Bu ilk yazımda kendime sormam gereken bir sorum var, bir avukat neden yazar? Niyetim profesyonel yazarlarla yarışmak ya da meslek büyüklerime bilgiçlik taslamak değil, niyetim gerçeklerle haşır neşir olmak, kendi kendime tembihlerde bulunmak, olayları kendi enstrümanları ile farklı yorumlamak, yaşamımda bir açı yakalamak için.

Kafka, “Hukuk Önünde” başlıklı kısa öyküsünde, “Hukuk Sarayı” diye bilinen barınağın önüne gelen ve yıllarca kapının kendisine açılmasını bekleyen adamın macerasını anlatmıştı. Kafka bu hikayeyle, gerçek dünyada, hukuku yaşayamayanların, ihmal edilenlerin, mağdur olanların hikayesini anlatıyordu aslında. 

Mesleğe başlamadan evvel de insanların dertlerini dinlemeyi, onlara yardım edebilmeyi, kim olursa olsun insanların kalbine dokunmayı ve onları hissetmeyi en içten duygularımla tecrübe etmekteydim. Bugün, bir şekilde mağdur olmuş birçok insanla iletişim kurmam gereken kutsal bir mesleği icra ediyorum ve bu insanların, o “Hukuk Sarayı”na girebilmeleri için çabalıyorum. Sadece gülüyorum, “giremezsin” diyenlere, bu kapıda gardiyan olmayı seçenlere, hukuku kalıplaşmış kelimelerden ibaret sayanlara ve vicdanını kaybetmiş olanlara.

Bugün bu merhaba yazımda, en temiz niyetlerle; ihmal edilmiş olanların, zayıfların, diken değil de çiçek olmayı seçenlerin hukuka ulaşmalarını sağlayabilmek adına çabalarımızı birleştirmeye davet ediyorum herkesi. Yine, ilk başta kendime hatırlatıyor ve tembihliyorum Kutadgu Bilig`deki o güzel tavsiyeyi, “Ey hakim, memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın.”

Adaletin, hak sahibine hakkını teslim etmek, anlamına geldiğini bilen ve asırlar boyunca bu anlayışla yoğrulmuş bir milletin günümüz temsilcileri olan bizlerin kanunu doğru uygulamaktan başka bir gayesi olmamalıdır. Cemil Meriç`in incelikle ifade ettiği üzere, dinimizin temel mefhumunun eşitlik olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlamalı, kimsenin kimseden üstün olmadığına yönelik inancımızı yüksek sesle yeniden ifade etmeliyiz.

Evet, kimsenin kimseden üstün olmadığı gerçeğinin, özellikle de çok azınlıkta kalan bir kısım meslektaşım tarafından anlaşılmasını dilediğim şu günlerde, mesleki dayanışmanın ne kadar önemli ve toplumsal ilerleme için gerekli olduğunu bir kez daha anlıyorum.

Mesleğin itibarının yükselmesi için verilen çabaların, sunulan emeğin hiç ummadığım ve aynı yollardan geçtiğim kişiler tarafından görmezden gelinerek ve hatta yolumun kesilmesine dahi teşebbüs edilerek yok sayılması, geleceğe dair rengarenk umudumu hiç azaltmamaktadır.

Ailem başta olmak üzere içinde yaşamaktan onur duyduğum bu güzel toplumun bana kattığı değerler sayesinde, hiçbir meslektaş hakkında suizanda bulunmayı kendime yakıştıramıyorum. Ama kendini diğerlerinden üstün sanmaya devam eden bazı kişilerin, hiçbir avukatın, bir meslektaşının mesleki tutum ve davranışları hakkındaki düşüncelerini kamuoyuna açıklamaması gerektiğine ve yine hiçbir avukatın, herhangi bir meslektaşı hakkında küçük düşürücü nitelikte kişisel görüşlerini ve düşüncelerini açıkça belirtmemesi gerektiğine yönelik meslek kurallarından habersiz olmasını anlamakta zorluk çekiyorum.

Hukukihaber ailesine katılmaktan dolayı çok mutlu olduğumu, hayata dair görüş ve fikirlerimi paylaşabilmem için bana verdikleri fırsattan ötürü kendilerinden müteşekkir olduğumu bu vesileyle bir kez daha belirtmek istiyorum. Saygılarımla…  

(Bu köşe yazısı, sayın tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)