Borçlunun icra takibine konu olan borcunu, icra dairesinde veya icra memuru huzurunda alacaklının da onayı ile belirli vadelerde ödemeye ilişkin vermiş olduğu yazılı vaade ödeme taahhüdü denir.

Bu taahhüdün önemi, geçerli bir mazeret olmadan yerine getirilmemesi halinde İİK md.340 uyarınca borçlunun üç aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılacağının öngörülmüş olmasıdır.

Kanunun borçlunun ödeme taahhüdüne bu derece anlam yüklemesi ve yerine getirilmemesi halinde müeyyide öngörmesinin temel sebebi ise artık borcun özel borç ilişkisinden çıkarak cebri icra organına yani devlete borcun ödeneceği güvencesi verilmiş olmasıdır. Zira taahhüdü ihlal suçunun halen tazyik hapsi ile cezalandırılmasının sebebi de barındırdığı kamusal niteliktir.

Ancak son zamanlarda yargısal içtihatlar yolu ile (yukarıda bahsettiğimiz kamusal özellik unutularak) giderek kanunun esnetildiği ve suçun oluşumu açısından borçlu lehine bir takım kriterler getirildiği gözlenmektedir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki İİK md.340 v.d. hükümleri özel bir ceza normudur. Ceza hukukunda ise usul hukukunun aksine yorum, kıyas, genişletme gibi özel hukuk dallarında geçerli olan metotların uygulanması mümkün değildir. Her nasıl ki kanunsuz suç ve ceza olamaz ise kanun da bulunmayan sebeplerin kanuna ihdas edilmesi suretiyle suç olan bir normun meşru hale getirilmesi de mümkün değildir.

Yüksek Mahkemenin evvelki kararlarında haklı olarak borcun rakamsal ifadeyle açık ve net bir şekilde belirlenmiş olması yeterli görülürken, daha sonra kalem kalem ayrıştırmaya tabi tutulmaya başlanmış, önce işleyecek faiz, tebligat, harçlar vs. derken gelinen noktada baro pulunun taahhüt tutanağında gösterilmesi dahi beraat kararlarına gerekçe gösterilmeye başlanmıştır.

Oysa ki ödeme emrinde bulunmayan ve takibin kesinleşmesi için aranmayan bu hususları ödeme taahhüdü açısından aramak yasal değildir. Zira yukarıda da belirtildiği üzere İİK md.340 da böyle bir şarttan da bahsedilmemiş olup bir ceza hükmüne bu kriterlerin kıyas yolu ile dahi dahil edilmesi de mümkün değildir.

O halde bir yargı politikası olarak maalesef hukuka aykırı şekilde kanunun fiilen mülga edildiği ve borçluların bir devlet siyaseti olarak korunmaya çalışıldığını söylemek mümkündür.

PEKİ bu hareket tarzı doğru mudur?

Yasadan yola çıkarak bu hususu açıklamak yerinde olacaktır.

İİK md.8 e göre "icra ve iflas daireleri yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak yaparlar."

Yine İİK md.340 a göre icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını” içeren taahhüt de icra memuru tarafından düzenlenen resmi bir tutanak hükmündedir.

Tutanağa katılan diğer taraflar(alacaklı, vekili, borçlu, vekili v.s.) icra memuruna taleplerini ileten taraflar olup, icra müdürlüğü(memur) tarafından bu talepler hakkında karar dairesinde işlem yapar.  Özetle işlemi yapan, tutanağı düzenleyen icra memuru olup tutanağın geçerlilik unsurudur.

Bu nedenle taahhüt tutanağındaki eksiklik veya noksanlıkla ilgili kusurlarda sorumluluk, bunu düzenlemekle yükümlü olan icra memuruna aittir. İİK md.5 gereği ise bu personelin sebep olduğu zararlar sebebi ile sorumluluk davaları ise Adalet Bakanlığı aleyhine açılacaktır.

ÖZETLE, Vatandaşlar Devlete güvenerek ondan alacağını tahsil etmesini ister. Borçlu ise sözünü yerine getirmediği takdirde Devletin yaptırımı ile karşılaşacağını bilir. Böylelikle toplumda devlet otoritesi tesis edilerek, güven ve huzur ortamı sağlanır.

Aksi halde devletin cebri icra organı aracılığıyla alınan ödeme sözü yerine getirilmediğinde vatandaşın devlete olan güveni sarsılır ve kendi hakkını kendisi almak ya da başka illegal oluşumlara aldırmak yolunu seçebilir. Bu durumda hem alacaklı, hem de borçlu ve dolayısıyla da toplumun asayiş ve huzuru bozulur.

Dolayısıyla söz konusu olan yalnızca alacaklıların alacağını tahsil etmeleri ya da borçluların ödeme taahhüdünden çok daha vahim bir sosyal vaka halini almıştır.

Tüm bu hususlar gözetilerek toplumsal düzenin daha fazla bozulmasının önüne geçmek amacıyla bir hukukçu olarak;

- Cezai yönden kesinleşen ve İcra Ceza Mahkemeleri tarafından borçlular hakkında geçersiz nedenlerle verilen yasaya aykırı beraat kararları hakkında Adalet Bakanlığına CMK md.309 gereği Kanun Yararına Bozma talebinde bulunulmuş,

- Hukuki Yönden Ödeme Taahhüdünün geçersiz sayılması sebebiyle oluşan maddi zarar ve Devlete olan güvenin sarsılması nedeniyle oluşan manevi zarar nedeniyle tutanağı düzenleyen görevliler hakkında İİK md.5 gereğince Adalet Bakanlığı aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açılmış,

- CİMER kanalı ile konu hakkında görüş ve düşüncelerimiz yetkili mercilere iletilmiş,

- Yine sosyal farkındalık oluşturmak ve ilgililerin tepkisini çekmek amacıyla ayrıca change.org sitesi üzerinde imza kampanyası başlatılmıştır. (İmza ve paylaşım için bkz.: http://chng.it/mXQT7Y8tg4 )

Unutmayınız ki, toplumsal sorunlar fertlerin hassasiyetleri ölçüsünde çözüme ulaşır.

Adaletli günler dileğiyle…

Av.U.ŞİMŞEK