Bütün dünyada ve Türkiye’de maalesef boşanma oranları her geçen gün artıyor. Boşanma olgusunun mühim boyutlarından bir tanesi de hukuki boyutudur. Çünkü evlilik ve boşanma kişinin medeni halinde köklü değişiklikler getiren iki hukuki haldir. Şöyle bir örnek verebiliriz ki 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun kefalet sözleşmesini düzenleyen hükümlerinden 584. maddesine göre eşlerden biri ancak diğer eşin yazılı rızasının varlığı halinde kefil olabilmektedir. Dolayısı ile evlilik ve boşanma hususları kişinin haklarını kullanması ve borç altına girebilmesi bakımından dahi belli sınırlar getirebilecek derecede mühimdir.

6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 2. Maddesine göre şiddet: “ … kişinin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı…” şeklinde tanımlanmaktadır.

Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay içtihatları bakımından şiddet ekonomik, duygusal, psikolojik vb. tarzda olabilmektedir. Her evli çift için bu olguların kendi şartları içinde somut olaylar ışığında değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirme neticesinde hâkimde, evliliğin eşler tarafından artık yürütülemez kanaatinin var olduğu intibaının oluşması halinde mahkeme evlilik birliğinin temelinden sarsılması ile boşanma kararı verilebilmektedir.

Ataerkil toplumlarda; erkek çocuk sahibi olmak, kadın için bir güç demektir. Kadın, yani kaynana bu gücünü kaybetmek ya da paylaşmak istemez. Burada en büyük rakip gelindir ve bu nedenle gelinle bir çatışma başlar. Aşırı korumacı bir anne çocuğuna zarar geleceği yönündeki endişesinden dolayı oğlunu korumak adına gelinle çatışır.  

Bir kısım çiftler evlendikleri halde hala karı koca olmayı beceremezler. Bazıları için birilerinin çocuğu olmak eş olmaktan önce gelir. Kişiliği gelişmeyen kişilerin evlilik ilişkisini sağlıklı yürütmesi beklenemez. Bu da gelin kaynana sorunu için zemin hazırlar.

Gerek ekonomik koşullar, gerekse hastalık bazen de toplumun beklentisi nedeniyle kaynana ve gelin aynı evde yaşadığında; bu sorunun oluşmaması zordur. Oğluyla ilişkisi nedeniyle karı koca ilişkisinde annenin sürekli oğlunu haklı görerek gelini eleştirmesi tartışmaya neden olur. Evli çiftle yaşayan aşırı gelenekçi kaynananın gelinden sürekli ve abartılı bir şekilde hizmet beklentisi, yapılanları beğenmemesi sorun yaratır. İlişki çözümsüz bir hal alır.

Evliliğin ilk zamanlarında, yoğun aile toplantıları, gelinin evine çat kapı gelinmesi ve bunlara hayır diyememe de, gelecekte bir gelin kaynana sorununun habercisidir. Yeterince tecrübesi olmayan yeni evli çift, aile olmanın ilk kuralının; ailenin mahremiyet alanı olduğunu bilemeyebilir. Bu nedenle; kırmamak adına, kimseye hayır diyemez. Bir süre sonra bu açık kapı politikasının ilk ürünü olan gelin kaynana sorunuyla karşı karşıya kalırlar.

Erkeğin eşine değer vermemesi veya dikkate almaması da gelin kaynana sorununa neden olur. Annesiyle eşinin anlaşamadığını gören erkeğin sorun yokmuş gibi davranması problemi derinleştirebilir. Kaynanalık davranışını kendi kaynanasından öğrenen veya değişen yaşam koşulları ve ilişkilerdeki değişime uymayan kaynana gelinle doğal olarak sorun yaşayacaktır.

Kayınvalide ile yaşanan sorunlar evliliklerin sonlanmasına sebep olabilmektedir. Bu yazımda kayınvalideler ile ilgili yaşanan sorunlarla ilgili bazı Yargıtay kararlarına değineceğim.

Örnek karar 1)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 07.06.2016 tarihli, 2015/18254 Esas, 2016/11230 Karar sayılı kararı ile yerel mahkemece tarafların boşanma taleplerinde belirttiği 'kayınvalidenin cenazesine gitmemeyi geçerli delil kabul ederek tarafların boşanmalarına karar verildi. Ayrıca kadının ağır kusurlu olduğunun da kabul edildiği mahkeme kararını, tarafların temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kararın dayandığı delillerin kanuna uygun sebeplere dayandığı ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmediğini değerlendirerek, geçerli bir sebebi olmaksızın kayınvalidenin cenazesine gitmemeyi de boşanmaya bir sebep olarak görmüştür. Ancak Yüksek Mahkeme, tazminat konusunda verilen kararı bozmuştur. Şöyle ki;

'... kadının ev işi yapmayıp, kayın validesinin cenazesine gitmediği, ...erkeğin ise eşine “ne biçim kadınsın” deyip evden kovduğu anlaşılmıştır. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlara göre, tarafların birinin kusurunu diğerine baskın kılmak mümkün değildir. Taraflar eşit kusurludur. Eşit kusurlu eş yararına manevi tazminat (TMK m. 174/2) verilemez...' şeklinde ifade etmiştir.

Özetle, Yargıtay 2. Dairesi her ne kadar kayınvalidenin cenazesine gitmemeyi boşanma sebebi olarak görse de, erkeğin söylediği sözlerin de dikkate alınarak tarafların eşit kusurlu sayılmasının gerektiğini, o nedenle yerel mahkemece kadının ağır kusurlu olduğu yönündeki kararının bozulması gerektiğini değerlendirmiştir. Eşit kusur kabul edildiği içindir ki; Kararda, eşit kusurlu eş yararına da manevi tazminata hükmedilemeyeceğini ifade etmiştir.

Bu karara göre şunu söyleyebiliriz ki eğer bir tarafın hiç kusuru yoksa diğer tarafın kayınvalidesinin cenazesine katılmaması boşanma sebebi olabilecektir.

Örnek karar 2)

T.C. YARGITAY 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2017/5868, Karar: 2019/2645, Karar Tarihi: 13.03.2019

BOŞANMA DAVASI – DAVALI ERKEĞİN EŞİNİ ANNESİ İLE BİRLİKTE YAŞATTIĞI – DAVACI KADININ MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNİN REDDİNE KARAR VERİLMESİNİN DOĞRU OLMADIĞI – HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Yapılan yargılama ve toplanan delillerden ilk derece mahkemesince belirtildiği üzere davalı erkeğin eşini annesi ile birlikte yaşattığı, davalı erkeğin annesinin davacı kadına hakaret etmek ve kovmak şeklindeki davranışlarına sessiz kaldığı, davalı kadının isteği dışında uzunca bir süre zor koşullar altında tarım ve hayvancılık işlerinde çalıştırıldığı bu kusurlu davranışların ise aynı zamanda davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun ilgili madde koşulları oluşmuştur. Yanılgılı değerlendirme sonucu davacı kadının manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

(4721 S. K. m. 174)

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından; kusur belirlemesi, tedbir nafakası, yoksulluk nafakası, maddi tazminatın miktarı ve reddedilen manevi tazminat talebi yönünden, davalı erkek tarafından ise; kusur belirlemesi, aleyhine hükmedilen nafakalar ve maddi tazminat yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin tüm, davacı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-İlk derece mahkemesince, davacı kadın tarafından açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda, “Davalı kocanın davacıdan 10 yaş büyük olup ilk evliliğinden yetişkin 3 çocuğu olduğu, tarafların Çorum Alaca Sarı Süleyman köyünde davalının annesi, ilk eşinden olan 3 çocuğu, kardeşleriyle birlikte oturdukları, kocanın inşaat işleriyle uğraştığından Ankara’da oturduğu, davacının köyde kalabalık bir ortamda tarla, hayvancılık gibi işlerde çalıştırıldığı, kocanın eşini yanına almadığı, kaynanasının iyi davranmadığı, kovduğu, kaynanasının davacıyı oğluna şikayet edip davalıya dövdürdüğü, 2010 yılında davacının darp edilmesi sonucu intihara teşebbüs ettiği, kocanın ceza mahkemesinde yargılandığı ve suçunun sabit görüldüğü, tarafların birkaç kez ayrılık yaşadıkları, en son davacının dayanamayarak Ankara’ya eşinin yanına geldiği ancak eşinin köye dönmesi için baskı yaptığı, şiddet uyguladığı, davacının bunun üzerine ayrıldığı, tarafların ayrı yaşadıkları her ikisinin de boşanmak istediği, kocanın ağır kusurlu olduğu, artık evliliğin devamında ne taraflar ne de toplum açısından korunmaya değer yarar kalmadığı, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı” gerekçesiyle davanın kabulüne tarafların boşanmalarına, 12.500 TL maddi, 12.500 TL manevi tazminatın davalı erkekten alınarak davacı kadına verilmesine karar verilmiştir. Tarafların istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 14.06.2017 tarihli ve 2017/581 esas, 2017/704 sayılı kararı ile ilk derece mahkemesince 2010 yılında meydana gelen darp olayı erkeğe kusur olarak yüklenmiş ise de, bu olaydan sonra evlilik birliği devam ettiğinden affedilmiş yada hoşgörü ile karşılanmış sayılacağı, en son ayrılma hadisesinde erkeğin davacıya köye dönmesi için baskı yapması ve şiddet uygulaması kusur olarak yüklenmiş ise de, konuya ilişkin beyanda bulunan davacı tanıklarının anlatımları davacıdan duyduklarının aktarımından ibaret olup, görgüye dayalı olmadığı, bu nedenle hükme esas alınamayacağı, netice olarak davalı erkeğin bağımsız konut temin etmediği, davacıyı annesi, kardeşleri ve önceki evliliğinden olan çocukları ile birlikte yaşamaya zorladığı, kendisi Ankara da yaşayıp davacıyı yanına götürmediği ve birlikte yaşamdan kaçındığı, davacının tarla ve hayvancılık gibi işlerde çalıştırıldığı, davacı kadından kaynaklanan bir kusurun varlığının iddia ve ispat edilmediği, davalı erkeğin boşanmaya neden olan kusurlarının davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı belirtilerek, davacı kadının manevi tazminat istemini reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden ilk derece mahkemesince belirtildiği üzere davalı erkeğin eşini annesi ile birlikte yaşattığı, davalı erkeğin annesinin davacı kadına hakaret etmek ve kovmak şeklindeki davranışlarına sessiz kaldığı, davalı kadının isteği dışında uzunca bir süre zor koşullar altında tarım ve hayvancılık işlerinde çalıştırıldığı bu kusurlu davranışların ise aynı zamanda davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. madde koşulları oluşmuştur. Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davacı kadının manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz edilen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 14.06.2017 tarihli ve 2017/581 esas, 2017/704 sayılı kararının yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 154.30 TL temyiz başvuru harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran davacıya geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliği ile karar verildi.

Örnek Karar  3)

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, Esas : 2005/2-715, Karar : 2005/682, Tarih : 30.11.2005

BOŞANMA ( Kayınvalideye Hakaret – Eşini Kovma )

Davalının birlik görevlerini yerine getirmediği, kayınvalidesine ağır hakaretlerde bulunduğu, eşini kovduğu anlaşılmaktadır.

Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır.

Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.

DAVA VE KARAR

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;

İskilip Asliye Hukuk Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.6.2004 gün ve 2003/245 E, 2004/268 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 12.1.2005 gün ve 2004/15312 E, 2005/339 K. sayılı ilamı ile,

(…Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının birlik görevlerini yerine getirmediği) kayınvalidesine ağır hakaretlerde bulunduğu, eşini kovduğu anlaşılmaktadır.

Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır.

Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır…)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,

Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.

Örnek Karar 4)

Emsal bir boşanma davasına imza atan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, gelinin kendisine şiddet uygulayan ve hakaret eden kocasının ailesine saygısızlık etmesinin kusur sayılamayacağına hükmetti.

Yargıtay'dan kaynanaya dedikodu cezası

Şiddetli geçimsizlik yaşadığını iddia eden koca, 1. Aile Mahkemesi'ne müracaat ederek karısından boşanacağını beyan etti. Davacı koca, eşinin ailesini istemediğini, ailesine hakaret ettiğini, kendisine ve ailesine saygısızlık ettiğini öne sürdü.

Mahkemede ifade veren davalı kadın ise, "Kocam beni, ailesine karşı korumadı, ailesinin şiddet ve hakaretlerini engellemedi. Ailesi beni istemedi" dedi.

Tarafları dinleyen mahkeme, çift arasında şiddetli geçimsizlik bulunduğu, evliliklerinin temelinden sarsıldığı, evliliklerinin korunmasında bir yarar kalmadığı gerekçesiyle, erkeğin davasının kabulüyle boşanmaya karar verdi. Kararı davalı kadın temyiz edince devreye Yargıtay 2. Hukuk Dairesi girdi.

Emsal bir karara imza atan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, vak'anın davalı kadına kusur olarak yüklenemeyeceğine hükmetti.

Kararda, "Kadının erkeğe ve ailesine saygısızlık etmesine yönelik eyleminin ise davacı erkeğin ailesinin, kendisine yönelik şiddet hareketleri ve hakaretlerine tepkisel nitelikte olduğu ve bu vâkıaların da kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen davacı erkeğin kusurlu tutum ve davranışlarına göre evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle davanın reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. Temyiz edilen hükmün anlatılan sebeplerle bozulmasına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi" denildi.

Son sözüm; her evliliğin kendi karakteri vardır.  Herkesin yaşadığı kendine has özellikler barındırır. Evliliğin bir satranç oyununa dönüşmediği paylaşımdan ibaret olduğu bir hayatınız olmasını dilerim.

Av. Tuğba İncel