I. Genel Olarak Islah

Medeni muhakeme hukukunda, ıslah kurumu iddia ve/veya savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının istisnasını oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, hukuk yargılamasının tarafları dilekçeler aşamasında iddiasını veya savunmasını dilediği genişletebilir veya değiştirebilir. Bunun haricinde taraflar kanunun belirlemiş olduğu istisnalar saklı kalmak kaydı ile dilekçeler aşaması bittikten sonra ancak karşı tarafın muvafakati veya ıslah kurumu ile iddiasını veya savunmasını kısmen ya da tamamen değiştirebilir veya genişletebilir. Bunun haricinde taraflar iddiasını ya da savunmasını dileği gibi diğer bir ifade ile keyfi surette genişletemez ya da değiştiremez[1].

Görüldüğü üzere, ıslah kurumu istisnai bir kurumdur. Islah, genel olarak hukuk yargılamasının taraflarının daha önceden yapmış olduğu, iddianın veya savunmanın değiştirilmesi yasağından dolayı değiştiremediği veya genişletemediği usuli işlemlerin tahkikat aşamasının sonuna kadar karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne, muvafakatine bağlı olmaksızın kısmen ya da tamamen değiştirebildiği veya genişletebildiği, sadece bir defaya mahsus olarak başvurulabilen, teksif ilkesinin istisnasını oluşturan bir medeni muhakeme kurumu olarak tanımlanmaktadır. Islah kurumu ile yargılamanın tarafları, dilekçesinde bildirmiş olduğu vakıasına vakıa ekleyebilir, dilekçesinde belirtmiş olduğu deliline yeni deliller ekleyebilir, dilekçesinde belirtmiş olduğu talep sonucunu kısmen ya da tamamen değiştirebilir veya genişletebilir, dilekçesinde yer alamayan savunma vasıtalarını ileri sürebilir. Ancak ıslah ile taraf değişikliği yapılamaz, ikinci tanık listesi verilemez, cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen ilk itirazlar ileri sürülemez veya feragat, kabul, sulh gibi davaya son veren taraf usul işlemlerinden irade fesadı ve maddi hata hali hariç olmak üzere dönülemez. Bunun haricinde maddi hatadan kaynaklanan yanlışlıklar, talep sonucunun daraltılması sonucunu doğuracak işlemler, hukuki sebeplerin değiştirilmesi, belirsiz alacak davasında veya resen araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda ıslah kurumuna başvurulmasına gerek yoktur.

Usulüne uygun şekilde ıslah kurumuna başvuru yapıldıktan sonra, ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi hariç olmak üzere, ıslahtan önce yapılmış olan tüm usuli işlemler yapılmamış sayılır (HMK m. 179)[2].

II. Sorunun Değerlendirilmesi

Islah kurumuna dair bir takım açıklama ve genel olarak bilgilere verdikten sonra şimdi yazımızın asıl konusuna geçeceğiz.

Bilindiği üzere boşanma davası, tarafların geçerli surette yapmış olduğu evliliklerinin taraflardan birisinin ya da iki tarafın birlikte talebi(başvurusu) üzerine mahkeme kararı ile sona erdirilmesini istemini içeren inşai bir davadır. Boşanma sebepleri, kendi içerisinde zina, Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, Terk, Akıl hastalığı olmak üzere özel boşanma sebepleri, Evlilik Birliğinin Temelden sarsılması olmak üzere genel boşanma sebepleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Davanın tarafları yani kadın tarafı veya erkek tarafı şartları gerçekleşmesi halinde dilerse özel boşanma sebeplerinden birine veya birkaçına ya da genel boşanma sebeplerinden herhangi birine dayalı olarak boşanma davasını yetkili ve görevli aile mahkemesinde açabilir.

Burada asıl sorun taraflardan yani erkek ya da kadın tarafından veya her iki tarafından herhangi bir boşanma sebebine dayalı olarak açmış olduğu boşanma davasında tarafların boşanma sebebini (davanın sebebi) ıslah kurumu ile değiştirip değiştiremeyeceği, genişletip genişletemeyeceğidir? Bu soruyu ikiye ayırarak değerlendirmekte fayda vardır.

1-) Tarafların ıslah ile değiştirmek veya talebine eklemek(genişletmek) istemiş olduğu boşanma sebebinin boşanma davası açılmadan önce gerçekleşmesi durumu hali; Erkek veya kadın tarafı az yukarıda da izah ettiğimiz üzere, genel boşanma nedenlerine veya özel boşanma nedenlerine dayalı olarak ya da şartlarını taşıması halinde her iki nedenlere dayalı olarak boşanma davası açabilir. Örnek vermek gerekirse, erkek tarafı kadın tarafı üçüncü bir şahıs ile zina yapmak suretiyle aldatırsa ve bunun yanında erkek aynı zamanda evlilik birliğinin kendisine yüklemiş olduğu yükümlülükleri yerine getirmez ise bu kapsamda eşine harçlık vermez, evin temel mutfak ve sair ihtiyaçlarını karşılamaz ise, müşterek çocukların eğitim ve bakım masraflarını karşılamaz ise bu durumda davacı kadın davalı erkek aleyhine hem özel boşanma nedeni olan zina sebebiyle hem de genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelden sarsılmasına dayalı olarak çekişmeli boşanma davası açabilir. Veya sadece bu hukuksal sebeplerden sadece birine dayalı olarak boşanma davası açabilir (bu belirtmiş olduğumuz örnekte tam tersi durumda olabilir yani kadın taraf erkek tarafı üçüncü şahısla zina yapmak suretiyle aldatabilir veya birlik görevlerini yerine getirmeyebilir). Şayet davacı kadın ya da erkek hem genel hem de özel boşanma sebepleri gerçekleşmiş olmasına rağmen sadece genel veya sadece özel boşanma nedenine dayalı olarak karşı taraf aleyhine boşanma davası açmış olup; dilekçeler aşaması bittikten sonra ve fakat tahkikat aşaması sona ermeden önce dava ve talep konusu yapmamış olduğu boşanma sebebine dayanmak istemesi halinde davacının dayanmak istemiş olduğu boşanma nedeni boşanma davası açılmadan önce gerçekleşmiş olması halinde davacı taraf ıslah yoluyla dava ve talep konusu yapmamış olduğu nedene boşanma sebebi olarak dayanabilir. Bu kapsam da isterse dava- karşı dava dilekçesinde ki talep sonucuna bu sebebi ekleyebilir veya dava- karşı dava dilekçesinde ki talebini tamamen çıkararak sadece bu sebebe boşanma sebebi olarak dayanabilir. Yine örnek vermek gerekirse, davacı kadın veya erkek, karşı taraf aleyhine şartları gerçekleşmiş olmasına rağmen özel boşanma nedenine (zinaya, hayata kast, terk vs) dayalı olarak dava açabilecek iken, sadece şartları gerçekleşmiş olan genel boşanma nedenine (birliğin temelden sarsılmasına) dayalı olarak dava açarsa davacı taraf daha sonra (dilekçeler aşaması bittikten sonra) tahkikat aşamasının sonuna kadar ıslah yoluyla boşanma konusu yapmamış olduğu özel boşanma nedenine dayanabilir. Aynı durum birden fazla genel boşanma nedeni arasında veya birden fazla özel boşanma nedeni arasında da geçerlidir.

Nitekim yargıtayda kararlarında boşanma sebebini yönünden ıslah yolu ile değiştirilebileceği ya da genişletilebileceğini belirtmiştir;

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-karşı davalı kadın tarafından; zina hukuki nedenine dayalı davasının reddi, erkeğin davasının kabulü, tazminatlar ile tedbir ve iştirak nafakası miktarları yönünden; davalı-karşı davacı erkek tarafından ise; kusur belirlemesi, velayet, tedbir ve iştirak nafakaları ile tazminatlar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: İlk derece mahkemesince karşılıklı açılan boşanma davalarında kadının zina hukuksal nedenine dayalı boşanma davası ve davalı erkeğin TMK. m.166/l hukuki nedenine dayalı davasının reddine, davacı kadının TMK. m. 166/1 hukuki nedenine dayalı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmaları ve boşanmanın ferileri yönünden karar verilmiştir. Sözkonusu karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine görevli İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından verilen 11.12.2019 tarihli kararla kadının ıslah ile terditli hale getirdiği davasında “...Davacının kısmen ıslah talebinde bulunması nedeniyle hak düşürücü sürenin dava tarihinden itibaren başlatılamayacağı, ıslah tarihi itibariyle hak düşürücü sürenin geçtiği dikkate alınarak zina nedenine dayalı boşanma davasının reddine ilişkin gerekçenin bu şekilde düzeltildiği..” belirtilerek davacı kadının bu yöne ilişkin istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı kadın 09.03.2015 tarihinde evlilik birliğinin temelinde sarsılması hukuki nedenine dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuş, 06.06.2016 tarihli usule uygun ıslah dilekçesi ile davasını terditli hale getirerek; tarafların zina (TMK m. l61) olmadığı takdirde evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki nedenine dayalı olarak boşanmaları talebinde bulunmuştur. Davacı-karşı davalı kadının ıslah dilekçesi incelendiğinde; talebin dava dilekçesinin ıslahı niteliğinde olduğu, bu durumda TMK 161. maddesinde belirtilen 6 aylık hak düşürücü sürenin davanın açıldığı tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadın davalı-karşı davacı erkeğin Yasemin isimli kadınla 14.11.2014- 16.11.2014 tarihleri arasında aynı uçakla Antalya’ya gidip aynı otel odasında kaldıkları iddiasında bulunmuş ve dosya arasında bulunan müzekkere cevapları ile iddiasını ispatlamıştır. Belirtilen olay tarihleri dikkate alındığında 09.03.2015 tarihinde açılan davada 6 aylık hak düşürücü sürenin dolmadığı anlaşılmakta olup bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesinin zina hukuki nedenine dayalı olarak açılan davada verdiği hükme yönelik istinaf başvurusunun esası incelenecek yerde, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2020/1854 E., 2020/3542 K., 01.07.2020 K. T)

2-) Tarafların ıslah ile değiştirmek veya talebine eklemek(genişletmek) istemiş olduğu boşanma sebebinin boşanma davası açıldıktan sonra gerçekleşmesi durumu hali; Bu durumda da davacı veya varsa karşı davacı dava açıldıktan sonra gerçekleşen, boşanma nedeni olabilecek vakıalar, olaylar veya olgular halihazırda derdest boşanma davasındaki vakıaların kapsamına girmesi koşulu ile ıslaha gerek olmaksızın ve de iddianın, savunmanın genişletilmesi yasağına bağlı olmaksızın taraflarca ileri sürülebilir. Nitekim yargıtay hukuk genel kuruluda bir kararında dava açıldıktan sonra doğmuş olan taraflar için aynı konu hakkında bir boşanma nedeni olarak kabul edilen vakıalar veya olaylar iddianın ve savunmanın değiştirilmesi ya da genişletilmesi yasağı kapsamında olmadığından dolayı ıslaha veya karşı tarafın muvafakatine bağlı olmaksızın mahkeme huzurunda ileri sürülebileceğini, aksinin kabulü ise, davacı tarafa yersiz surette ve usul ekonomisi ilkesi aykırılık olacak şekilde ikinci bir dava açılması zorunluluğuna sokacağını ifade etmiştir( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 1982/2-268 E., 1983/136)

Ancak yargıtay son dönemde vermiş olduğu birkaç kararın[3] da boşanma davası açıldıktan sonra ortaya çıkan vakıaların davaya dahil edilemeyeceğini, her dava açıldığı tarihte ki tarafların durumu, eylemlerine göre değerlendirilip karar verilmesi gerektiği içtihat altına almıştır. Bu karara konu somut olayda davacı taraf MK 166/3 gereğince anlaşmalı boşanma davası açmış daha sonra davasını ıslah ederek davasını MK 166/1 gereğince çekişmeli boşanma davasına (evlilik birliğinin temelden sarsılmasına dayalı hukuksal sebebine) çevirmiştir. İlk derece mahkemesi davacının davasının kabulüne, tarafların boşanmalarına karar vermiştir. Karar davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesi ilgili hukuk dairesi, davacının bir kısım iddialarını ispat edemediği, bir kısım iddiaların ise boşanma davası açıldıktan sonra gerçekleşmiş olduğu, her dava açıldığı andaki duruma göre değerlendirip karar verilmesi gerektiği, dava açıldıktan sonra gerçekleşen vakıaların ise ikinci bir dava konusu edilmesi gerektiğinden bahisle ilk derece mahkemesinin davacı lehine vermiş olduğu kararı kaldırarak davacının boşanma davasının reddine karar vermiştir. Karar davacı tarafça temyiz edilmiş olup; temyiz incelemesini yapan yargıtay söz konusu bölge adliye mahkemesinin davanın reddine dair kararının hukuka uygun olduğundan bahisle onanmasına karar vermiştir. Bizce yargıtayın vermiş olduğu karar yerinde değildir. Zira, az yukarıda da izah ettiğimiz üzere, yargıtay hukuk genel kurulu 1983 yılında vermiş olduğu bir kararda, dava açıldıktan sonra gerçekleşen olaylar, vakıalar karşı tarafın muvafakati olmadan, iddianın ve savunmanın genişletilmesi değiştirilmesi yasağına takılmadan ve de ıslah yoluna başvuru yapılmasına gerek olmaksızın derdest davada ileri sürülebilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Zira, dava açılırken davacı taraf dava açıldıktan sonra gerçekleşmiş olan vakıaları bilmesi mümkün değildir. Doktrinde, özekes, dava açıldıktan sonra bir takım vakıa gerçekleşmesi halinde bunun yargılama da ıslah ve karşı tarafın muvafakati olmadan davacı tarafından ileri sürülüp sürülmeyeceği hususunda ikili bir ayrım yapmıştır; 1-) Eğer dava açıldıktan sonra gerçekleşen vakıa veya olguların, ortaya çıkmasında davacı tarafın kusuru veya kendi eylemine dayanıyor ise o durumda davacı bu vakıaları ancak karşı tarafın muvafakati ya da ıslah yoluyla ileri sürülebileceğini ifade etmiştir. 2-) Eğer vakıaların ortaya çıkması halinde davacı tarafın herhangi bir kusuru ya da eylemi yok ise o durumda davacı taraf, ıslah veya karşı tarafın muvafakati olmadan bu nitelikteki vakıaları ileri sürebilir[4]. Bizce de doktrin tarafından yapılan bu ayrım yerindedir. Bu kapsamda bu gibi hususlarda her somut olayın özellikleri ve tarafların durumu dikkate alınmak suretiyle karar verilmesi gerekmektedir. Oysa yargıtay doktrin tarafından yapılan bu iki ayrım dikkate alınmaksızın dava açıldıktan sonra vakıaların davacı tarafça ıslah yoluyla ileri sürülemeyeceğini belirtmektedir.

III. Sonuç

Netice olarak boşanma nedeni veya daha doğru bir ifade ile davanın sebepleri (maddi vakıalar) duruma göre, ıslah yoluyla veya karşı tarafın muvafakati ile duruma göre ise ıslah ve karşı tarafın muvafakatine bağlı olmaksızın, iddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağına bağlı kalmaksızın mahkeme huzurunda ileri sürülebilecektir. Ancak şu hususa değinmekte fayda vardır; burada ıslah ile değiştirilebilecek olan husus boşanma sebebi diğer bir ifade ile davanın sebebidir. Yoksa ıslah yoluyla davanın türü (eda, inşai, tespit, belirsiz alacak, kısmi vs.) değiştirilemez.

Birde son olarak şu hususa değinmekte fayda vardır; her ne kadar davanın sebebi (maddi vakıalar) veya boşanma nedeni ıslah yoluyla tamamen değiştirilebilinir ise de ISLAHTAN ÖNCEKİ VAKIALARIN, BOŞANMA NEDENLERİNİN İKRAR EDİLEBİLECEĞİ HUSUSU AKILLARDAN ÇIKARTILMAMASI GEREKMEKTEDİR. ZİRA, ISLAH İLE İKRARDAN DÖNÜLEMEZ. ISLAHIN YAPILMASI İLE ISLAH ÖNCESİNDEN YAPILAN USUL İŞLEMLERİ KANUNUN BELİRLEMİŞ OLDUĞU İSTİSNALAR (KEŞİF, İSTİCVAP, İKRAR, YEMİN VS.) HARİÇ OLMAK ÜZERE YAPILMAMIŞ SAYILIR.

--------------

[1] Konuya ilişkin detaylı bilgi için ayrıca bakınız; Yunus Çak, HUKUK MAHKEMELERİNİN TENSİP TUTANAĞI İLE TARAFLARDAN KESİN SÜRE İÇERİSİNDE TANIK VE DELİL LİSTESİNİ SUNMASI İÇİN KURMUŞ OLDUĞU ARA KARARININ HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ, https://www.hukukihaber.net/hukuk-mahkemelerinin-tensip-tutanagi-ile-taraflardan-kesin-sure-icerisinde-tanik-ve-delil-listesini-sunmasi-icin-kurmus-oldugu-ara-kararinin-hukuki-dinlenilme-hakki-bakimindan-degerlendirilmesi-makale,10308.html, Erişim tarihi: 06.10.2022

[2] HMK m. 179; (1) Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur. (2) Ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz. (3) Şu kadar ki, ıslahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılır.

[3] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2020/6051 E., 2021/1004 K., 03.02.2021 KT. ( https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/) ayrıca benzer karar için bakınız; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2018/4441 E., 2019/6576 K.

[4] ÖZEKES, Pekcanıtez Usûl, s. 1492-1493.