Her düşünce ve eylemi duyurmak, yaygınlaşmasını ve katılımı sağlamak için “çağrı” yapılması bir gereksinme olduğu kadar bir zorunluluktur. Çağrı için kullanılan yerler, semboller, ifadeler geniş bir halk kitlesine ulaşabilmek bakımından önemlidir. Bu bakımdan zaman içinde çağrı şekli, yeri ve yöntemleri çok gelişmiş ve değişime uğramıştır.
           
Başlangıçta toplumsal olaylara ve mabetlere davet için; çevreden görülebilmesi amacıyla, dağ ve tepe üstleri gibi yerlerde, ateş, duman ve ses çıkarıcı basit aletler kullanılmıştır.
           
Yüksek ses çıkaran aletlerden “Çan’ın” tarihi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Milattan önceki yıllarda Asya kıtasında kullanılan, çanın bir benzeri olan büyük bir metal yuvarlağa bir tokmakla vurularak çıkarılan ve yankılar yaparak yayılan ses, kendi etrafında dönen silindirlere bağlanan ufak topların çarpması ile elde edilen sesler, üflemeli ve vurmalı aletler; sosyal olaylara ve dini törenlere davet için kullanılmıştır.
Dini inançlar ve semavi dinler de, değişik çağrı yöntemlerini benimsemişlerdir..
           
Yahudiler, ibadet çağrıları için “Gofar” denilen aletleri kullanmışlardır. Bir tür müzik enstrümanı olarak kullanılan Gofar; keçi, antilop veya  geyik boynuzundan yapılan kıvrımlı ve olabildiğince uzun boru şeklinde bir çalgı aletidir. Çıkardığı ses; oldukça titreşimli, kısık ve gizemli bir tona sahiptir.
           
Hristiyanlık’ta ayine ve kiliseye çağrı için “Çan” kullanılmaktadır. Bazı yerlerde kutsal su ile yıkanan çan, kilise mimarisine de etki etmiştir. Her kiliseye eklenen ve kilisenin ayrılmaz bir parçası olan dört köşe şeklindeki “kule’nin” açık olan ve etrafdan görülen kısmında asılı bulunan çan, yere kadar uzanan bir halatı çekmek ve sallamak sureti ile ses çıkarılarak kullanılmaktadır. Kullanılan çanlar, bulunduğu kilisenin durumuna ve konumuna göre çeşitli büyüklükte olabilmektedir.
           
İslamiyet’te, ibadete çağrı için kullanılan iletişim şekli “Ezan’dır”. Ezan’ın sözlük anlamı; bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, nur saçılması’dır. Ezan okuyan kişiye “Müezzin” denir. Müslümanlar için çok önemli bir iletişim aracı olan ezanın; okunduğu yer, okunuş şekli bakımından vazgeçilmez kuralları vardır.
           
Ezan, cami minaresinden okunur. Genellikle her caminin bir veya iki minaresi vardır.  Minarenin dar ve yuvarlak bir gövdesi, gövdenin üstünde bir şerefesi (ezanın okunduğu yer), onun üzerinde “petek” denen bir külah ve üzerinde ay şeklinde bir “alem” bulunur. Şerefeye, gövde içinde bulunan merdivenlerden dönerek çıkılır. Ancak birden çok şerefesi olan minarelere, ayrı merdivenlerden çıkılarak yapılan mimari şekilleri de vardır. Örneğin Edirne’deki Selimiye Camisinin minarelerinde üst üste, üç şerefe vardır. Her bir şerefeye, alt girişde bulunan üç ayrı kapıdan girilir ve gövde içinde bulunan üç ayrı merdivenden çıkılır. Değişik şerefelere çıkanlar birbirlerini görmezler. Bu, Mimar Sinan’ın bir şaheseridir.
           
Ezan’ın Türkçe veya arapça okunması uzun süre tartışma konusu olmuş, bu durum Ziya Gökalp’ın 1918 tarihinde yazdığı “Vatan” başlıklı şiirine: “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur / Köylü anlar mânasını namazdaki duanın... / Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur‛an okunur / Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda'nın / Ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatanın.” şeklinde yansımış ve ezan 1932’den 1950’ye kadar 18 sene boyunca Türkçe okunmuştur.
           
Çok önemli bir iletişim şekli olan ezanın okunuş kuralları vardır. Minarenin şerefe bölümüne çıkan müezzin, herkes tarafından görülmesini sağlamak için dönerek ve sesinin daha güçlü çıkması yanında ses tınısını kontrol edebilmesi için, parmaklarını ve avucunu kulağına dayayarak ezanı okur.
           
Ancak uzunca bir süredir, ezan minareye çıkmadan, cami içinden hoparlörle okunmaktadır. Hatta bu okunuşta genel olarak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gönderilen ve ezan kaydını içeren “bellek, kaset, CD” gibi kayıt aletleri kullanılmakta ve bu aletler bir müzikçalara takılarak önceden kayda alınan ezan hoparlör aracılığı ile duyurulmaktadır.
           
Sesin daha uzaklara duyurulabilmesi için, belli bir volümü taşıyan hoparlörün kullanılması uygun görülebilir ve şerefeye çıkan müezzin burada da ses yükseltici aygıtları kullanabilir. Ancak ezanın minareden ve şerefeden okunmasından vaz geçilmesi mümkün değildir. Böyle davranılması halinde, ezan okumanın görsel ve dini güzelliği kaybolacak ve giderek minareler dahi işlevsiz bir konuma gelecektir.
           
Ezan’ın minareden okunmasını engelleyen ve minareden okunmasını sakıncalı kılabilecek tek bir gerekçe gösterilemez.
           
Bu yolda Diyanet İşleri Başkanlığına yaptığımız yasal başvuruya uzun bir süre yanıt verilmemiştir. Uzun bir süre sonra Ankara İl Müftü Yardımcısının imzasını taşıyan bir yazı ile konunun incelendiği bildirilmiştir. Konunun önemi ve Türkiye çapında bir uygulama olması bakımından doğrudan Diyanet İşleri Başkanlığının görev ve sorumluluğu dahilinde olan bir konunun, bir başka kuruma veya müdür yardımcısına intikal etirilmesi yasal duruma uymamaktadır.
           
Konunun daha geniş bir ortamda ve bütün boyutları tartışılarak karara bağlanması yararlı olacaktır.
 
Av.A.Erdem AKYÜZ