İstanbul Barosu'ndan yapılan açıklama şöyle;

Bugün 5 Nisan - Bugün Avukatlar Günü

"2022 yılının 5 Nisan’ında avukatlar gününü ülkemizde bir “yargı krizi” ile karşılıyoruz. Bu ülkenin adliyelerinde yaşanan hukuka aykırılıkların bizi götürdüğü kriz ortamı, giderek otoriterleşen 17 Nisan rejiminin uzantısıdır. 2009, 2015 ve 2019 ‘da üç kez Yargı Reformu Strateji Belgeleri hazırlayıp, bu belgelere koşut olarak çıkarılan paketlerin bizi hukuk devletine doğru yönlendireceği umutları verilirken, geldiğimiz nokta büsbütün derinleşen bir bunalımı ifade etti. Keza, 2014 ve 2021 İnsan Hakları Eylem Planları da aynı umutların serpildiği, ama umutsuzlukların ırak olamadığı bir Türkiye yarattı. Türkiye, reddedilemeyecek retoriklerin yazılı belgelerde kullanıldığı bir yargı reformunu yapamadığı gibi, sözcüklerin güzelliğini uygulamasında “inatla” sağlamadı.

Bu kadar çok belge yayınlandı ama Sulh Ceza Mahkemelerinin otomatik tutuklama müessesesi olması önlenemedi

Bu kadar çok belge adliyelerde havalarda uçuştu ama, HSK’nın seçimindeki usul değişmediği gibi, Adalet Bakanı ve yardımcısı orada kalmaya devam etti.

Bu kadar çok belge ile göz boyandı ama, Anayasa Mahkemesine üye seçiminde anlayış değişmedi.

Belge yayınlanıp umutlar yeşertildikçe, umutsuzluk büyüdü.

Bu tabloyu uzatmak, başka somut örneklerle çoğaltmak olasıdır. Yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizin en kısa ifadesi, siyasi iktidarın yargının bağımsız kılınmasına dair bir iradesinin olmadığının artık bütün çıplaklığı ile açığa çıkmış olmasıdır.     

Aslında geldiğimiz noktanın bir başka kısa özetini önceki hafta Anayasa Mahkemesi Başkanı ilan etti: Bu ülkede Mahkemeye yapılan bireysel başvuruların % 77’si “adil yargılanma hakkının ihlali” iddiasını taşımakta, Mahkeme tarafından da bu başvuruların % 72’si ihlal kararı ile sonuçlandırılmaktadır. Hâl-i pür melalimizi, anlayana bu denli özlü anlatan başka kısa özet olamaz.

Liyakatın yerini sadakata terkettiği ortamların doğal sonuçlarını yaşıyoruz. Ama daha önemlisi, sadakat aranan ortamlara doğru bilinçli bir yürüyüşün yapılmakta olmasıdır. Bile isteye geliştirilen bu süreç, yürütmenin yargıyı baskı altına aldığı, yargının bu bakışla araçsallaştırıldığı, giderek siyasal stratejilerin uygulanmasındaki bir kuvvete dönüştüğü aşamadır.

O nedenledir ki, bu ülkenin İçişleri Bakanı, polisine uyuşturucu satıcısının vurulması gerektiğini söyleyip, suçu kendisine yükleyebilmektedir. Ya da mahkemece korunması kararı verilmeden yapıların hemen yıkılması gerektiğini anlatarak, “hukuk arkadan gelsin” diyebilmektedir. O nedenledir ki, Anayasanın 138. Maddesine rağmen, devam eden davalarda yargılanan sanıkların tahliye olup olmayacaklarına siyasetçiler karar verebilmekte, hatta bu yöndeki beyanlara rağmen, tahliye kararı verilirse, yargıcın “vatan hainliğinden” söz edilebilmektedir. O nedenledir ki, ABD Başkanının ricası ile bir rahip, Alman Şansölyesinin ricası ile bir gazeteci “candaki beden” pahasına havalimanlarına kadar tahliye edilebilmektedir.

Burada bir hukuk devleti iddiası öne sürmek de, o iddiayı hak etmek de olası değildir. Burada bir yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından söz etmek de, bu sözcüklere içtenlik yüklemek de olası değildir.

Yaşadıklarımızın bize öğrettiği en temel gerçeklik; bu anayasasız rejim sürdükçe, hepsi birer birer yitirilen demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti ilkelerinin yitiminden kaynaklanan nedenlerle totaliter bir rejime doğru sürükleneceğimizdir.      

Oysa biz avukatlar, avukatlığımızın gerek anlamda yapılabileceği ortamın, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının tesis edilebildiği ortamlar olduğunu biliyoruz. Hukuk Devleti olamazsak, bu mesleği yapamayacağımızı biliyoruz. Yargının kurucu unsuru olan savunmanın temsilcileri olarak, yaşanan hukuksuzluklardan payımıza düşeni alırken gösterdiğimiz direnç bu nedenledir. Bu nedenle, herşeye, her olumsuzluğa, yaşadıklarımıza, bildiklerimize, gördüklerimize rağmen mesleğimizi inançla yapmaya devam ediyoruz. Hukuk ararken duruşma salonlarından çıkarılıyor, soruşturmalarla tehdit edilip, Bakanlığın çalakalem olurlarıyla yargılanabiliyoruz. Planlı bir itibarsızlaştırmanın parçası olsak da, itiraz mesleği olmanın direnciyle karşılık verebiliyoruz. Vuruluyoruz, darp ediliyoruz, ölüyoruz ama vazgeçmiyoruz yolumuzdan… Vazgeçmeyeceğiz.

Biliyoruz ki, direnenler kazanacaktır. Biz kazanacağız ve bu ülke hukuk devleti olacak."