Covid-19 virüsü sebebiyle evimizde kaldığımız bu günlerde kitap okumak kanaatimce tercih edilesi en güzel aktivite. Sosyal medyanın akıl alan cazibesi, televizyonun aklı örten programları yahut iç sıkan haberlerinden uzaklaşıp fırtınalı denizden sakin limana kavuşur gibi kitaplara sarılmak istiyor insan. Ben de naçizane bu süreçte elimde bulunan kitaplara sarılmak istedim.

Yazımıza temel olan eserin adı başlıktan da anlaşılacağı üzere Beyaz Zambaklar Ülkesinde. Açıkçası bu kitabı elime almadan önce yazarın ve eserinin hakkında hiçbir bilgiye sahip değildim. Ancak ön sözü okumaya başlayıp yazara ilişkin bilgileri okudukça kitabın beni sürükleyeceğini tahmin etmek çok da zor olmadı. Sayfalar arasında da ilerledikçe kitabın içinde bahsi geçen ünlü Fin filozof ve halk öğretmeni olan Johen Vilhelm Snelman ve onun halkı için verdiği mücadeleyi oldukça kıskandım. Onun tespitleri üzerinden kendi ülkemi gözümün önüne getirdim ve nerdeyse kitabın her satırının altını çizerek okumak istedim. Nihayetinde bu konu üzerine bir çift kelam etmek ve kendi çapımda belki bir uyanışa vesile olur niyetiyle bu yazıyı kaleme aldım.

Johen Vilhelm Snelman (1806-1881), ünlü Fin filozofu ve tanınmış siyasetçi. Ancak kendisinin asıl şöhreti Fin kültürünü oluşturan halk öğretmeni oluşudur. Arkadaşları ile birlikte sürekli şekilde ve yılmadan bataklıklar ülkesi olan Finlandiya’yı beyaz zambakları ülkesine çevirmiştir.

Finlandiya, kendi tarihinde dünya çapında önemli bir lidere sahip olamamış ve 1811 yılına kadar İsveç egemenliği altında yaşamıştır. Rusya’nın kuzeybatısında yer alan bu sevimsiz ve Finlilerin “Suomi”  yani kendi dillerinde bataklık adına verdikleri bu ülke ilerleyen yıllarda Çar 1. Aleksandr döneminde Rusya egemenliği altına girmiştir. Snelman sazı eline alana kadar Finler, fikren, iktisaden ve hatta ahlaki yönlerden geride kalmış bir millet imiş.

Peki, bu Johen Vilhelm Snelman ne şekilde bir milletin uyanışına vesile oldu? İşte bu soruya verilecek olan cevap gerçekten çok önemlidir. Çünkü yıllarca kendi içerisinde önemli bir kahramana sahip olamayan ve bağımsızlığını dahi elinde bulunduramayan bu milletin uyanışına vesile olmak kolay bir şey olmasa gerek. Kaldı ki bu başkaldırışta Snelman kaba kuvvete ve güce başvurmamış; o fikirlerini silah olarak kullanmıştır. Bunu şu cümlesinden anlamak mümkün : “ Finlandiya her zaman Rusya ve İsveç tarafından istila edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Güçlü ve hırslı komşularına karşı direnebilmesi için kültür bakımından onlardan yüksek olması gerekmektedir. Ne zaman bizim bu küçük milletimiz, büyük komşularından yüksek bir medeniyete sahip olursa, ancak o zaman tehlike bertaraf edilmiş olur.” (Beyaz Zambaklar Ülkesinde s. 36) Tabi sadece bu cümleyi kurmak ile kalmamış teorisini pratiğe dökmek için arkadaşları ve ülkesindeki din adamları, memur, avukat ve birkaç genç öğretmen arkadaşı ile birlikte fevkalade bir mücadeleye girişmiştir. Fikre sahip olmanın yanı sıra aksiyon adamı olarak davasına hizmet edişi takdire şayandır.

O ve arkadaşları birer aydındılar. Ancak kendisi ve arkadaşlarının ışığının memleket semalarında yükselmesi gerekirdi. İşte tam da bu noktada bizim sözde aydınlarımız aklıma geldi. Kendi halkına, geçmişine, medeniyetine, yüz çevirmiş aydınlarımız geldi aklıma. Bu bahsettiğim sözde aydınlar kendi aslını inkâr eden işleri ve güçleri kendi memleketini ve halkının yaşantısını küçümsemektedir. Bakınız Snelman şu sözleri sarf ediyor : “ Aydın olmak, modaya uygun elbise ve şapka giymek, kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim, milletin beyni durumundadır. Millet sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek bir gelir elde edesiniz ve geceleri kahvehanelerde iskambil veya domino masasının başına geçip eğlenesiniz diye okutmamıştır. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar aydının küflenmişleridir.” (Beyaz Zambaklar Ülkesinde s. 37) Okuyanlar bilir ki Cemil Meriç Bu Ülke ve diğer eserlerinde memleketimizde yetişmiş bu aydınlar hakkında oldukça nükteli cümleler sarf etmiştir.

Johen Vilhelm Snelman ve arkadaşları Fin milleti için eğitim neferliğine soyunmuş ve kültürde, edebiyatta ve fende gelişim ve cahil kalan halkı eğitmek için bataklıklarla dolu ülkede dağ, bayır, dere, tepe demeden en küçük köylere ve evlere girmeyi başarmışlar. Bu destansı mücadelenin sonunda amaçlarına erişmişler ve bataklık ülkesini beyaz zambaklarla dolu bir ülkeye dönüştürmüşler. Bugün birçok gelişmiş ülke dahi Finlandiya’nın eğitim sistemini incelemek üzere memurlar görevlendirip Finlandiya’ya göndermektedir. Düşünün ki her evinde birer kütüphanesi olan ve başlı başına üniversite haline gelmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Kitabı okuduğunuzda eğitimde neden dünyada başı çektiklerini çok daha iyi bir şekilde anlayacaksınız.

Son olarak kendi memleketimize gelecek olursak bizim de bir dönüşüme ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Bunu sadece ben değil belki de milyonlarca insanımız düşünüyordur. Ancak bize sanırım bir Johen Vilhelm Snelman gerek. Düşünmekten fazlasını yapmak ve almış olduğumuz eğitim ve öğretimin hakkını vermek zorundayız. Sözün özü aksiyona geçmeliyiz. Örneğin; geçmişte oldukça önemli insanların yetişmesine vesile olan Köy Enstitüleri’ne benzer bir yapı günümüz şartlarına uyarlanarak tekrar kurulabilir. Bakınız biz Fin milletinden farklı olarak tarihimizin herhangi bir döneminde esaret altında kalmamış ve Gazi Mustafa Kemal’ler, Fatih Sultan Mehmet’ler, Yavuz Sultan Selim’ler ve daha nice önemli liderleri bünyesinde yetiştirmiş bir milletiz. Onlardan eksiğimiz olması bir kenara dursun bu konuda onlardan önde olan bir milletiz. Bu konuda memurundan işçisine, doktorundan mühendisine, öğretmeninden avukatına kadar her bir birey kendine düşen mücadeleyi en azından kendi dünyasında yahut çevresinde göstermelidir. Ben de kendi küçük dünyamda bu yazıyı kaleme alarak bu mücadeleye çok ufak da olsa bir katkıda bulunmak istedim. Şimdiden iyi okumalar dilerim.