Sayın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin başkanlık sisteminin Meclis’te oylamaya sunulmasını, yeterli sayıya ulaşılmazsa da referanduma götürülmesini istemesinin ardından başkanlık sistemi tartışmaları yeniden Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Liderine konuya yaklaşımı nedeniyle teşekkür etti; başkanlık sisteminin referanduma gitmesi durumunda Milletin gereğini yapacağını belirtti.

Bu açıklamaların ardından AK Parti'nin başkanlık sistemini de içeren Anayasa değişikliği önerisinin kısa bir zaman dilimi içerisinde T.B.M.M. gündemine gelmesi bekleniyor. Nitekim konuya ilişkin olarak basına röportaj veren Sayın T.B.M.M. Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Mustafa Şentop, başkanlık sistemi önerisinin 10 gün içinde içerisinde Meclis'e gelebileceğini ve önerilen modelin yüzde 90 oranında ABD sistemine benzeyeceğini ifade etti. (Haber Türk 30 Ekim)

Evrensel bazı kurum ve kavramlar ile ilke ve değerleri yerlileştirme ve millîleştirme ameliyesinin çoğu kez bunların özlerinin değiştirilip, teminat olma vasıflarının izale edilmesiyle sonuçlandığı, kadim tarihsel modernleşme tecrübemizde yer alan bol miktardaki örnekle sabit olduğundan, “Türk tipi başkanlık sistemi” gibi kerameti kendinden menkul hükümet sistemi önerilerinden böylece vazgeçilmesi yerinde bir tasarruf olmuştur. Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelerinde birbirinden çok farklı uygulama örnekleri bulunmasına karşın Türkiye’ye önerilen başkanlık hükümeti sisteminin ana model olarak A.B.D.’deki demokratik başkanlık rejimini (prezidansiyel  sistemi) esas alması da hakeza fevkalade isabetli bir tercih ve yaklaşım olmuştur.

Zira prezidansiyel  sistemin, dünyanın farklı coğrafyalarındaki diğer öykünme örneklerinin büyük ölçüde otoriter rejimlere yol açtığı gerçeği dikkate alındığında, bütünüyle nevi şahsına münhasır koşulları bulunan ABD dışında; istikrarlı, katılımcı ve özgürlükçü bir demokrasiyi ortaya çıkardığı vaki değildir. Bu nedenle Anayasa Komisyonu'nda görüşülmek üzere Meclise arz edilecek anayasa değişikliği teklifi içeriğinin başkanlık sisteminin A.B.D. örneğinde mevcut bulunan “olmazsa olmaz” nitelikteki karakteristik özelliklerini dikkate alması ve bu rejimin ana vasıflarına aykırılıktan kaçınması gerekiyor.

Bu bağlamda örneğin sert kuvvetler ayrılığına dayanan başkanlık demokrasisinde yasama ve yürütme güçlerinin birbirlerinin varlıklarını kural olarak “fesih” veya “güvenoyu” yoluyla ortadan kaldıramaması büyük önem taşıyor. Aynı şekilde yasama, yürütme ve yargı erklerine ait görev ve yetki alanlarının iç içe geçmemesine de dikkat edilmesi gerekiyor. Aksi halde atipik/amorf bir şekil ve öz kazanan sistemin; lokal ölçekteki sosyal, siyasi, tarihi ve kültürel pek çok alt-değişkenle gerçekleşebilecek etkileşimi bağlamında, nasıl bir yapıya doğru evirileceği önceden öngörülemez ki bunun Türkiye’nin geleceği bakımından ciddi bir endişeye, belirsizliğe ve hatta kaosa yol açabileceği aşikârdır.

Türkiye’nin II. Meşrutiyetten itibaren iyi kötü uygulayageldiği parlamenter hükümet sisteminden başkanlık demokrasisine geçmesine ilişkin değişiklik önerilerinin, büyük ölçüde, istikrarlı, etkin ve güçlü bir yürütme erki oluşturulması üzerinden temellendirildiği görülüyor. Yani yürütmenin güçlendirilmesiyle “yönetebilen bir demokrasinin” kurumsallaşması hedefleniyor.

Ancak böyle bir demokratik sistemin inşası, hükümet sistemi tartışmalarını da kuşatacak şekilde, alt yapıdaki siyasal düzenin üzerine bina edilen siyasal sistemin tamamını göz önünde bulunduracak bir makro perspektifin kallavi prizmasından meselenin ele alınmasını gereksiniyor. Bir ülkenin politik sistemi, hükümet sistemi yanında, siyasi tarih, seçim sistemi, siyaset sosyolojisi, siyasi partiler rejimi, siyasi kültür, sosyal bölünmüşlük düzeyi gibi politik sisteme doğrudan veya dolaylı olarak tesir edebilecek diğer ögelerden de oluşur. İşte bütün bu politik sistem bileşenlerinin kümülatif olarak ortaya çıkardığı sinerji, bir ülkedeki yönetebilen demokrasinin akıbeti yanında, kalite ve düzeyini de belirler. Yani burada önemli olan, başkanlık rejiminin ABD örneğindeki pratiğinin bu ülkede nasıl etkin ve istikrarlı bir yöneten demokrasi tecrübesine olanak verdiğinin, siyasal sistemin yukarıda değinilen bütün diğer unsurları dikkate alınarak, karşılaştırmalı bir perspektif dâhilinde, analiz edilmesi gerekiyor.

Bu kapsamda başkanlık sisteminin kendi iç özelliklerinin bütün bu makro siyasi sistem unsurlarıyla olan ilişkisinin irdelenmesi ve ancak bundan sonra Türkiye örneği dikkate alınarak, sistemik bir takım önerilerde bulunulması gerekiyor. Dolayısıyla bütün bu siyasi sisteme dâhil bileşenleri ihmal ederek sadece başkanlık rejimine geçilmesi üzerinden “yönetemeyen demokrasi” sorunlarının ortadan kaldırılabileceğini düşünmek gerçekçi bir yaklaşım değildir.

Maalesef ülkemizdeki başkanlık sistemi tartışmaları, büyük ölçüde, böyle bir yüzeysel, kolaycı ve indirgemeci bakış açısının konformist zihni zemini üzerinde icra ediliyor.  



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Mehmet Merdan HEKİMOĞLU tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)