I- Osman Ç.’nin Basına Yansıyan Ceza İnfazı Süreci

Belçika'nın Gent şehrinde 11.11.2004 günü eşi ve hamile kardeşinin de aralarında bulunduğu dört kişiyi öldüren ve iki kişiyi de ağır yaralayan Osman Ç.’nin Belçika’da yargılandığı ve ömür boyu hapse mahkum edildiği, mahkumiyetin kesinleşmesinden 5 yıl sonra, cezasının geri kalanının Türkiye'de infaz edilmesi için başvuru yaptığı, 28.06.2013 günü Türkiye'ye getirildiği, 2014 yılı itibariyle Belçika Ulusal Adli Sicilinden kaydının silindiği, Türkiye’de 10.11.2020 günü koşullu salıverildiği basına yansıyan Osman Ç.’nin geçirdiği hukuki süreç, kamuoyunda ve hukukçular arasında tartışmalara sebep oldu.

II- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Basın Açıklaması

Konu ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 15.02.2022 tarihinde basın açıklaması yaparak; Osman Ç.’nin 2004 yılında işlediği kasten öldürme, öldürmeye teşebbüs, genel güvenliği tehlikeye sokma, nitelikli yağma gibi eylemleri sebebiyle yargılandığı Oost-Vlaanderen Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 12.01.2009 tarihinde verilen kararla ömür boyu (müebbet) hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, Osman Ç.’nin aynı zamanda Türk vatandaşı olduğu, kalan cezasının infazını Türkiye’de çekmek istediğine dair talebinin Belçika adli makamlarınca uygun görüldüğü, bunun üzerine Türkiye’de infaz işlemlerine başlanabilmesi amacıyla Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından uyarlama yargılaması yapıldığı, 30.11.2012 tarihli uyarlama kararında Osman Ç.’nin dört kişiyi öldürme suçlarından dört kez ayrı ayrı müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, ayrıca diğer fiilleri sebebiyle süreli hapis cezaları verilmesine karar verildiği, ancak yasal olarak uyarlama yargılaması neticesinde verilecek ceza Oost-Vlaanderen Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği bir kez ömür boyu hapis cezasını geçemeyeceğinden, infazının neticeten bir müebbet hapis cezası üzerinden infaz edilmesine karar verildiği ifade edilmiştir. Açıklamanın devamında; Osman Ç.’nin cezasının infazı Belçika’da devam edilse idi, 28.06.2015 tarihinde tahliye edileceği, Türkiye’de infazının ise 647 sayılı mülga Cezaların İnfazı Hakkında Kanun hükümleri uyarınca yapıldığı, 10.11.2019 tarihi itibariyle denetimli serbestlikle bırakıldığı, 10.11.2020 tarihi itibariyle ise koşullu salıverilmesine karar verildiği, şahsın infaz işlemlerinin derhal uygulama ve lehe uygulama kuralları gözetilerek, iç hukuka ve uluslararası düzenlemelere uygun şekilde icra edildiği, aksi yönde paylaşımların gerçeği yansıtmadığı belirtilmiştir.

III- İnfazın Devrinde Yasal Süreç Nasıl İşliyor?

1. Yürürlükte Olan Yasal Düzenlemelere Göre İnfazın Devri ve Hükümlü Nakli

İnfazın devredilmesi ve hükümlülerin Türkiye’ye nakli ile ilgili şu an yürürlükte olan hükümler, 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nda yer almaktadır. Bu Kanun 05.05.2016 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, infazın devri ve hükümlü nakli farklı usullere tabi tutulmuştur. İnfazın devrinde hükümlünün Türkiye’de bulunması şartı aranıp, uyarlama kararı verilmesi öngörülmüştür. Hükümlünün Türkiye’ye naklinde ise; hükümlü henüz Türkiye’de olmayıp, cezasının infazı yabancı ülkede devam etmektedir. Bu halde; yabancı mahkeme kararının aynen infaz edilmesi usulü benimsenmiş, uyarlama kararı verilmesi öngörülmemiştir.

6706 sayılı Kanun m.26 ve 27, infazın devri sürecinde uygulama koşullarını düzenlemektedir. İnfazın devri sürecinde önce Türkiye’de Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde uyarlama yargılaması yapılmakta olup, bu uyarlama yargılamasında Türk kanunlarına göre verilmesi gereken ceza tayin edilir. Uyarlama yargılamasında işin esasına girilmez, sadece yabancı mahkemenin verdiği mahkumiyet kararı Türk kanunlarına göre dönüştürülür. Uyarlama sonucu verilen bu ceza, yabancı mahkeme kararında tayin edilen ceza süresini geçemez. Bu hususlar, Kanunun 26. maddesinin 5. fıkrasında “İnfazın devrine ilişkin talep, Türk hukukuna göre uyarlama kararı verilmesi için Ankara ağır ceza mahkemesine gönderilir. Mahkemece on beş gün içinde, yabancı devlette verilen mahkumiyet kararında sübutu kabul edilen fiile, Türk kanunlarına göre verilmesi gereken ceza tayin olunur. Bu suretle belirlenen ceza, yabancı mahkeme kararında tayin edilmiş ceza süresini geçemez. Uyarlama kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir. Ağır ceza mahkemesi koruma tedbirleri hakkında da karar vermeye yetkilidir.” şeklinde ifade edilmiştir.

6706 sayılı Kanunun “Türkiye’de infaz” başlıklı 27. maddesinin 2. fıkrasında, ağır ceza mahkemesince verilen uyarlama kararına konu mahkumiyetin Türk kanunlarına göre infaz edileceği düzenlenmiştir.

6706 sayılı Kanun m.30 ve 31, hükümlü nakli prosedürünü düzenlemektedir. Yabancı ülke mahkemeleri tarafından mahkumiyetine karar verilen ve ceza infazı yabancı ülkede yapılan Türk vatandaşları veya Türkiye Cumhuriyeti ile güçlü sosyal bağları bulunan hükümlülerin, Kanunun 30. maddesinde sayılan şartların gerçekleşmesi durumunda Türkiye’ye nakli ve infazlarının Türkiye’de devam edilmesi mümkündür. Bu usulde; infazın devrinde olduğu gibi uyarlama kararı verilmez, yabancı ülkenin mahkumiyet kararı aynen infaz edilir. Ceza infazı, Türk kanunlarına göre yapılır. Bu husus, 6706 sayılı Kanun m.31/2’de açıkça düzenlenmiştir. Hükümlü, kanuni temsilcisi veya yakını tarafından Türkiye'ye nakil talebinde bulunulması halinde, Kanunun 30. maddesinde sayılan belgeler yabancı ülkeden istenir. Nakil koşullarının bulunmadığının, naklin, hükümlünün sosyal rehabilitasyonuna katkı sağlamayacağının, ceza adaletinin amaçlarına hizmet etmeyeceğinin veya Türkiye'nin milli güvenliği ile temel çıkarlarına uygun düşmeyeceğinin anlaşılması halinde, nakil talebi reddedilebilir. Hükümlünün nakline karar verilmesi üzerine, ceza infaz kurumlarında kalacağı süre hükümlüye ve yabancı makamlara bildirilir. İnfazın yapıldığı yabancı ülkenin ve hükümlünün nakli kabul etmesi halinde, hükümlü Türkiye’ye getirilir.

Gerek infazın devri ve gerekse hükümlü nakli prosedürleri yönünden; mahkumiyetin esası ile ilgili talepler, mahkumiyet hükmünün verildiği devletin mahkemelerine sunulur (6706 sayılı Kanun m.27/3 ve 31/3). Bir başka ifadeyle; mahkumiyetin esası ile ilgili talepleri değerlendirme yetkisi hüküm veren ülkeye ait olup, işin esası ile ilgili Türk Mahkemelerinin değerlendirme yapması mümkün değildir. İnfazın devri usulünde; yabancı ülke mahkemesi, işin esası ile ilgili yeni bir karar verirse, bu durumda yeni karar doğrultusunda Türkiye’de yeniden uyarlama kararı verilir ve infaz bu karara göre yapılır. Hükümlünün nakli usulünde; uyarlama yargılaması sözkonusu olmadığından, yabancı ülke mahkemesi işin esası ile ilgili yeni bir karar verdiğinde, bu kararın gereği doğrudan ceza infazı işlemleri ile Türk kanunlarına göre yerine getirilir.

Cezanın infazı sırasında, hükmün verildiği devlette veya Türkiye'de genel veya özel af kabul edilmesi veya suç veya cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması halinde, hükümlünün hukuki durumu hakkında bulunduğu yer ağır ceza mahkemesince karar verilir.

2. Osman Ç.’nin İnfazının Devredildiği Tarihte Yürürlükte Olan Mevzuat

Basına yansıyan haberlerden, Osman Ç.’nin 28.06.2013 tarihinde Türkiye’ye getirildiği anlaşılmaktadır. Bu tarihte, 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanun yürürlükte idi. 3002 sayılı Kanunun 6. maddesinde; yabancı mahkeme kararına konu suç için Türk kanunlarına göre verilmesi gereken cezanın veya bu suça en yakın cezanın tayin edileceği, bu suretle tayin edilen ceza miktarının yabancı mahkeme kararında tayin edilen ceza süresini geçemeyeceği, fiilin Türk Hukuku’na göre daha hafif cezayı gerektirmesi halinde cezanın buna göre verileceği düzenlenmiştir. Bu karar, “yerine getirme kararı” olarak tanımlanmıştır. 3002 sayılı Kanun m.7’de; yerine getirme kararlarının, genel hükümlere göre infaz edileceği düzenlenmiştir. 3002 sayılı Kanun m.6 ve 7; usul yönünden 6706 sayılı Kanun m.26 ve 27 ile benzerlik gösterse de, hükümlünün Türkiye’de olup olmadığına ilişkin bir ayırım yapmaması sebebiyle 6706 sayılı Kanundan farklıdır. Somut olayda; Osman Ç., Belçika Mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet kararını bu ülkede infaz etmekte iken, infazının devri talebinin kabul edildiği, Türkiye’de uyarlama kararı verildiği, bunun akabinde Osman Ç.’nin Türkiye’ye getirildiği anlaşılmaktadır.

6706 sayılı Kanun m.27/3 ve 31/3 ile benzer şekilde, 3002 sayılı Kanun m.9’da “Mahkumiyetin esasına taallük eden itiraz ve taleplerin incelenmesi, hükmün esasına karar veren yabancı mahkemeye aittir.” hükmüne yer verilerek, işin esası ile ilgili taleplerin hükmü veren yabancı mahkemenin görev ve yetkisinde olduğu düzenlenmiştir. Bu hüküm; temel cezanın belirlenmesi ile ilgili olarak, bir ülkeye, bir başka ülkenin mahkemesi tarafından verilen kararları sorgulama, talepte veya tavsiyede bulunma yetkisi vermez. 6706 sayılı Kanun m.27’nin gerekçesinde ifade edildiği üzere; “…esasa ilişkin talepler bakımından devir talep eden ülkelerin egemenlik haklarına bağlı yargı yetkisi korunmakta; ancak, diğer hallerde ülkemiz adli mercileri tarafından değerlendirme yapılmasına imkan tanınarak, hükümlünün özgürlüğünün haksız yere kısıtlanmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır”. 6706 sayılı Kanun m.31’in gerekçesinde de benzer şekilde; “…mahkumiyetin esasına ilişkin talepleri değerlendirme yetkisinin, Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeyle uyumlu olarak, mahkumiyet kararını veren yabancı devlet mahkemesine aidiyeti benimsenmektedir. Bir başka deyişle, Türk mahkemelerinin, mahkumiyetin esasına ilişkin talepleri değerlendirme yetkisi bulunmamaktadır.” şeklinde açıklanmıştır.

IV- Türkiye’de Cezaların İnfazında Koşullu Salıverilme Yönünden Suç Tarihi Önemlidir. Koşullu Salıverilmede, Lehe Uygulama Yapılır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.7/3’e göre; hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç, infaz rejimine ilişkin hükümler derhal uygulanır. Koşullu salıverilme yönünden ise, eski ve yeni kanunlar kıyaslandığında hangisi bir bütün olarak hükümlü lehine sonuç verirse, o kanunun uygulanması gerekir. 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlarda, koşullu salıverilme yönünden 647 sayılı mülga Cezaların İnfazı Hakkında Kanun, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren ve şu an yürürlükte olan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a göre hükümlü lehinedir. Bu sebeple, 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlardan verilen cezaların infazında, 647 sayılı Kanun hükümleri tatbik edilir. Bu Kanunun 19. ve Ek-2. maddelerine göre; koşullu salıverilme, süreli hapis cezalarında 2/5 (1/2+ayda 6 gün indirim) olarak hesaplanırken, müebbet hapis cezalarında 20 yıl+ayda 6 gün indirimle 16 yıl olarak hesaplanır. Osman Ç. hakkında bir kez müebbet hapis cezası verildiğinden ve suç tarihi itibariyle koşullu salıverilmesi 647 sayılı Kanuna göre hesaplanacağından; koşullu salıverilme süresinin 16 yıl olduğu, ayrıca hükümlü hakkında bir yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulandığında sonuç itibariyle yatarının toplamda 15 yıl olduğu görülmektedir. Osman Ç.’nin cezasının Türkiye’de infazının bu sürelere riayet edilerek yapıldığı, uygulamada mevzuata aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmaktadır. Belçika’da ve Türkiye’de fiilen infaz edilen toplam süre 15 yıl olduğunda, 10.11.2019 tarihinde denetimli serbestlikle cezaevi dışına çıkan Osman Ç., bir yıl sonra 20.11.2020 tarihinde ise koşullu salıverilmeden faydalanmıştır.

İnfazı Türkiye’ye devredilen hükümlü hakkında, devrin yapıldığı tarihte yürürlükte olan infaz kurallarının tatbik edileceğine dair düşünceye katılmak mümkün değildir. Derhal uygulama ilkesine tabi infaz rejimine ilişkin hususlarda bu düşünce isabetli olsa da; koşullu salıverilme yönünden TCK m.7/3 uyarınca lehe uygulama yapılmasında yasal zorunluluk bulunduğundan, gerek 3002 sayılı Kanunda ve gerekse 6706 sayılı Kanunda, koşullu salıverilme yönünden infazın devredildiği tarihte yürürlükte olan infaz kurallarının geçerli olacağına dair özel bir düzenleme yapılmadığından, TCK m.7/3 gereğince koşullu salıverilme yönünden lehe olan hükümlerin uygulanması doğrudur.

Anayasa Mahkemesi’nin 09.09.2020 tarihli ve 2016/15796 Başvuru numaralı Serdal Boyraz kararında yer verilen, Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 20.09.2010 tarihli, 2008/9433E. ve 2010/18844 K. sayılı kararına göre;

"Romanya Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletlerinin taraf olduğu Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi’nin, 'Naklin, yerine getiren devlet için etkileri' başlıklı 9. maddesinin (3). fıkrasında, 'Mahkumiyetin infazı, yerine getiren Devlet Kanununa göre yapılacak ve yalnızca bu Devlet tüm gerekli kararların alınmasında yetkili olacaktır.' ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanun’un ‘Yerine getirme’ başlıklı 8. maddesinde de, 'Kesinleşen yerine getirme kararları genel hükümler dairesinde infaz olunur ve adli sicile kaydedilir.' hükümleri öngörülmektedir. Sözkonusu hükümler gereğince, Bükreş Ceza Mahkemesi, 1. Ceza Şubesince verilen ve Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yerine getirme kararında belirtilen cezanın, 'yerine getiren devlet' olan Türkiye Cumhuriyeti’nin infaz kanunlarına göre yerine getirilmesi gerekmektedir. Her iki mahkumiyet hükmünün infazında, suç tarihlerinde yürürlükte bulunması ve 'koşullu salıverilme süresi yönünden' suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına İlişkin Kanun hükümlerine göre lehe hükümler içermesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 7/3. maddesi uyarınca 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un ve 765 sayılı TCK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerekmektedir".

Osman Ç.’nin infaz süreci ile ilgili tartışma; aslında cezanın infazından değil, yabancı mahkemenin hükmettiği temel cezadan kaynaklanmaktadır. Yargılama Türk mahkemelerinde yapılsa idi, her bir maktul yönünden ayrı ayrı 4 kez cezalandırılması gündeme gelecekti. Oysa Belçika’da yapılan yargılama neticesinde, Osman Ç. hakkında bir kez müebbet hapis cezası uygulanmasına karar verilmiştir. Gerek 3002 sayılı Kanun ve 6706 sayılı Kanun ile tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler uyarınca; yabancı ülkede hükmedilen hapis cezasını artıracak şekilde Türkiye’de karar verilmesi mümkün olmadığından, Osman Ç. hakkında yapılan uyarlama yargılamasında, Belçika Mahkemesi tarafından hükmedilen bir kez müebbet hapis cezası dikkate alınmış olup, cezanın infazı da fiil tarihinde yürürlükte olan 647 sayılı Kanun hükümlerine göre müebbet hapis cezası için belirlenen kurallara göre gerçekleştirilmiştir.

V- “Türkiye Cumhuriyeti, İnfazın Devrini Kabul Etmeyebilirdi” Düşüncesi Doğru mu?

Osman Ç.’nin infazının devredildiği tarihte yürürlükte olan 3002 sayılı Kanun m.3’de sayılan şartlar dışında, Türkiye’nin kendi vatandaşı olan bir hükümlünün infazının devri talebini reddetmesini mümkün kılabilecek bir düzenleme bulunmamaktadır. 3002 sayılı Kanun m.3’de yer alan “yerine getirme talebinin Türk hukuk düzenine aykırı düşmemesi” şartı yönünden, infazın devri talebinin Türkiye tarafından reddi kanaatimizce mümkün değildir. Bu şart dışında, anılan maddede infaz devrini kamuoyuna yansıyan tartışmalar kapsamında reddetmeye elverişli başka bir hüküm yoktur.

6706 sayılı Kanun m.30/3’de; hükümlünün nakli talebinin, hükümlünün sosyal rehabilitasyonuna katkı sağlamayacağının, ceza adaletinin amaçlarına hizmet etmeyeceğinin veya Türkiye'nin milli güvenliği ile temel çıkarlarına uygun düşmeyeceğinin anlaşılması halinde Adalet Bakanlığı tarafından reddedilebileceği düzenlenmiştir. İnfazın devri ile ilgili 6706 sayılı Kanun m.26/3’de ise; devrin Türkiye'nin milli güvenliği ile temel çıkarlarına uygun düşmeyeceğinin anlaşılması halinde, infazın devri talebinin Adalet Bakanlığı tarafından reddedileceği belirtilmiştir. Bunun dışında; elbette hem nakil ve hem de infaz devri yönünden, Kanunda sayılan şartların bulunmadığı tespit edildiğinde, nakil ve infaz devri talepleri reddedilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan bir hükümlüyü Ülkeye kabul etmemesi sonucu doğuracak şekilde infazın Türkiye’ye devredilmesi talebinin reddedilmesi, kanaatimizce Anayasa m.23’ün son fıkrasına aykırılığı gündeme getirir. Anayasa m.23’ün son fıkrasına göre; “Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz. Anayasa, Türk vatandaşlarına ve “vatandaşlık” kavramına yüksek derecede önem vermekte ve kuvvetli bir bağ öngörmektedir. Nitekim Anayasa m.66’nın 1. ve 4. fıkralarında yer alan; “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” ve “Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.” hükümleri, vatandaşlıkla ve vatandaşla kurulan güçlü bağın göstergesidir. Vatandaşın yurda girme hakkından yoksun bırakılamayacağının Anayasada açıkça düzenlenmesi karşısında; bir Türk vatandaşı olan hükümlünün Ülkesine dönmek istediği, cezasının infazına Türkiye’de devam edilmesini talep ettiği durumda, hükümlünün nakli talebinin, sosyal rehabilitasyonuna katkı sağlamayacağı veya ceza adaletinin amaçlarına hizmet etmeyeceği gerekçeleri ile reddedilebileceğini öngören 6706 sayılı Kanun m.30/3’de isabet olmadığını ifade etmek isteriz. Normlar hiyerarşisinde Anayasa üstün olduğundan, hapis cezasının infazını Türkiye’de çekmek isteyen Türk vatandaşının Türkiye Cumhuriyeti’ne gelişi engellenemez ve geciktirilemez.

VI- Yargılama Türkiye’de Yapılsa idi, Sonuç Değişir miydi?

Tartışma konusu olayda, suçların tümü bir Türk vatandaşı tarafından Belçika’da işlenmiştir. Mağdur ve maktuller, Türk ve yabancıdır. Fail Türkiye’de yakalansa idi; mağduru ve maktulleri Türk olanlar bakımından, Türk kanunlarına göre yargılaması yapılacaktı.

“Yabancı kanunun gözönünde bulundurulması” başlıklı TCK m.19’ya göre;

“(1) Türkiye'nin egemenlik alanı dışında işlenen suçlar dolayısıyla Türkiye'de yargılama yapılırken, Türk kanununa göre verilecek olan ceza, suçun işlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamaz.

(2) Ancak suçun;

a) Türkiye'nin güvenliğine karşı veya zararına olarak,

b) Türk vatandaşına karşı ya da Türk kanunlarına göre kurulmuş özel hukuk tüzel kişisi zararına olarak, İşlenmesi durumunda, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz”.

Ancak yargılama Belçika’da yapılmış, sona ermiş ve bir kez müebbet kararı verilerek bu ceza kesinleşmiştir. TCK m.19’un uygulanması ihtimali ortadan kalkmıştır. Bunun dışında, hükümlü aleyhine daha fazla cezaya hükmedilmesi ve Türk mahkemelerince cezayı ve tabi olunan infaz kurallarını hükümlünün aleyhine ağırlaştıran bir uygulama hiçbir şekilde mümkün değildir.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıklamasına göre; cezasının infazı Belçika’da devam etse idi, hükümlü 28.06.2015 günü tahliye edilecekti. Bu bilgiye göre; şartla tahliye süresi, Türkiye’de daha uzundur. Nitekim hükümlü; 10.11.2019 tarihinde denetimli serbestlikten, 10.11.2020 tarihinde ise şartla tahliyeden faydalanmıştır. Bu durumda, Belçika yetkili makamlarının açıklama talep etmesinin dayanağının ne olduğunun kamuoyu ile paylaşılması isabetli olacaktır.

Osman Ç.’nin cezasının infazı ile ilgili Belçika’nın açıklama talep etmesi ilginçtir; çünkü, hükümlü Türkiye’ye gönderilmeden önce, iki devletin Türkiye’de infazın hangi koşullarda yapılacağı ile ilgili görüşüp, hükümlü hakkında karşılıklı bilgi akışı sağlanması ve taleplerin buna göre değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Somut olayda yabancı ülkede infaz süresinin Türkiye’ye göre lehe olduğu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın basın açıklamasından görülmekle birlikte; infaz koşullarının yabancı ülkede daha ağır olduğu durumlarda, hükümlünün Türkiye’ye nakli usulünde, “cezasızlık algısı” oluşmaması için, “infazın devri veya hükümlünün nakli halinde, yabancı ülke ve Türkiye’nin o mahkumiyet için öngördüğü infaz şartlarının kıyaslanması ve ağır olan infaz şartlarının tatbik edilmesi” şeklinde bir düzenlemeye 6706 sayılı Kanunda yer verilmesi gerektiği ileri sürülebilirse de, bu düşünce, Devletin egemenliğine müdahale anlamına gelecektir.

Sonuç olarak; kamuoyunda gündeme gelen Belçika’dan Türkiye’ye nakledilen hükümlünün ceza infazı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı basın açıklaması ve yasal düzenlemeler dikkate alındığında kanaatimizce hukuka uygundur.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün