Son günlerin en moda sorusu oldu bu. İzmir 35 Asliye Ceza Mahkemesinin 04.11.2019 tarih ve 2018/768 E. 2019/911K. Sayılı kararının sosyal medyaya yansıması ile konu bir anda alevlendi. Olayda; İzmir’de iki şahsa önce iki bekçi kimlik soruyor, bir süre sonra başka iki bekçi yeniden kimlik sorunca şahıslar tepki gösteriyor. İddiaya göre bekçilere küfür de ediyorlar, sonrası kargaşa. Bekçilerin “bize direndiler, sövdüler” isnadı ile haklarında kamu davası açılan vatandaşlar ifadelerinde çok kısa aralıkla kendilerinden kimlik sorulduğunu söylüyor. Sonuç olarak mahkeme, bekçilerin kanunda tanımlanmamış bir yetkiyi kullandıklarını, kimlik sorma yetkileri olmadığını, üst araması yapamayacaklarını belirtiyor ve devamında da bekçilerin “vatandaşı taciz eder boyutta” davranamayacağına kanaat getirerek, vatandaşın tahrik edildiğini, sövme eyleminin de bu sebeple olduğunu belirterek beraat kararı veriyor. (Ek 1)

Kararın yayınlanması ve de basına çıkması sonrası Emniyet Müdürlüğü acele şekilde duyuru yaparak “bekçilerin kimlik sorma yetkisi vardır ve bu yetkiyi yönetmelikten almaktadırlar” diyor. (Ek 2)

Peki, bekçilerin gerçekten böyle bir yetkisi var mı?

Bu konu için önümüzde hem bir kanun hem de bir yönetmelik mevcut.

722 sayılı ve 14.7.1966 tarihli “Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanununun 3. Maddesi Çarşı ve Mahalle bekçilerinin görevlerini tanımlamaktadır.

Madde 3 –Çarşı ve mahalle bekçilerinin görevleri şunlardır :

A) Genel kolluk kuvvetlerinin derhal müdahalesine imkan bulunmıyan acele ve zaruri hallerdeki görevleri,

1. Bir kimsenin can, mal ve ırzınasaldırma ve tehditleri önlemek, saldıranları yakalamak,

2. Suç işlenirken veya işlendikten sonra, henüz izleri meydanda iken sanıkları yakalamak,

3. Kamu düzen ve güvenini bozacak mahiyetteki gösteri, yürüyüş ve karışıklıkların yapılmasına karşı, genel kolluk kuvvetleri gelinceye kadar önleyici tedbirleri almak,

4. Adli kolluk işleriyle ilgili vakalarda, delillerin kaybolmamasını sağlıyan muhafaza tedbirlerini almak. (Bekçiler bu benddeki görevlerinin ifasında halkın yardımından da faydalanabilirler.)

B) Genel kolluk kuvvetlerine yardım yönünden görevleri :

1. a) Uyuşturucu maddeler yapılan, satılan veya kullanılan yerleri,

b) Kumar oynanan genel ve herkese açık yerleri,

c) Mıntakası dahilinde gizli fuhuş yapanları,d) Mıntakası dahiline gelen misafir ve yabancıları,

e) Halkın sükun ve istirahatini bozanları, saldırgan delileri, rezalet çıkaracak derecede sarhoş olup başkalarını rahatsız edenleri,

f) Mevzuat ve yetkili makamlarca tayin edilen saatlerden sonra her ne şekilde olursa olsun, halkın rahat ve huzurunu bozacak surette açık ve kapalı yerlerde gürültü yapanları,

g) Sokak, geçit ve meydanları tıkayarak trafiğe mani olan taşıt ve araçlarını ve diğer engelleri,

h) Yangın, deprem, su baskını gibi afet ve tehlikelerle ilgili önbilgileri,En kısa zamanda polis ve Jandarma ve itfaiye teşkilatına haber vermek ve önlenmesi gerekenleri önlemek,

2. Bölgeleri içinde bulunan dükkan, mağaza, ev, motorlu araç gibi malların korunmasında sahipleri tarafından noksan alınan tedbirleri tamamlattırmak,

3. Vazife saatleri içinde gördükleri, işittikleri, şüphe ettikleri şahsı veya hadiseleri, istirahate geçmeden evvel bağlı bulunduğu en yakın kolluk kuruluşuna bildirmek,

4. Vazife saatleri içinde tahdid edilen mıntıkasını fasılsız surette dolaşmak,

C) Mahalle sakinlerinin istirahat, sağlık ve selametini sağlamak bakımından görevleri :

1. Yolda hastalanan, kazaya uğrayan, düşüp kalan ve genel durumu itibariyle yardıma muhtaç olanlara yardım etmek,

2. Yollarda dolaşan kimsesizleri, engellileri, acizleri ve çocukları bizzat yerlerine veya veli veya vasilerine teslim edilmek üzere en yakın kolluk kuruluşuna götürmek,

3. Bir semt, yer, yol, sokak veya şahıs sormak için başvuranlara gerekli bilgiyi vermek,

4. Doğum, ölüm, hastalık, kaza, yangın veya afet gibi önemli ve acele haller sebebiyle, yapılacak yardım isteklerinden gücü dahilinde olanları öncelikle yerine getirmek,

5. Büyüktehlike arz eden yangın ve su baskını gibi afetlerde mahalle sakinlerine derhal bilgi vermek, görevli ekipler gelinceye kadar yerinde ve gerekli önleyici tedbirleri almak,

6. Kuduz hayvana rastlandığında mümkün ise bunları tecridederek zararlarını ortadan kaldırmakla beraber belediyeyi haberdar etmek, bu suretle zararını ortadan kaldıramadığı takdirde itlaf etmek,

7. Bulaşıcı ve salgın insan ve hayvan hastalıklarını en yakın kolluk kuruluşuna haber vermek,

8. Elektrik, su, havagazı, kanalizasyon gibi amme tesislerinde vakı arızaları, sokaklara süprüntü atanları, pis su dökenleri, inşaat ve tamirat yapanları, en yakın kolluk kuruluşuna bildirmek,Bekçiler diğer kanunlarla genel zabıtaya tevdi edilen görevlerde zabıtaya yardımcı olurlar.

Görüldüğü üzere kanun metninde bekçilere tanınmış bir üst araması ya da kimlik sorma yetkisi mevcut değildir. Peki emniyet, bu yetkinin varolduğunu neye dayanarak iddia ediyor?

Emniyet Müdürlüğü 12422 sayılı ve 10.10.1966 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan “Çarşı Ve Mahalle Bekçilerinin Vazifeleri İle İlgili Olarak Riayet Etmeleri Gereken Hususları Gösterir Yönetmelik”ten bahsediyor.

Bu yönetmeliğin 16 maddesi “Bekçiler bölgeleri içinde dolaşın şüpheli şahısları takip eder ve hüviyetlerini araştırırlar.Şüpheli ve diğer şahısların suç teşkil eden bir fiilini gördüklerinde yakalayarak karakola teslim ederler.” demek suretiyle bekçilere kimlik sorma yetkisi tanıyor.

Peki, bir yönetmelik kanunun tanımadığı bir yetki veya hakkı düzenleyebilir mi? Normlar hiyerarşisinde yönetmeliğin kanun karşısında yeri nedir?

Aslında bu soruya yine, hukuk sistemimizin en üst normu olan “Anayasa” gayet net cevap veriyor.

Anayasanın 13. Maddesi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” diyor.

Kişilerin temel hak ve özgürlükleri doğrudan Anayasal güvence ile korunuyor. Yani vatandaş sokakta yürürken bir anda biri onu durdurup da kimliğini rızası dışında inceleyecekse o halde bu yetki ancak ve ancak kanunla belirlenmeli ve yine sınırları kanunla çizilmelidir.

Ancak kanunun tanımlamadığı bir hak ve yetkiyi yönetmelik tanımlayamaz, çerçevesini de çizemez.

İşin ironik yanı ise, Emniyet Müdürlüğünün bahsettiği yönetmeliğin adı... Yönetmelik “...Riayet Etmeleri Gereken Hususları Gösterir Yönetmelik” ismi ile müsemma. Yani bu yönetmelik, bekçilerin vatandaşa karşı olan görev ve yetkilerini değil, devletin bekçiler ile olan ilişkisini düzenlemektedir. Dahası aynı yönetmeliğin 1. Maddesi doğrudan “Çarşı ve mahalle bekçilerinin vazifeleri sırasında uymak zorunda oldukları hususlar bu Yönetmelikte belirtilmiştir.” demek suretiyle zaten yönetmeliğin de neyi düzenlediğini açıkça ifade etmektedir.

Yönetmeliğin 16. Maddesini genel olarak kabul etsek dahi, ilgili madde “şüphe” sınırını çizmiştir. Yani bekçiler x sokağının y köşesinde durup gözüne kestirdiklerine kimlik sorgusu da yapamaz. Daha vahimi günümüzde bekçilerin doğrudan bir cafeye girip tümden kimlik sorgusu yaptığı yönünde duyumların olması. Yani bekçilere yönetmelikte genel asayiş uygulaması yetkisi zaten verilmemiş. Yönetmelik dahi kimlik sorma yetkisini oldukça sınırlamış ve “şüphe” şartını getirmiş.

Ancak yine başa, en üste, Anayasaya dönersek zaten kanunla belirlenmemiş bir yetki yönetmelik ile tanımlanamaz. Kanunlar, Anayasanın belirlediği ölçülerde hak ve özgürlük noktasında sınırlamalara gider, yönetmeliklerse ancak kanun ile tanımlanmış durumların çerçevesini çizer. Yönetmelikler kanunlara aykırı olamaz. Evet, ne yazık ki hukukun en temel noktasını tartışmak ve izah etmek zorunda kalıyoruz ve yine ne yazık ki ülkemizde kolluk kuvvetleri kanun ile yönetmelik ilişkisi ve sıralamasını bilmiyor ya da bilmek istemiyor. Açıkça Anayasaya aykırı olan bir düzenlemeyi savunuyor.

Daha da vahimi bunu savunan ve buna destek olan hukukçuların da “ama yönetmelik var” şeklinde kanuna dahi bakma ihtiyacı hissetmeden bu durumu savunmaları.

Şayet Anayasada tanımlanmış temel hak ve özgürlükleri, yönetmelikler eli ile sınırlamaya kalkarsak, hukuk devleti olma özelliğimizi ve de bireyi devlet önünde koruyan tüm mekanizmaları bir çırpıda yok ederiz.

Bu tartışmanın en azından toplum nezdinde olması, hukukun norm hiyerarşisinin ne derece önemli olduğunun bir kez daha anlaşılmasına katkı sunar diye umuyorum.