“Osmanlı medeniyetinde farklılıklar zenginliktir. Ama Osmanlı’dan sonra bir zaafa uğradık ve neticesinde diğerleri, ötekiler, biz, onlar gibi bu tür yaklaşım tarzları bizi birbirimize bağlayan kardeşlik özelliklerinde bir zaafiyet meydana getirdi. Şimdi bunu aşmamız gerekiyor.”

Böyle diyor Başbakan. Aslında Başbakan’ın bu şekilde konuşması talihsizliktir. Getirmeyi düşündüğü Başkanlık Sistemine, yeni Anayasa düzenine zemin mi hazırlıyor? Bilmiyorum. Ama sözleri gerçeği yansıtmıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ötekiler ve biz anlayışı yoktur. Bugün de yoktur. Erzurum Kongresinde alınan kararlar kuruluş aşamasında alınan en önemli kararlardır ve Erzurum Kongresi belgeleri Cumhuriyetimizin kuruluş tarihinin en eski belgeleridir.

Erzurum Kongresinde alınan kararların 1. maddesinde “Doğu illeriyle Trabzon ve Canik Sancağı hiçbir sebep ve bahaneyle Osmanlı Topluluğu’ndan ayrılması mümkün olmayan bir bütündür.”der.

Burada ayrımcılık, öteki, beriki diye bakmak yoktur. Doğu illerimiz Ermenistan’a bırakılmak, Trabzon ve Canik’te de Pontus Devleti kurulmak isteniyordu. Cumhuriyeti kuranlar doğu illerimizde yaşayan ahalinin Osmanlı Toplumundan ayrılması mümkün olmayan bir bütün olduğunu düşman eline terk edilemeyeceğini, kurtarılacağını vurgulamışlardır.

Cumhuriyet kurulduktan sonra Osmanlı Devleti yoktur. Tabii Osmanlı Toplumu da yoktur. Osmanlı Toplumunun yerini Türk Milleti almıştır. Atatürk “Cumhuriyeti kuran bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan halka Türk Milleti denir” demiştir. Burada milletin tarifinde ırkçı bir anlayış yoktur. Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi Türk kabul eden adil bir anlayış vardır. Ataürk’ün bu anlayışı, Türk Milletinin tarifi Anayasamızda da ifade edilmiştir.

Cumhuriyet idareleri hiçbir zaman ne bölgeler arasında ne de şahıslar arsında ben ve öteki, beriki diye ayırım yapmamıştır. Başbakan şöyle bir Türkiye’yi gözlemlesin. Yargı kuruluşlarına baksın, idareye baksın. Türkiye’nn her bölgesinden insanlarımızın yargıda idarede çalıştıklarını, Türkiye’nin her bölgesinden büyük iş adamlarının olduğunu, İzmir, Antalya gibi turistik bölgelerimizdeki otellerin güneydoğulu vatandaşlarımıza ait olduğunu görecektir. Bu durumdan hiçbir Türk vatandaşı rahatsız olmamaktadır ama bundan rahatsız olan insanlar vardır ve bunlar bölücülerdir.

Ben çalışırken bu işlerle uğraşan birine sormuştum;”Vali oluyorlar, hakim oluyorlar, paşa oluyorlar, büyük işadamı da oluyorlar. Bundan başka istedikleri nedir?” bana aynen;
“evet, vali oluyorlar, hakim oluyorlar, belki paşa da oluyorlar ama Türk valisi, Türk hakimi, Türk paşası, Türk işadamı oluyorlar. kürt hakimi, kürt valisi, kürt paşası, kürt işadamı olmuyorlar” diye cevap vermişti.

PKK’nın ve bölücülerin istediği ayrı bir devlet kurmaktır. Hangi taviz verilirse hedefe giden yolda “bir aşama daha kaydettik” diye düşünürler. Yoksa asli niyetlerinden vazgeçmezler.

Başbakanın Osmanlı’yı tanımlaması da yanlış. Osmanlı çok uluslu bir imparatorluktu. İdaresi altında tuttuğu uluslara en medeni ölçülerde töleranslı davrandığı doğrudur ama Osmanlı Devleti tarihimizin en şanlı Türk Devletiydi. Türk Devleti olarak kuruldu, sonuna kadar da Türk Devleti olarak kaldı. Osmanlı’da yetenekli olan hristiyan çocukları toplanır, yeniçeri yapılırdı. Daha yeteneklileri Enderun denilen saray üniversitesine alınırdı. Yeniçerilere de Enderun’a alınanlara da Türkçe ve İslamiyet öğretilir, Türk ve İslam terbiyesi verilir, tamamen Türkleştirilirdi. Enderun’dan çok başarılı devlet adamları yetişmiştir. Yeniçeriler de yetişmiştir. İmparatorluğumuzun kuruluş yıllarında savaşçılıklarıyla büyük ün kazanmışlar, kazanılan savaşlarda pay sahibi olmuşlardı. Imparatorluğumuz çok uluslu olduğu için çeşitli diller konuşulurdu. Ama resmi dil Türkçeydi.

1876 Anayasasında “Yasa önünde bütün Osmanlılar eşittir. Kişilerin din ve mezhebine bakılmaksızın vatana karşı aynı hak ve ödevleri vardır.” Denir. Ancak aynı anayasa “Devlet memuru olabilmek için devletin resmi dili Türkçeyi bilmek şarttır. Mecliste müzakerelerin dili Türkçe’dir. Türkçe bilmeyen milletvekili olamaz. Milletvekilleri sadece  seçim bölgelerinin vekili olmayıp, ayrıca Osmanlı vekilleridir” der. İşte Osmanlı’da böyleydi Osmanlı’yı başka türlü göstermenin hiçbir anlamı yok. Etnik ve bölücü bir gruba onlar istediler diye özerklik vermek kendi dillerinde eğitim hakkı vermek, Türkiye’nin geleceğini karartır. O zaman Türkiye’nin geleceğini Başkanlık Sistemi de  kurtaramaz.

Talat ŞALK
E. Cumhuriyet Savcısı

(Bu köşe yazısı, sayın Talat ŞALK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)