Aşçıoğlu(1936) hukuk yaşamına, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başladı. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra yargıç olarak atandı.(1961) Memleketin muhtelif yerlerinde görev yaptı. Özel hukuk alanında lisansüstü eğitimi gördü.(1979) Yargıtay üyeliğine seçilerek (1983), hukukla yoldaşlını burada sürdürdü. Kanunun zorlamasına fırsat vermeden emekli olmayı seçerek, gerektiğinde görevin bırakmanın onur ve şıklığını ardıllarıyla paylaştı.

Hukuka hizmetin cübbeyle sınırlı olmadığına inanan Aşçıoğlu, kürsüde edindiklerini, yetenek ve gayretiyle buluşturarak, hukuku ortak payda addedenlerin bilgi ve istifadesine sunmayı,   ahde vefanın türevi olarak gördü.
Köşeye çekilmeyi reddederek, ihlallerle başı dertte olan hak ve özgürlüklerin selametini riske eden toplumsal, kamusal ve bireysel sorunlara duyarlı kalmayı seçti. Sözün yerlerde gezindiği dönemlerde, aydın bilinciyle siyasetin özgürlükler üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlarını önleyen, itiraz, eleştiri ve şikâyet hakkını, kendisine has tarzıyla kullanmakta tereddüt etmedi.
Birçok siyasetçi, kamu görevlisi ile kurumu izlemeye alarak, onların hukuk içinde kalmaları, şeffaf davranmaları ve denetlenebilir olmaları için sorumluluk üstlenmeye davet etti. Ünlü bazı siyasetçileri açıkça birey ve toplumla ibralaşmaya davet etti.
“Tıbbi Yardım ve El Atmalardan Doğan Sorumluluklar”(1993) adlı eseriyle, uç veren, oldukça girift bir alanı kapsamına alan tıp hukukunun emeklemesi ve hayata tutunabilmesi için katkı sundu. Yurttaşın hekim hatalarından ötürü varlığına yönelen kalkışmalarla bu eseri aracılığıyla mücadele ederken, tıp hukukunun deneyimlerle beslenmesine katkı sundu. “Trafik Kazalarından Doğan Hukuk ve Ceza Sorumlulukları”(2008) eğitimsizliğin tetiklediği kadim bir sorunun bireysel bazda yarattığı etki ve sonuçlarıyla duruşma salonlarında baş etmeyi almaşık bir çare olarak yeniledi. Tıp ve kaza gibi sosyolojik kökleri olan konulara ışık tutarak, hukukun pedagojiyle işbirliği yapmasının olanaklarını zorladı.
Gerekçenin siyaseti etkisine aldığı dönemlerde ya da temellendirmenin politikayı belirlediği zamanlarda kaleme aldığı yazılarıyla, gerekçenin habis yönlerini, siyaset ve ideolojilerin arkasına sinerek yapacağı sinsilikleri, genlerine işleyen sorumluluk anlayışı ve kendine has tarzıyla ortaya koydu. Temellendirme üzerine söyledikleriyle, gözlerin buraya odaklanmasına vesile oldu. Yargısal döngü, gerekçe ve hüküm arasındaki sırrın çözülmesine, kusurların huzurunu bozmaya öncülük ve aracılık etti. Gerekçeyi izleyen ısrarlı tutumu, ismiyle gerekçeyi neredeyse özdeşleştirdi. Gerekçenin birey, toplum ve kamuyla helalleşmenin eşsiz aracı olduğunu, sabır ve sebattan oluşan ilmiklerle anlatmaya çalıştı.
Adil ve güvenli yargılama idealinin tahakkuku için yargıç kimliğinin önemine işaret eden, özellikle burada yoğunlaşan Aşçıoğlu, kürsüyü etkisine alan sorunlar çözülmeden çağdaş yargının iki yakasının bira araya gelmesinin imkânsızlığına vurgu yaptı. Kadim, köklü ve yapısal sorunlarla yargıç kimliği arasındaki soydaşlığın, yargıcı yansız ve bağımsız eylemeye ve öyle görünmeye icbar ettiğini yineledi. Yansızlığı ihlal eden tutumların hükme cehennemi yaşatan peçelenmiş adımlar olduğuna inandı. Yargılamanın etik bir ilişki ve alan yarattığına işarete ederek, bu alanın kuşku yaratan söz, davranış eylemlerle kirletilmesinin hükmü zehirleyeceğini dile getirdi. İlerleyen yaşına ve sağlık sorunlarının verdiği uyarılara rağmen, doğru addettiği güzergâhı değiştirmeyi, eylem planını bırakmayı ve yürüyüşe ara vermeyi düşünmedi.
Ömrünün hatırı sayılır kısmını, hükme musallat olan bilirkişilik sorununu raptu zapt altına almakla geçirdi. Kurumun, Truva olduğunu keşfederek, onun kürsüye ramak kala frenlenmesi gereken amil olduğunu bıkmadan, usanmadan anlattı. Yargılama döngüsünü, zaafların iştirakiyle bozmaya muktedir kurumun, yaratacağı tehlikeyi markaja alan Aşçıoğlu, kurumunun disipline edilmesini misyon edindi.
Hükme göz diken bilirkişiliğin, kötü sevk ve idareyle iştahının kabartıldığını fark ederek, kurumun bilgi ve birikime yaslanan etkin ve verimli yönetimle aşılabileceğini yalın, basit ve çarpıcı örneklerle öne çıkardı. Kurumsallaşma çabalarıyla temas kurarak, bilirkişiliğin gerçeğe hizmet eden sorumluluğun paydaşı olması için eteğindekileri döktü, elinde ve avucundaki her şeyi üleşmeyi esirgemedi. Yargıcın yetkilerini koruyabilmesi, işine sadık olabilmesi için iyicil kıskançlığı önererek, kıskançlığı imrenmeye tahvil etti. Nihayet yargıcın ideal modellere ilişki kurmasını kolaylaştırarak sözün özünü, “Maddi gerçeğin Belirlenmesi ve Kanayan Yara Bilirkişilik” (2010)adlı eseriyle somutlaştırdı.
Bilgi, birikim ve tecrübesi, egosunu sınırladı, kibrine yenik düşmesini önledi. Onun bu özelliği, eylemli hiyerarşiyi sarstı, bilgiyi ilişkilerin odağına aldı, meslektaşlarıyla sağlıklı, eşit ve saygıya dayalı münasebetlerin kurulmasına vesile oldu. Attığı köprülerle, soluksuz dostluklar inşa eden Aşçıoğlu, birçok meslektaşının sorunlarıyla ilgilenmeyi dayanışma ve kurumsallaşmanın bir boyutu olarak telakki etti. Dostlukları üretme, paylaşma ve mesleği sürdürülebilir kılmanın araçları olarak gördü.
Dilin hukukla düetinin yararını fark etti. Hukukun kurumsallaşması için kavramsallaştırma yeteneğinin gelişmesi gerektiğini var gücüyle vurguladı. Özün sözünü söyleyebilmesi, sözün özü ifade edebilmesinin kelime hazinesinin doldurulması, dil ve anlam bilgisine bağlılıkla mümkün olduğuna inanarak, hukukun dille özlenen tadı yakalayacağını ima etti, yazdı ve anlattı.
Eleştiriyi diyalektik bir araç, onarıcı bir deva olarak gördü. Tekâmülün, eleştiriyle mümkünlüğünü kavrayan bir kimlik olarak, sıçrama yapabilmenin kendisine ve akranına ayna tutmakla mümkün olacağını fısıldarken, eleştirinin gelişimi gösteren bir boy aynası olduğunu ima etti.
1995 yılında Yargıtay üyeliğinden emekli olan Aşçıoğlu, çok sevdiği meslek ve meslektaşlarının sorunlarını, sayısız çalışma, yazı ve söz aracılığıyla kamuoyu ve hukuk camiasıyla paylaştı. Kibrin, yaşamını esir almasına müsaade etmedi. Aktüel sorunlara yüzünü döndü, doğru ve güvenli yargıya olan özlemini nesnel okumalarla dile getirdi. İvme kazanan, dur durak bilmeyen çalışmalarıyla, emekliliğini askıya aldı.
Hukukun, politik kararlarla aşınmasına gönlü razı olmadı. Hukuk adına politik irade nezdinde zaman, görüş, kişi ve politik tercihlerden arî girişimlerde bulundu. Karar alıcılarla kendine has söylemiyle, aralıksız mücadele etti. Adalet Bakanları, HSYK, Cumhurbaşkanı'na yazdığı mektuplarla kıdemli sorunların unutulmasını önledi. Çözüm önerilerini açık yüreklilik ve cesaretle dile getirdi. Onları ayaklarının tozuyla sorunları görmeye ve çözüm üretmeye zorladı. Kimi politikacıları, toplum ve hukukla çelişkilerinden ötürü istifaya davet etti. Önemlisi, açık ve örtülü darbe dönemlerinde kaleme aldığı mektup ve yazılarla darbe karşıtlığını darbecilerin yüzüne karşı ve alenen ifade etti.
“Doğru ve Güvenli Yargı Özlemi ve Yeniden Yapılanma” adlı eser, bilinen son çalışmasıdır. Bu çalışma, Aşçıoğlu'nun, mesleğe başladığı 1961 yılından bu yana hukuk adına didinişine tanıklık eden bir bildirge mahiyetindedir. Öznelleşmeye zorlanan hukukun rotasını yitirerek, kişi ve kurumlara sürpriz yapabileceğine dikkati çeken Aşçıoğlu, politik gücün hukukun genlerinden uzak kalması gerektiğini izaha çalıştı. Veda mesajı olarak da yorumlanacak bu çalışmada, öne çıkarılan bir diğer husus HSYK diziliş ve aritmetiğindeki hataların hukuk, demokrasi, hak ve özgürlükler üzerinden birey, toplum ve kamuya maliyetini yurttaşla paylaştı.
Mütevazi kimliği, popülizme yabancı kişiliği ve aktüel uğultu, onun bu feryadının yeterince duyulmasını önledi. Vedalaşırken tıpkı yaş bir betona bırakılan ayak izi, bir ağacın gövdesine kazınan isim gibi, gerisinde anılmasını haklı kılacak ziyadesiyle yazı ve söz bıraktı. Kendisini rahmet ve minnetle anıyor, onu anımsayan ve unutmayan herkese teşekkür ediyorum.
Hilmi Şeker
Yargıç/İstanbul