Herkese iyi haftalar diliyoruz. Bu yazımızda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.02.2021 tarihinde 2017/2493 E., 2021/108 K. sayı ile vermiş olduğu "manevi tazminat" davasında tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 166/3 maddesi uyarınca boşanmış olmaları karşısında, evlilik birliğinin devamı sırasında gerçekleştiği anlaşılan vakıa nedeniyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğramış sayılıp sayılamayacağı, burada varılacak sonuca göre davacı yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 maddesinde yer alan manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmayacağına ilişkin kararını inceleyeceğiz.

- Öncelikle belirtelim uyuşmazlığa konu davada davacı 26.09.2008 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 16.02.1989 tarihinde evlenerek Sarıgöl Asliye (Aile) Hukuk Mahkemesi’nin 27.09.2007 tarihinde kesinleşen kararı ile anlaşmalı olarak boşandıklarını, ilk çocuklarının vefat ettiğini, ortak çocuk olarak bilinen 03.09.2006 doğumlu Samet’in ise kendi çocuğu olmadığının boşanma kararından sonra ortaya çıktığını, yıllarca büyük bir sevgi ile bağlandığı evladının gerçekte babası olmadığını öğrenince büyük bir üzüntü ve yıkım yaşadığını, köy yerinde bu durumun duyulması ile toplum karşısında küçük düştüğünü, kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek 10.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

- İlk derece mahkemesi; davalının evlilik birliği içerisinde sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, davacının ortak çocuk olarak bilinen Samet'in gerçekte babası olmadığı, bu durumun mahkeme kararı ile tespit edildiği, Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi uyarınca boşanmaya sebep olan olaylar nedeni ile kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceği belirtildiği gerekçesiyle davacı yararına 6.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

- Yargıtay 2. HD. tarafından yapılan temyiz incelemesinde ise “Tarafların anlaşmaları üzerine Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilmiş, boşanma kararı 27.9.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Boşanma kararı tarafların anlaşmalarına dayandığına göre, davacının boşanmadan sonra, boşanma sebebiyle artık manevi tazminat talep etmesi mümkün değildir. Çünkü böyle bir durumda tarafların boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin aralarındaki ihtilafı nihai olarak çözdükleri ve ilişkilerini tasfiye ettikleri kabul edilir. Bu itibarla anlaşmalı boşanmadan sonra artık boşanma sebebiyle tazminat istenemez. Bu bakımdan dava reddedilmelidir. Bu husus nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

- İlk derece mahkemesi tarafından “Davacının boşanma davasının kesinleşmesinden sonra çocuğun kendisinden olmadığını öğrenerek nesebin reddi davası açtığı ve davanın kabul edildiği, bir kimsenin bilmediği bir vakıa hakkında tasarruf hakkına sahip olduğunun kabul edilemeyeceği, en genel hukuk kaidesi olan doğmamış bir haktan önceden feragat edilemeyeceği, bir vakıanın neticesinde tazminat talep edebilmek için öncelikle o vakıanın bilinmesi gerektiğinden hukukta sürelerin başlangıcı olarak öğrenmenin kabul edildiği, neticede de açılan davanın anlaşmalı boşanmaya bağlı bir dava olmayıp uğradığı manevi zararın tazmini olduğu, bilinmeyen bir vakıadan vazgeçilmiş sayılamayacağıgerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Yargıtay HGK tarafından verilen kararı açıklamadan önce manevi tazminat isteminin ne demek olduğundan kısaca bahsetmek gerekmektedir. Kişilik hakları saldırıya uğrayanların bu saldırı neticesinde manevi tazminat talebini ileri sürme hakları bulunmaktadır. Manevi tazminat isteminin ileri sürülebilmesi için her ne kadar doğrudan zarar görme ilkesi dikkate alınsa da bu hususta Yargıtay 4. HD. 04.05.2015 tarihinde 2014/9719 E., 2015/5460 K. sayılı ilamı ile “Kişilik hakları zarara uğrayanların da tazminat talep hakları vardır. Burada da kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu söz konusudur. Ancak kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi hayatın olağan akışına, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyi kurallarına dayalı olarak belirlenmelidir. Ruhsal uyum ve dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi olanağı vardır. Ailenin kişisel değerler arasında önemli ve üstün bir yeri vardır ve kişilik hakkı aile ilişkilerini de kapsar. Ergin bulunmayan kız çocuklarına yönelik eylemin niteliği ve buna bağlı sonuçları ile aile ilişkisi göz önünde tutulduğunda anne ve baba olan davacıların olay nedeniyle kişilik değerlerinde eksilme duygusu yaşadıkları tecrübe kuralları ile sabit olup bu bakımdan ayrıca bir kanıtlama yükümlülüğü altında bulunmadıkları benimsenmelidir. Şu durumda davacılar yararına uygun bir manevi tazminat takdir edilmesi gerekir.” şeklinde bir bozma ilamı bulunmaktadır. Dolayısıyla doğrudan zarar görme ilkesinden sapılabilecek hallerin mevcut olduğunu bilmek gerekmektedir.

Manevi tazminatın kaynağı TBK m. 58 ve TMK m. 24’tür. TBK m. 58 ile kişisel menfaatlerine saldırı olan kimseye manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesinin dava edilebileceği düzenlemesi getirilmiştir. TMK m. 24’te ise hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimsenin hâkimden saldırıda bulunanlara karşı korunma talebinde bulunabileceği düzenlemesi bulunmaktadır. Manevi tazminat davası açıldığı takdirde davalının hukuka aykırı eylemini haklı kılacak bir rıza, üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması hali gibi bir hukuka uygunluk sebebi bulunmadığı takdirde diğer şartların varlığı halinde (hukuka aykırı fiil, zarar ve uygun illiyet bağının varlığı) manevi tazminata hükmedilebilecektir. Manevi tazminata hükmolunması için kusurun varlığı şart olmayıp ancak tazminat miktarının belirlenmesinde kusur dikkate alınabilecektir.

Boşanma davalarında manevi tazminat istemi ise özel bir düzenleme ile TMK m. 174’te ele alınmış olup “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” şeklindedir. Boşanma sebebiyle manevi tazminat isteminin ileri sürülebilmesi kanun koyucu tarafından TMK m. 178 ile bir yıllık zamanaşımı süresine bağlı tutulmuştur. Zamanaşımının başlangıcı boşanmanın kesinleşme tarihidir. Burada kanun koyucunun bir yıllık zamanaşımı süresi öngörmedeki gayesi madde gerekçesinde “ Bu hüküm sayesinde evliliğin boşanma nedeniyle son bulmasına rağmen eşlerin yıllar sonra maddi ya da manevi tazminat ya da ilk kez istenilen yoksulluk nafakası dolayısıyla karşı karşıya gelmeleri önlenmek istenmiştir.” şeklinde açıklanmıştır.

Uyuşmazlığa konu olan davada ise taraflar anlaşmalı boşanma ile boşandıktan ve karar kesinleştikten sonra taraflar arasında ayrı bir dava ile yargılaması yapılarak kesinleşen ve boşanma tarihinde ortak çocuk olarak bilinen küçük hakkında verilen soy bağının reddi kararı vakıasına dayanılarak, davacı tarafından kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla asliye hukuk mahkemesinde dava açılmış ve manevi tazminat isteminde bulunulmuştur.

- İlk derece mahkemesi tarafından bu davaya 12 celse asliye hukuk mahkemesi sıfatı ile bakıldıktan sonra karar celsesinde aile mahkemesi sıfatı ile karar verilmiş olması ve davanın konusunun TMK m. 174’e dayalı manevi tazminat istemi olarak belirlenip davanın bu şekilde karara bağlanması Yargıtay HGK tarafından “O hâlde; boşanma kararının kesinleşmesinden sonra varlığı anlaşılan vakıaya dayalı olarak açılan davanın, TMK’nın 178 ve 174/2 maddeleri uyarınca boşanma davasının feri niteliğindeki manevi tazminat davası olarak kabulü mümkün olmayıp, dava TBK’nın genel hükümleri uyarınca haksız eylemden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Nitekim davacı da haksız fiil nedenine dayalı olarak tazminat talep etmiş olup, tazminat istemini yasal süresi içerisinde ileri sürmüştür. Bu hâlde; mahkemece yapılması gereken iş, boşanmanın feri niteliğinde bulunmayan manevi tazminat istemini genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla inceleyerek sonucu uyarınca bir karar vermekten ibarettir.” şeklindeki haklı gerekçe ile hukuka aykırı bulunmuştur.

Kişilik hakları, kişinin yaşamı, sağlığı, vücut ve ruh bütünlüğü ile toplumdaki yerini koruyan haklardan olup bunların fizik, duygusal ve sosyal kişilik değerleri içerdiği düşünüldüğünde Yargıtay HGK’nin kararına konu uyuşmazlıkta davacının kesinleşen boşanma kararı sonrasında, evlilik birliği içerisinde dünyaya gelen ve kendi çocuğu bilip bakıp büyüttüğü evladının yıllar sonra kendi soybağından gelmediğini öğrenmesi karşısında kişilik haklarının ihlal edildiğinin kabulü ile lehine manevi tazminata hükmedilmesi yönündeki kararın haklılığının kabulü gerekmektedir. Bu sebeplerle Yargıtay HGK kararı doğrultusunda, bu talebi içeren bir davanın TBK’nın genel hükümleri uyarınca haksız eylemden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin olarak Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmesi gerektiğini söylememiz mümkündür.

Av. Ayşe ACAR UMUT& Av. Ünal Can ACAR