“Metodu olan topal, metodsuz koşandan daha çabuk ilerler.” Francis Bacon

Değerli Meslektaşım Salih Akgül ile birlikte yazdığımız “Avukatlık Hukuku” ve daha sonra benim yazdığım “Genel Kamu Hukuku”, “Hukuk Felsefesi” ve “Hukuk Sosyolojisi”  isimli kitaplardan sonra, bu kez “Hukuk Metodolojisi” isimli kitabımla karşınızda olacağım.

Hemen ifade etmem gerekir ise, bu kitap aynı zamanda benim hukuk konusunda yazacağım son kitap olacak, yani hukuk kitabı yazmam konusunda jübilemi bu kitapla yapmış olacağım.

Sıkı bir çalışmayla en geç üç ay içinde tamamlamayı ve yayınlamayı planladığım bu kitap, “bir konuyu derinlemesine incelemenin, o konuyu en iyi şekilde anlayabilmenin, o konu üzerinde ayrıntılı bir inceleme ve araştırma yapabilmenin” yolunu ve yönetimini bize öğreten bir disiplin olan metodoloji bilimi üzerinedir.

Malumunuz olduğu üzere, metodoloji bize, sadece yukarıda çerçevesini çizdiğim alanda değil, inceleyeceğimiz ve araştıracağımız alanın kapsamında bulunan ve ilgi alanına giren konuların temellendirilmesinde, kavramsallaştırılmasında, karşılaştırılmasında, eşleştirilmesinde, değerlendirilmesinde, geliştirilmesinde, konular arasında bağlantı kurulmasında, bize yardımcı olan, yol gösteren bir disiplindir.

Elbette bu yolun ve yöntemin planlı, programlı, düzenli, sistemli, akılcı, tutarlı bir yol olması gerekir. Aksi halde yapılan inceleme ve araştırmada amaca ve hedefe ulaşmak mümkün olmaz ve amaçlanan, hedeflenen sonuca değil, yanlış, hatalı sonuç veya sonuçlara varılır.

Aşağıda bu kitap için yazdığım önsözü sizinle paylaşıyor ve size iyi okumalar diliyorum.

ÖNSÖZ

Nasıl ki, ayının üç hikayesi var ve bu üç hikayenin üçü de armuda dair ise”, hukukçuların da üç hikayesi vardır ve bu hikayelerin üçü de hukuka dairdir.  Neden mi böyle bir benzetme yaptım ve bu yazıya bu şekilde bir giriş yazdım? Anlatayım.

Her ne kadar avukat olarak – hukukçu olarak değil, avukat olarak, çünkü hukukçuluk bir meslek değil, ayrıca hukukçu olmak veya ben hukukçuyum demek fazlasıyla iddialı bir söz ve ben, hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da o kadar iddialı birisi değilim – ben, ara sıra, siyaset, edebiyat, sanat, felsefe vs. üzerine yazıyor ve çeviriler yapıyor olsam da, son yazdığım üç kitap olan “Genel Kamu Hukuku”, “Hukuk Felsefesi” ve “Hukuk Sosyolojisi” isimli ve konulu kitapların üçü de hukuk üzerine olduğu gibi, dördüncü kitabım olan bu kitap da “Hukuk Metodolojisi” ismini taşımakla, yine hukuk üzerinedir. 

Ben, gerek ortaokul ve lise de, gerekse Hukuk Fakültesi’nde, son derece başarısız bir öğrenci idim. Her ne kadar ortaokul ve lise öğrenimimde hiç sınıfta kalmadı isem de, hazırlık ve ortaokul ikinci sınıf dışında her sene ikmale kaldım, Hukuk Fakültesi’nden ise altı buçuk senede mezun oldum.

Hem kötü bir öğrenci olmamdan hem de doğru dürüst bir avukatlık stajı yapmamış bulunmamdan dolayı, avukatlık yapmaya fazlasıyla hazırlıksız olarak başladım. O nedenle, hukuk adına, avukatlık mesleği adına, ne öğrendi isem, eylemli olarak avukatlık yapmaya başladıktan sonra ve deyim yerinde ise, tam da bir deneme yanılma yöntemi ile ve zamanla öğrendim. Yaklaşık 47 yıllık profesyonel avukat olmama rağmen, hala öğrenmeye devam ediyorum.

Hukuk metodolojisiyle ilgili ilk dersimi ise, rahmetli babamdan aldım. Eylemli olarak avukatlığa başladığım tarihte Yargıtay Üyesi olan rahmetli babam, eve sık sık okumak üzere dava dosyalarını getirirdi. Bir gün eve getirdiği bu dosyalardan birisini bana uzattı ve dosyayı okumamamı istedi. Ben dosyanın kapağını kaldırdım ve dosyanın ilk sayfasındaki ve sırasındaki belgeyi okumaya başladım. Babam önce gülmeye başladı, sonra ciddileşti ve “sen fakülteden nasıl mezun oldun, nasıl staj yaptın, metodolojiden senin hiç mi haberin yok”  diye beni biraz sert bir şekilde eleştirdi.

Bir dava dosyasının kitap okur gibi en başından değil de, en sonundan okunması gerektiğini bilmeyen ben, şaşkınlıkla babamın yüzüne baktım ve “baba, işte okunması gerektiği gibi okuyorum, dosya başka türlü nasıl okunur” dedim.

Bana “dava dosyasının kitap okur gibi ilk sayfasından itibaren değil, en sonundan başa doğru okunduğunu, çünkü dava dosyasına giren ilk belgenin dosyanın en son sırasındaki belge olduğunu, sonra gelen belgelerin ve dilekçelerin ilk gelen belge ve dilekçelerden sonra sıraya girdiğini” anlattı ve devamla şunları söyledi: “hukuki bir uyuşmazlığın çözümünde önemli olan husus, maddi vakıanın, yani somut olaya konu ihtilafın ne olduğunun, ceza davasında ise sanığın eyleminin suç olup olmadığının, eğer suç ise bu suçun ne suçu olduğunun tespitidir, bu, bir doktorun hastaya teşhis koyması gibi bir şeydir. Nasıl doktor hastalığı teşhis etmeden bir tedavi yolu belirleyemezse, bir hakim de, maddi vakıanın ne olduğunu, ihtilaflı olan hususların neler olduğunu, suç niteliğindeki eylemin hangi suç olduğunu tespit etmeden, hangi hukuk kuralının, hangi kanunun, hangi kanunun hangi maddesinin uygulanması gerektiğini tespit edemez ve dolayısıyla o ihtilafı çözemez, sanık hakkında bir ceza tayin edemeyeceği gibi, o cezayı tertip de edemez, aynı şekilde bir avukat da bu yolu takip etmeden, maddi vakıayı tespit etmeden ne davası açacağını, nasıl dava açacağını ya da savunmasını neyin üzerine inşa edeceğini veya sanığı ne şekilde savunacağını belirleyemez.”     

Bu acemiliğimden dolayı üzüldüm ve mahcup oldum. Sonra babam bana, “bu senin kusurun değil, sana bugüne kadar bunu öğretmeyenlerin kusuru” diyerek beni teselli etti.  

Bu durumun, sadece benim kötü ve başarısız bir öğrenci olmamdan, doğru dürüst bir staj yapmamış bulunmamdan kaynaklanan bir durum olup olmadığını bilmiyorum ama bu konuda bildiğim husus, hukuk öğreniminde daha ziyade teorik bilgi verildiği, uygulamaya dair hemen hemen hiçbir bilgi ve eğitim verilmediği hususudur.

Oysa hukuk eğitimi, sadece teoriden ibaret bir eğitim değil, aynı zamanda pratik yönü de olan, yani edinilen bilginin pratikte nasıl kullanılacağını ve kullanılması gerektiğini de öğreten, öğretmesi gereken bir eğitimdir. Diğer bir deyişle, diğer pek çok alanda olduğu gibi hukukta da, teori ve pratik birbirini tamamlayan bir bütündür, o nedenle, bunlardan biri olmadan diğerinin yapılmasının bir değeri ve yararı yoktur.

Örneğin ben Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ders verdiğim yıllarda, müfredata dahil olan ve pek çok hukuk fakültesinde bugün dahi ders olarak okutulmayan “Hukuki Metinler ve Adli Yazışmalar” dersinde, öğrencilere “dava dosyasının nasıl okunması gerektiğini, hukuki ihtilafa konu olan maddi vakıanın tespitinin ve hukuki yönden nitelendirilmesinin ihtilafın çözümlenmesinde önemli ve gerekli bir husus olduğunu, aynı durumun ceza davalarında da önem arz etiğini, sanığın eyleminin kanundaki hangi suçu oluşturduğunun tespiti yapılmadan, hakimin cezayı tayin ve tertip edemeyeceğini örnekleriyle açıklayan çalışmalar yaptım”, öğrencilere “dava dilekçesi, cevap dilekçesi, temyiz dilekçesi, iddianame, mahkeme kararı yazdırdım ve bunların yazılmasında nelere dikkat edilmesi gerektiğini” anlatmaya çalıştım, bu bağlamda, bu dersi amacına uygun bir şekilde ve eğer deyim yerinde ise bir hukuk kliniği gibi kullandım. 

Kuşkusuz bütün bu hususlar, “Hukukta Metodoloji”  dersinin kapsamına dahil olan hususlardır. Ne var ki, rahmetli hocamız Prof. Dr. Rona Serozan’ın, DergiParkhttps://dergipark.org.tr’de yayınlanan “Hukukta Yöntem” isimli makalesinde  ifade ettiği üzere; bizim ülkemizde ve eğitim sistemimizde, ne orta öğretimde, ne yüksek öğretimde metodoloji/yöntembilim dersi okutulmaz; okutulsa dahi, doğru dürüst okutulmaz; üstelik böyle bir dersin öğrencisi ve getirisi kuşkuyla karşılanır; dersin konusu da soyut, betisiz (nonfigüratif) bir konu olarak itici bulunur; dahası, metodolojinin/yöntembilimin terminolojisi sanki başka bir gezegende üretilmişçesine yadırganır.

Oysa değerli akademisyen Prof.Dr.Muhammet Özekes’in, Yetkin Yayınları tarafından yayımlanan “Sorular/Şemalar/Örneklerle Temel Hukuk Bilgisi” isimli kitabında, Hirch’in “Hukukta Metod” isimli eserine yollamada bulunarak ifade ve işaret ettiği üzere, hukuki bir sorunun çözümünde takip edilmesi gereken yol, metot ve süreç; “önce olayın, maddi vakıanın ve sorunun özünün tahlili ile tespiti, daha sonra uygulanacak hukukun yer ve zaman yönünden araştırılması, sonra talebin belirlenmesi ve hakkın dayandığı esasların nitelenmesi, iddianın ve savunmanın dayandığı hukuki ilişkinin ve bu ilişkinin dayandığı yasal unsurların tespiti, tespit edilen kuralın somut olaya uygulanması, bu uygulamanın yapılmasında tarafların dayandıkları kanıtların dikkate alınması ve bunların somut olaya uygulanabilirliği ile iddia ve savunmayı destekleme derecesinin tayin ve tespit edilmesidir.

Böyle bir yol ve süreç takip edilmediği, böyle bir metot uygulanmadığı, dava ve cevap dilekçelerinin yazımında, uygulanacak kanun maddesinin yorumlanmasında, hukuki bir araştırmanın yapılmasında, hukuki bir makalenin yazılmasında, mahkeme kararının kaleme alınmasında, bu hususlara dikkat edilmediği takdirde, başarıya ulaşmak son derece zor ve hatta çoğu zaman imkansızdır.

O nedenle, bütün bu hususları bize öğretenin, bu konudaki becerilerimizi geliştirenin, bizi hukuk insanı olarak olduranın, hukuk metodolojisi olduğunu bilmek ve bu metodolojiyi  öğrenmek gerekir.

Ben de bu çalışmamla, bu önemli ve değerli alana, avukat olarak bugüne kadar hukuk üzerine biriktirdiklerimle katkı yapmayı düşündüm ve gerek bu nedenle, gerekse Avukatlık Hukuku, Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi üzerine yayınladığım kitaplarımı tamamlamak ve bu konuda jübilemi yapmak amacıyla bu kitabı yazdım.

Bu kitap, akademik bir kitap olmadığı gibi, akademik iddiası olan bir kitap da değildir. Esasen benim de şahsen böyle bir iddiam yoktur. O nedenle, bu kitap, daha çok uygulamaya dönük bir kitaptır ve gelecekte hakim, avukat veya savcı olacak olan hukuk fakültesi öğrencilerine, mesleklerinin icrasında arkadaşlık edecek, refakat edecek, yardımcı olacak olan bir kitaptır.       

Dilerim bu çalışmamla, hukuk fakültesi öğrencilerine, genç hakimlere, avukatlara, savcılara, mesleklerini icra etmeleri konusunda yardımcı ve destek olurum.

Saygılarımla.

Vedat Ahsen Coşar