim yapabildiğinden nasıl bahsedebiliriz? Yine köyde yaşayan Mehmet Amca, ülkede yaşanan siyasi ve sosyal gelişmelerden habersizse, yalnızca geçim derdine düşmüş elbette yine seçim sonucunun gerçek iradeyi yansıttığından bahsedemeyiz. Örnekte gencimizin veya çiftçimizin elbette karar almak, istediğine oy vermek hakkı vardır ancak önce neye oy verdiğini, bunun faydasını ve zararlarını, geleceğine etkilerini, alternatiflerini bilmesi gerekir. Yani rızasının aydınlatılmış olması gerekir. Aksi taktirde Tıpta ve Hukuksal ilişkilerde işlem yapmasına izin vermediğimiz, yaptığı işlemleri geçersiz kıldığımız bu insanların iradesi aydınlatılmamış olduğundan, hayatının en önemli Vekâlet işleminde yani Ülke Yönetiminin Seçiminde geçerli saymak gerçekten büyük bir çelişkidir.(bkz.ŞİMŞEK, Uğur, http://www.ugursimsek.av.tr/milli-irade/  , http://www.hukukihaber.net/hukuksal-bir-bakis-milli-veklet-makale,3468.html )

Yukarıda açıklanan gerekçelerle; eğer Hükümet gerçekten Anayasa değişikliği teklifinin gerekçesinin elit vesayeti kırarak milli iradenin tesis edilmesini sağlamak olduğu konusunda samimi ise öncelikle yukarıda açıklandığı üzere vatandaşlarının yapılması planlanan Anayasa değişiklikleri hakkında iradelerinin aydınlanmalarını, yeterli bilgi ve donanıma sahip hale gelmelerini sağlaması gerekmektedir. Bundan sonradır ki halkın bu sistem değişikliğini gerçekten isteyip istemediği yine halka sorulmalıdır ki milli irade tecelli etsin. Aksi taktir de hükümet gerekçesinde yıllardır süregeldiği ve halkın iradesi yerine geçtiği belirtilen elit vesayetin yerini bir başka vesayetin almasından başka bir şey olmayacaktır. Halkın bilmediği bir konu hakkında karar verme sürecine sürüklenmesi milli iradenin tesis edildiği anlamına gelmeyecektir. Toplumumuzun içinde bulunduğu koşullar ve zaman dilimi de bu bilinçlenme için uygun değildir. Diğer taraftan bu bilinçlenmeyi sağlamak da bizatihi yukarıda açıklandığı üzere devletin asli görevlerindendir.

SONUÇ OLARAK ANAYASA DEĞİŞİKLİK PAKETİ İNCELENDİĞİNDE ÖZETLE;

 
  • Şekli açıdan kabulünde sakınca bulunmadığı,
  • ANCAK parlamenter sistemden başkanlık sitemine sert bir geçiş öngördüğü, Cumhurbaşkanlığı makamının Başkanlık Makamına dönüştüğü ve aşırı güçlü, mutlak yetkilerle donatıldığı, bu durumun toplumunda kutuplaşmaya yol açma ihtimalinin yüksek olduğu, yasama ve yargının yürütme karşısında zayıf kaldığı, hukukçu kimliğimiz itibariyle Değişiklik Paketinin ülke şartlarında SAKINCALI OLDUĞU,
  • Değişiklik genel gerekçesinde milli iradenin tesisi amacı gözetilmiş olup meseleye bu yönden bakıldığında milli iradenin tesisi için milli iradenin öncelikle bu konuda aydınlatılması gerekeceğinden değişiklik genel gerekçesinin toplumda MEVCUT OLMADIĞI,

Kanaatlerimizi Makamınıza Saygıyla Arz Ederim.