Gazi Mustafa Kemal Atatürk yaşadığımız Dünya’ya veda ettikten otuzaltı yıl sonra hayata gözlerimi açtım. Ben; benden yıllar önce bizim Dünya’mızdan ayrılan ve kendisini hiç görmediğim, aynı ortamda bulunmadığım bir insanı niye bu kadar çok sevdim ve her geçen gün sevgim ve hayranlığım niye daha da artıyor?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Dünya tarihinin en önde gelen askeri ve  siyasi dehalarından biri olduğu elbette şüphesiz. Ama benim bu büyük hayranlığımın sebebi o değil.

Atatürk’ün hayatının her döneminde; çok büyük hayallerinin daha doğrusu ideallerinin olması ve o hayallerini gerçekleştirmek için gösterdiği kararlılık, ortaya koyduğu irade ve mücadele azmi, tüm yokluklara, yoksulluklara ve zorluklara rağmen yılmaması, yorulmaması ve vazgeçmemesi açıkçası muhteşem ötesi.

Atatürk’ün muhteşem fikirlerinin yanında derin duygu sahibi bir insan olması, her türlü kötülüğe karşı savaşırken hep vicdanlı, hep memleketimizin ve insanımızın iyiliğini düşünen iyi bir insan olması tarif edilemez güzellikte.

Hayatının her anında dolu dolu yaşaması, hayatı savaşlarla geçmişken yaşamanın kıymetini bilmesi, boş işler ve boş hayaller peşinde koşmaması, netice odaklı sözlerinin ve ardından eylemlerinin olması, söylediğini yapması hayranlık uyandırıcı.

Atatürk’le ilgili beni en çok etkileyen anılarından birisi; Savaş meydanında her yerde erkekler varken ve ölümle burun burunayken, bir sonraki günü görme ihtimali yok denecek kadar azken, savaşta çadırına girdiğinde kadın psikolojisi üzerine kitaplar okuması ve savaş sonrası kuracağı Türkiye Cumhuriyet’inin kadınlar ve erkeklerle birlikte el ele verilerek kalkınacağını bildiğinden kadın ruhunu yakından tanıyıp o kalkınma günlerine fikir ve bilgi anlamında hazırlık yapmasıdır.

Atatürk salıncağa binip sallanacak, mayosunu giyip denize girecek, içinden geldiğinde zeybek oynayacak, içinden geldiğinde halay başı olacak kadar samimi olduğu için seviyorum.

Atatürk kadın, erkek, çocuk hep birlikte birlik olduğumuzda; sanattan, spordan bilimden beslendiğimizde; inandığımızda, inandığımızı bildiğimizde, inandığımz kadar gayret ettiğimizde; ideallerimiz olduğunda ve o ideallere varmak için çok çalıştığımızda, çalışıp ürettiğimizde güçlü olacağımızı bize hem öğrettiği hem de gösterdiği için O’nu çok seviyorum.

Atatürk tarlada toprağa oturup köylüyle sohbet edecek, çiftçiyle traktöre binecek, “Köylü milletin efendisidir” diyecek, makine başında işçiyle sohbet edecek, Sümerbank’ı kuracak, Tariş’i güçlendirecek, uçak fabrikasının temellerini atacak, ülkemizin kalkınmasının üretimde olduğunu anlatacak, kara tahtanın başına geçip asıl kurtuluşun eğitimli bir toplum olacağını gösterecek, çok şık ve düzgün  giyim  tarzıyla modern insan modelini ortaya koyup diğer insanlara örnek olacak, insanımıza insanca yaşamasının şartlarının oluşması için hukuki, siyasi, sosyal ve  ekonomik bir düzen kuracak, bunca mesele içinde vakit ayırıp çocuklarla oynayacak, gençleri dinleyecek, anlayacak ve gençlerin ideallerini gerçekleştirmeleri için her türlü imkanın oluşmasını sağlayacak, protokol kalabalığı ve koruma ordusu içinde kaybolmadan halkının arasında ve halkıyla olup halkının sorunlarını, düşüncelerini can kulağıyla dinleyip gereğini yapacak, halkıyla birlikte daha güzel günler için bütün ömrünü ortaya koyacak ve biz onu sevmeyeceğiz. Olur mu öyle şey… Eskilerin deyimiyle Allah cezamızı verir. İşte ben bunun için Atatürk’ü sevdim hem de çok sevdim.

Bugün hür fikirli, hür vicdanlı ve hür irfanlı bir bireysem ve insanca yaşayabiliyorsam, Atatürk’e ve Atatürk’le birlikte O’nu sevip sayan;  esarete, zulme, cehalete ve karanlığa karşı mücadele veren atalarıma çok hem de çok borçluyum. Ben bundandır Atatürk’ü de, Atatürk’ü sevenleri de çok sevdim.

Avukat Halil Sarı.